Gerçek Hayat, bu hafta yoğun bir içeriğe sahip. Türkiye’nin ve bölgenin, tarihin en kırılgan dönemlerinden biri yaşadığı bugünlerde Gerçek Hayat da ağır bir sorumluluk ve yerlilik duygusuyla hazırlanıyor. Türkiyeli, Türkiye’nin sokaklarından ve derin bir tarih ve kimlik hassasiyetiyle öne çıkıyor.
Türkiye-Suriye sınırı coğrafyanın geleceği için en hassas sınırlardan biri oluyor. Türkiye karşıtı cephe olarak inşa edilmek istenen ve Türkiye’ye saldırı hazırlıkları yapılan bu uzun sınır, Türkler ile Araplar arasındaki son bağlantı noktası. Bu bağ kesilirse, Türk dünyası ile Arap dünyası arasına kalın bir duvar örülecek. Bunun siyasi ve kültürel sonuçlarıysa çok ağır olacak. Türkiye bu sınırdan bütün coğrafyayı sarsacak bir savaşa zorlanıyor sanki.
İsmail Halis, Suriye krizinin çıktığı günden bu yana Türkiye-Suriye sınırındaki güç hareketliliğini, değişimleri toparladı. Önceleri Suriye bayrağı dalgalanan bölgede bir süre sonra IŞİD bayrağı dalgalanır oldu. Şimdiyse PYD bayrağı var gönderde. Böyle devam ederse, sınırın diğer tarafında İran ve Rus bayraklarının dalgalanması hiç de uzak bir ihtimal değil. Bayrakların çeşitliliği ve değişkenliği, karşımızda nasıl bir küresel koalisyonun var olduğunun göstergesi. Devletlerle terör örgütleri ortak bir cephe inşa ederken, onları temsil eden bayraklar uyum içinde Türkiye’yi çevreliyor!
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Muhtarlarla Buluşma”sını son zamanların en orijinal siyasi projelerinden biri olarak gördüm hep. Toplumun kılcal damarlarına ulaşan bir hassasiyet ve katılım düşüncesini sezdiğim bu buluşmaların, yeri geldiğinde köklü bir siyasi dalganın da temelini oluşturabileceğini düşünüyorum. Sevda Dursun, Külliye’ye davet edilen muhtarlarla görüştü, “Muhtarlarla Buluşma”yı onların gözüyle değerlendirdi.
Ferhat Ünlü, 2000 yılında yayınlanan bir ABD ordu raporuna işaret ediyor. Türkiye’nin, özellikle de Türk ordusunun Osmanlı coğrafyasına yayılma eğilimi içine girdiği, bunun müttefikleri açısından ciddi sorunlara neden olacağı, dolayısıyla Türkiye’nin durdurulmasının önerildiği bir rapor bu. ABD, Rusya ve İran’ın Türkiye’ye karşı nasıl ortak bir cephe kurabildiği sorularına da cevap teşkil ediyor. Uzun bir süredir, “Bu savaş Türkiye’yi durdurmaya yönelik” diyerek çok farklı açılardan dikkat çekmeye çalıştığım o büyük gerçeği de pekiştiriyor.
Evet, Türkiye çok büyüdü, karşısında müttefikleri var ve bizi durdurmaya çalışıyorlar. Durduramazlarsa ki bu böyle olacaktır, açıkça bize saldırmaya başlayacaklar. Güneydoğu’da karşı karşıya bulunduğumuz gerçeğin bir terör meselesi olmadığını, Türkiye’ye karşı bir tür işgal başlatıldığını işte bu yüzden söyleyip duruyoruz.
ABD Temsilciler Meclisi Adalet Komisyonu, Müslüman Kardeşler’i terör listesine alma yönünde endişe verici bir karar aldı. PKK ve PYD’yi ortak görenlerin, terör örgütleriyle beraber hareket edenlerin, bölgenin tek demokratik muhalefet hareketini terör listesine alması ibret verici. Tahrir’de özgürlük isteyenlerin neden katledildiğini, Mısır’da demokrasiye karşı kimlerin darbe yaptığını anlamak için çarpıcı bir örnek. Biz, işte bu yüzden topyekûn saldırı atında olduğumuzu düşünüyoruz; Batı’nın Müslüman dünyaya karşı bir medeniyet savaşı yürüttüğünü, hedefin İslam olduğunu bir kez daha görüyoruz.
Aramıza yeni katılan Süleyman Şahin, Erasmus’tan Lord Byron’a, IŞİD’den YPG’ye uzun bir tarihi serüvene çağırıyor sizi. “Türkleri yok etmeliyiz” diyen Eramus’un Osmanlı’ya karşı kimlere ilham verdiğine, Türkiye’ye karşı PYD’yi nasıl harekete geçirdiğine dair şaşırtıcı bir örnekleme yapıyor. Ve biz görüyoruz ki 1530’dan bugüne hiçbir şey değişmemiş, Haçlı Savaşları devam ediyor. Ne acı ki güney sınırlarımız PKK saflarına katılan Haçlı çapulcularıyla dolu, Güney sınırımız Haçlı ordularının yeni cephesi oluyor! Türkleri Avrupa’dan çıkarma ve Türkleri Yunanistan’dan çıkarma planlarından sonra ve şimdi de Türkleri Anadolu’dan çıkarma saldırılarıyla yüzleşiyoruz.
Turgay Bakırtaş’ın keyifli Trabzonspor yazısı, Mehmet Emin Talaş’ın “Türkiye’de kurulan İran mahkemeleri” çalışması, Hasanali Yıldırım’ın her zamanki keyifli, kıvrak cümleleri mesela, bu sayıda hemen her yazı üzerinde durmaya değer. Nedret Ersanel’in “Mezhebi Enerji Savaşları” analizini de ayrıca dikkatinize sunuyorum.
Ali Ayçil’in, Selçuk Türkyılmaz’ın, Ayhan Ogan’ın, Murat Zelan’ın, Kemal Sayar’ın, Cihan Aktaş’ın, Ömer Lekesiz’in, İbrahim Tığlı’nın yazıları da her zamanki gibi Gerçek Hayat’a enerji ve zenginlik katıyor.
Gerçek Hayat, sadece akıl, bilgi, aksiyon değil, yeri geldiğinde bir öfkedir de. Ve elbette bu coğrafyanın, Anadolu’nun vicdanıdır! Derginizi evlerinizden, okullarınızdan, iş yerlerinizden, kısacası yanınızdan hiç ayırmayın. Aylık bir dergiden daha fazlasının, haftalık olarak yayınlanan Gerçek Hayat’ta olduğunu göreceksiniz.
Ama en çok da, bu derginin içerikten çok duruşuyla sizden olduğunu, her şeyiyle size ait olduğunu göreceksiniz.