Güvenli bölge ve “dünya beşten büyüktür!”

Türkiye, savaşın başladığı zamandan beri Suriye meselesinin içinde yer aldı. Konuyu yakından takip edenler, rejim aleyhine gösteriler başlamadan önce Türkiye-Suriye ilişkilerinin iyi bir düzeyde olduğunu hatırlayacaktır. Hatta Ankara’da ortak bakanlar kurulu toplantısı yapılmıştı. Yirminci yüz yılda galiplerin belirlediği alanın dışına çıkmak mümkün olmadı. Ne yazık ki Osmanlı’dan sonra Anadolu ve Arap yarımadası birbirinden koparılmıştı. Yüz yıl sonra Türkiye ve Suriye, aralarındaki sınırları kaldırmak istediği andan itibaren her türlü müdahaleye maruz kaldı.
Suriye savaşı 2011’de başladı. Bu tarih Türkiye’de siyasî iradenin FETÖ’nün siyasî alana nüfuz etme isteğini beyan ettiği tarihtir. Siyasî irade buna müsaade etmemişti. Terör örgütü, bu tarihten sonra Erdoğan aleyhine yoğun bir kampanya yürüttü. Erdoğan ve Türkiye, dinî görünümlü bu terör örgütünü tasfiye etmeye karar verdi çünkü yapının Amerika ve İsrail ile olan ilişkisi bir ölçüde keşfedilmişti. Darbe girişimi de dâhil olmak üzere her çeşit iç müdahale örneğini yaşadık. Hem Suriye tarafında hem de Türkiye tarafında büyük bir yıpratma yaşandı.
Türkiye ve Suriye ilişkileri bağlamında 2011’den bu tarafa yaşananları sağlıklı bir şekilde değerlendirebilmek çok kolay değildir. Genel siyasî tercihlerde değişkenlik söz konusu olmayabilir ama birbiri ile çelişkili görünen birçok söz ve davranış ile karşılaşırız. Bu durum, sürecin zorluğunu gösterir. Zira her iki ülkede içeriden müdahale unsurlarının gücü ve etki alanlarının genişliği tahmin edilenin ötesindedir. Bunu da tabiî karşılamak gerekir zira yüz yıllık emperyalist düzene karşı mücadele verilmektedir.
Türkiye’nin güneyinde bir terör koridoru inşa etmek isteyenlerin amacı muğlâk ve karmaşık değildir. Yüz yıl sonra Türkiye’nin, coğrafî derinliğinde tekrar söz sahibi olmak isteğini terör koridoru ile engellemek istiyorlar. Türkiye’nin coğrafî derinliği sadece tarihten gelen ilişkilerin neticesi değildir. Gelişmeler, bu derinliğin, aynı zamanda inşa edici bir ortak hafıza ve irade olduğunu da gösterdi. Terör koridoru emperyalist ilişkilerin devamı açısından önem arz ediyor. Türkiye, bu derinlikte tekrar söz sahibi olabilecek tek merkezdir. Türkiye’deki Suriyeliler meselesine bir de bu açıdan bakmak gerekir. Türkiye’deki Suriyeliler çok kısa bir zaman sonra bölgesel ilişkilerin yeniden tanzimi açısından çok önemli roller üstlenecektir. Hatta Türkiye’nin bağımsızlıkçı siyasî çizgisini Arap coğrafyasına aktaranlar bugünün misafirleri olacaktır. Salt bu bile derinliğin önemini gösterir.
Türkiye’de birbirinden farklı siyasî çevreler, inanç grupları ve kanaat önderleri Suriye meselesinde ortak tavra sahip olabilmiştir. Bu ortaklığa yukarıda tasvir ettiğim çerçeve içinde anlam kazandırabiliriz. Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya ve bunların güdümündeki İsrail; bölgesel ilişkilerin ve düzenin yeniden kurulması için yerel düzeyde ortaklara sahiptir. Buna nüfuz alanı da denilir. Bu alanın inşa edilmesi için bağımlı yapıların oluşması gerekiyordu ve hadiseler bu yapıların mebzul miktarda olduğunu gösterdi. Aslında 2011’den bu tarafa ülke olarak bu yapılarla mücadele ediyoruz. DEAŞ, FETÖ ve PKK-PYD’nin birlikte anılması da bu yapıların aynı elin parmakları olmasındandır. Bu örgütlerin 15 Temmuz bağlamında bir araya gelmesinin şaşırtıcı olmaması da bu sebepledir. Bu meseleler zamanla çok daha iyi anlaşılacaktır.
FETÖ, Türkiye’yi Suriye meselesinde durdurmak ve başarısız kılmak için elinden geleni yaptı. Bu örgüt, MİT Tırları baskınını Türkiye’yi Suriye’den uzaklaştırmak ve etkisizleştirmek için yapmıştı. Tarihi boyunca gizlilik esasına riayet etmiş bir terör grubunun bu vesile ile deşifre olmaktan ve hatta vatana ihanet suçunu işlemekten kaçınmaması MİT Tırları baskınının önemini gösterir. Emperyalist devletler ve güç merkezleri her ne pahasına olursa olsun Türkiye’yi Suriye’den uzak tutmak istedi. Bunun için yüz yıllık bir örgütü deşifre etmeyi bile göze aldılar. Terör örgütlerinin müdahalesi çok büyüktü ve kısmî başarı sağladılar. Yerel uzantıların hâlâ Türkiye’yi etkisizleştirmek için sahneye atılmaları da müdahalelerin önemine işaret eder. MİT Tırları baskını emperyalizme çok önemli bir zaman kazandırmıştı.
Terör örgütlerinin yoğun faaliyetlerine rağmen Türkiye’nin Suriye meselesinden uzaklaştırılması mümkün olmadı. Çünkü ifade ettiğimiz gibi bu coğrafyadaki derinliğimiz sadece bugünlerle sınırlı değildir. Emperyalist geçmişi itibarıyla İngiltere’nin Ortadoğu’da rakipsiz olduğu söylenir. Türkiye ile kıyaslamamak şartıyla bu iddiayı doğru kabul edebiliriz. Amerika özellikle 1948’den sonra aktif bir şekilde bu coğrafyada yer almaya başladı ve İngiltere’nin mirası üzerinden hareket etti. Her iki devlet Türkiye’nin coğrafî derinliğini ortadan kaldırmak istedi. Bir ölçüde başarılı oldular ama tarih ve coğrafyanın kader olduğu tezi bir kere daha kendini ispat etti.
Trump’ın tehdidinden sonra Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin inşa edeceği bir güvenli bölge fikri yeniden gündeme geldi. Elbette bu güvenli bölge fikri Fırat’ın doğusunu kapsamaktadır. Fikir iki ülkenin başkanları tarafından dile getirildikten hemen sonra Münbiç’te bir DEAŞ saldırısı yaşandı. Bu, FETÖ, DEAŞ ve PKK-PYD ortaklığını gösteren yeni bir örnektir. Fakat bu da Türkiye’nin derinliğine zarar veremeyecek bir saldırıdır.
Türkiye uzun bir zamandır kendi bölgesinde ve küresel ilişkilerde söz sahibi olmaya çalışıyor. Bunu “dünya beşten büyüktür” iddiası ile birlikte düşünmek gerekir. Bu iddia, Türk ve İslam dünyasının her bir karesini kapsamaktadır. Bu büyüklüğün içine Suriye de sığar Doğu Türkistan da.