Güven veren kapılar

İster gerçek anlamda, ister mecazi anlamda olsun herkesin hayatında açtığı bazı kapılar vardır. Her ev ilk olarak kapısı ile dikkat çeker. Bazı evlerin kocaman kapıları bazı evlerin ise normal insan boyuna uygun büyüklükte kapısı vardır. Son zamanlarda birçok fotoğrafçıya ilham olanlar da var. Her ne kadar odundan ya da demirden olsalar da, evin belki de en canlı varlığıdırlar. Eski bir kapıya baktığınızda rengi maviye ya da yeşile boyanmışsa, sokağı taş kaldırımlıysa, eski bir konağın girişindeyse hemen dikkati kendine çekmeyi başarır.
Herkesin hayatında da önemli bazı kapıları vardır. Çocukluğunu hatırlarken belki de kapının arkasındaki boy çizgileri gelir gözünün önüne. Kapı koluna uzanamadığı zamanları, evden ilk çıkışlarını, kapı önündeki ilk oyunlarını, baba bekleyişlerini, savaşlı yıllarda düşman girişini ve daha nice olaylar gelir insanın aklına. Rumeli’de kapıların önemi çok farklıdır. Bazen kapının renginden içinde yaşayanların nereli olduğunu anlarsınız. Üsküplü Türkler’in çok ilginç bir metodudur bu. Eski Üsküplülerin kapı renkleri kurşunidir mesela. Kapılar zamanla farklı renge boyansa da, renkleri kazıdığınızda mutlaka en alttaki kurşuniyi bulursunuz. Üsküp’te bazı hanların kapıları da dikkat çeker. Onlara bakınca insan içinden şöyle der: “Bir zamanlar bu kapıları benim ecdadım yaptırdı, ben de bu kapıdan istediğim gibi girebiliyordum”.
Rumeli insanının hayatında dört önemli kapı vardır. Başında çatısı olan evinin kapısı, komşu kapısı, el kapısı ve sınır kapısı. Evinin kapısına asılı kapı tokmağı, kendi kalesinin nöbetçisi gibidir. Kimse paldır küldür giremez oraya. Kapıdan sonra mutlaka bir avlusu ve içinde kendine ait bir bahçesi, ağacı, gülü, şadırvanı ve sonra da sofalığı vardı eskiden. Osmanlı devleti çekildikten sonra birçok evin avlusuna açılan kapıları sökmeye başladılar, insanların hayatlarına bu şekilde müdahale etmeye çalıştılar.
Kapı tokmağından sonra kapı zilleri icat edildi, evin beyi eve geldiyse kendisinin geldiğini belli etmek için kendince bir usul belirledi. Mesela zili üstüste iki kez çalarsa gelen belliydi. Evin hanımı ona göre kapıya gider, yabancı biriyse başını örter öyle açardı kapıyı gelene. Namusu temsil ederdi kapılar. Yumruklanan kapılar hayra alamet değildi. Kimbilir tüm kapılar nelere şahitlik etmiştir.
Evin kapısından sonra önemli bir diğer kapı, komşu kapısıdır. Ne demişler “ev alma komşu al”. Bu dünyadaki herkes için geçerli olsa da buranın insanı için ayrı bir öneme sahiptir aslında. Başta komşunun Müslüman olmasına dikkat edersin, çünkü evinin ikinci bekçisi komşundur. Evde yoksan evini ona teslim edersin. Tabi evin avlusunda ona da bir kapıcık açarsın. Neredeyse Üsküp’ün bütün müstakil evlerinde bir kapıcık vardır. Komşun ne kadar güvenilirse o kapı o kadar çok açılıp kapanır. Bir insanın kim ve kimlerden olduğunu sorduklarında bir de “komşuları kim” diye sorarlardı. Akraba bağından bile daha güçlü bir hâl alırdı zamanla. Yan komşunun da diğer tarafında bir kapıcığı vardı, oradan da başka bir hayata açılırdı o kapılar. Çocuklar bazen hiç dışarı çıkmadan neredeyse kocaman bir mahalleyi bu kapıcıklar sayesinde dolaşırdı.
