Çanakkale deyince Balkanlar’ın da yüreği sızlar. Şöyle düşünün, yıl 1912 vatan bildiğin topraklar elden çıkmış, Osmanlı Devleti idaresi altındayken bir anda her şey değişiyor. Savaşlar, zor günler, göçler, bayraklar değişiyor, tabelalar indiriliyor, anlatılması zor ve kötü günler yaşanıyor. Birinci Balkan Savaşı, hemen ardından İkinci Balkan Harbi, toprak bölünmeleri, Adriyatik kıyılarına kadar gitmişken, Ege’de adaların kaybedilmesi. Yüz binlerce Türk ve Müslüman kadın, erkek, çocuk katliama uğruyor. Yaşayanlar Osmanlı topraklarına zar zor ulaşıyor. Göç ederken yolda ölenler, yaşadıkları travmalar ile hayatlarını bir şekilde sürdürmeye çalışıyor. Geride kalanlar hep bir umut ile şehirlerine yaşadıkları köy ya da kasabalara sarılıyor.
Hâlihazırda 1. Dünya Savaşı var, diğer yandan Türkiye topraklarında Çanakkale’de çetin savaş yaşanıyor. Arada kilometrelerce yol var, vatan bildiğin topraklar işgal altında zaten, son umut Çanakkale’yi kurtarmak, geçilmemesini sağlamak. Son bir kez omuz omuza oluyoruz, son kaleyi kurtarmaya çalışıyoruz. Aynı bayrak altında, aynı safta yer alarak en son savaşımızı vermeye niyet ediyoruz. Gönüllü askerler kayıtlarını yapıyor, Çanakkale’ye doğru yol alıyor. Bütün Balkan şehirlerinden şehitler yatıyor şimdi orada.
Orta Asya’dan Yemen’e, Kırım’dan Kuzey Afrika’ya, Balkanlar’dan Kafkaslara, Edirne’den Kars’a, Sinop’tan Hatay’a kadar herkes bir araya toplanıyor, şehirlisi köylüsü, askeri, öğretmeni, doktor ya da subay olanı. Bir milletin söz konusu vatan olduğunda nasıl bir olabildiğini dünyaya göstermek için toplanıldı. Geride her şeyini bırakarak, daha yeni kaybedilmiş topraklarda ailelerini arkalarında bırakarak “ana ben gidiyorum” diyerek yol aldılar. Kaç kişiydiler, kaçı şehit oldu, kaç kişi döndü geriye, kaç kişi kaldı kesin ve net bir bilgi yok. Neredeyse her ailede bir Çanakkale hikâyesi vardır. Gidip de dönmeyenler vardır, yaralı dönüp yeniden gitmek isteyenlerin hikâyeleri de çoktur.
Bugün Çanakkale’de yan yana yatanlar kardeşti, koskoca bir coğrafyanın evlatlarıydı, gönül coğrafyamızın mezarlığı: Çanakkale Şehitliği. O taşlarda ismi geçen şehirler ve Mehmetçiklerin isimleri hepimizi temsil ediyor bugün. Vatan borcunu son bir kez ödemenin adresiydi Çanakkale. Bugün burada yaşayan gençler, başka bayraklar altında askerliğini yapanların yürek sızısıdır Çanakkale. Elhamdülillah vatan için şehid oldular, vatan için kaldılar, vatan için gittiler. Sonra Çanakkale geçilemedi, zafer, yaralarımızı unutmayı sağladı.
Böyle bir tarihe sahip olmak gerçekten gurur verici, hem öyle bir tarih ki, bizleri Balkanlar’da kalanları hep aynı türkü içinde birleştiriyor çok kere. Aramızda çekişmeler yaşansa da, farklı milletlere mensup olsak da “Çanakkale içinde vurdular beni” deyince herkes susup aynı türküyü mırıldanır burada. Aynı türkü üç farklı dilde söylenir çünkü aynı acılar yaşanır söylenirken, Vatanı sevmenin dili yok ki. Bir süreliğine yeniden kardeş olur herkes. Aynı safta savaşmanın gururunu yaşatır, karşı safta savaşmak zorunda kalanlara. Ah Balkanlar, kardeşin kardeşe silah tuttuğu yerin adresi Balkanlar. Kanı çok Balı da çok olan diyâr. Onda kalmak da, ondan gitmek de zor olan Balkanlar. Kendine has bir deliliği olan yemyeşil dağlar. 18 Mart’ta yeniden kardeş olmayı hatırlayan Balkanlar. Rahmetli dedemin babası 1913’te kurşuna dizilerek öldürülmüş, ailenin en delisi de dağlardan yürüyerek Edirne’ye ulaşmış. Çanakkale’de savaşmış gazi olmuş. Ne kadar çok hikâyelerimiz var oysa yazılmamış, okunmamış yaşanmış romanlarımız var.
Bugün sırf bu kardeşliği yeniden hatırlatmak için yola koyulan yolcularımız var yine. Tıpkı yüz dört yıl önce olduğu gibi. Üsküp’ten yola koyulan yedi kişi bisikletleri ile Çanakkale’ye doğru yola çıktılar geçen hafta. 18 Mart’ta son durakları Çanakkale. Profesyonel değiller, yaşları değişiyor, aralarında bizim amcamız da var 66 yaşında, Sami Emin amcamız. Kendisi yıllar önce Mavi Marmara’ya katılmıştı, gazi sayılır. Aklına bir şey koyunca yapar, ona eminiz. Bu kararı aldığında doğrusu biraz da tedirgindik, “yapabilecek misin” diye sorduk. Ama kararından kimse vazgeçiremedi onu. Ruhu genç olanlardan o da.
Bosna’dan, Kosova’dan Arnavutluk’tan, Makedonya’dan arkadaşları ile Üsküp Murat Paşa Camisi önünden başladılar. Tekbirler ile yola koyuldular. Sebebini sorunca “Bu kararı 15 Temmuz darbe girişiminden sonra aldık, Çanakkale’de olan düşmanlar ile bugün Türkiye’nin düşmanları arasında hiçbir fark yok. Hedefleri aynı, Türkiye’yi parçalamak. Ümmetin durumu zaten ortada. İnşallah birlik ve beraberliğimizle bu durumların üstesinden geleceğiz. Türk, Arnavut, Boşnak kardeşlerimiz, Çanakkale’de omuz omuza birlikte savaşıp şehit oldular, bizler de o ruhu hatırlatmak için birlikte bisikletlerle Çanakkale’ye gidiyoruz” dedi.
Eskiden yıllar yıllar geçse de haber alamazken insanlar birbirinden, şimdiki şartlar bambaşka. Kimbilir belki ben de bir gün, bizim ailenin gazisi Deli Mahmut Karaca’nın torunları ile tanışabilirim. En son Pehlivanköy’de görevine devam etmiş, evlenmiş, iki kızı olmuş. Sonrasını bilmiyoruz. Mesele vatan olunca da kimse daha fazlasını araştırmamış. Çanakkale içinde vurdular, ama asıl Çanakkale’de yeniden doğduğumuzu bilemediler…