Evinizin içinde salona bağlı mutfağınız, oradan da hole çıkışınız varsa, çocuklar salon kapısından girip mutfak kapısından çıkar ve yine salona girer. Hatta bu yüzden bazen başınız döner. Çocukların en büyük eğlenceleri kapısı çok olan odalarda olur. Haliyle Rumeli’de çocuklar böyle böyle arkadaş edinir. Komşuda pişen de sadece kokusu ile yayılmaz, elden ele tabaklar ile sofranıza gelir. Evden çıkmayan bayanlar için de sosyalleşmenin yoludur bu. Osmanlı’dan sonra türlü baskılardan sebep evden hiç çıkmama kararı alan bayanlar vardı. Bu öyle kısa bir zaman sürmedi, hatta Yugoslavya kurulduktan sonra gelen peçe yasaklarından sonra hiç dışarı çıkmayan kadınlar vardı.
Bir de “el kapısı” vardır ki birçok kızın bir gün evinden duvağıyla çıkıp kendi yuvasını kuracağı evin kapısıdır. Hatta birçok anne kızını büyütürken ona ara sıra “el kapısını” hatırlatır. Bu öyle bir hâl alır ki, kızların çoğu yemek yapmayı, evi çekip çevirmeyi hep bu “el kapısı” baskısından öğrenir. Hatta bu konuda bir fıkra bile vardır. Evin genç kızı çeyizini hazırlarken, annesinin “aman kızım el kapısı bu, şunu da yapalım, ayıp olmasın” diye tembihlerinden sonra para biriktirmeye başlar. Gel zaman git zaman çeyizini tamamlar ve bir gün evden çıkıp bir oduncuya gider, “el kapısı ne der” baskısından kurtulmak için kendine bir kapı satın alıp evine döner. Annesine de “İşte bu da benim kapım, madem el kapısı bu kadar zormuş, ben de kendi kapımı alır giderim” der.
Dördüncü ve en önemli kapı sınır kapılarıdır. Bir zamanlar olmayan sınırların yeniden çizilmesiyle oluşmuş kapılar. Yıllardır biz Rumeli’de kalanlar bu kapılardan çok gelip geçtik. Bu kapılar ile hafızamızda biriktirdiğimiz öyle çok anılarımız oldu ki, bazen sıra sıra dizilip o kapının önünde bekledik, bazen girdiğimiz kapılardan iki ay arayla tekrar çıkmamız gerekti. Göç ederken ardımızda kapanan kapıların acısını en derinden hissettik. Kimbilir kimler açacaktı ardımızda kapatıp çıktığımız kapıları. Yıllar sonra bir yabancı gibi sadece ziyaret için geri döndüğümüzde gider, o kapının önünde durur, bize eski bir dost gibi anılarımızı tazelerler. Bazen çıkarken öyle çarpıp kapatırız ki bu kapıları, yıllar sonra yüzümüze hiç açılmazlar. Kimisi dargın, kimisi üzgün…
Her sınır kapısı farklıdır, kiminden geçerken içini bir soğukluk kaplar, kiminden geçerken yüreğiniz genişler, ferahlar. Bu iki farkı bizler, yani geride kalanlar, yıllarca yaşadık ve gördük. Ülkemizden çıkarken farklı bir ülkenin sınırları içinde, sadece pencerenin kenarından hasretle ulaşmayı beklediğimiz o kapıyı hayal ettik. Bulgarlar çok bekletti, Yunanlar ters davrandı ne çıkar, bizler Kapı Kule’yi hasretle kucaklamayı bekledik. Dinlenme tesislerinde iki dakika durmak bile istemez insan. Ama o Türkiye kapısı öyle mi, sınıra yaklaşınca dalgalanan ay yıldız tüm güzelliği ile içinizi ısıtır. Nasıl anlatılabilir ki bu, evinden çıkıp, arada dağlardan geçip yine kendi evine giriyormuşsun gibi bir his. İşte bu kapı uzakta da olsa, bizim de kapımızdır. Evimizin kapısı gibi güven verir bize.