Gittim ve cami kapalıydı…

Tam da başlıktaki gibi oldu. Saat gece yarısı 01’e geliyordu, Bağcılar’ın en bilinen ve büyük camilerinden Ebubekir Camii’nin kapısından döndüğümde… Geride bıraktığımız Ramazan akşamı, TVNET yayınından çıktım ve bir sahur davetine icabet etmeden önce yatsı namazını kılmak için durmuştum. Devasa cami; bir ışık huzmesi gibi göğe yükselen minaresi ve geçit vermeyen parmaklıklı kapısı ile karşıladı beni. Fakat kilitli kapısını aşıp bahçesine girmek bile mümkün değildi.

ebk
Bu durum bana ülkemizde ‘geceleri kapalı camiler’ diye bir sorunumuz olduğu gerçeğini yeniden hatırlattı. Birçoğumuz dışarıdayken namaz kılmak için gidip kapısından döndüğümüz camiler sorunu ile karşılaşıyoruz. Bazı küçük yerlerde vakitler arasında kapatılan camilere bile rastlıyoruz. Cami kapalı diye AVM mescidine giden insanlar oluyor. Ve sanırım tüm ülkemizde yaygın olan bir uygulama. Peki, bu duruma nasıl gelmiş olabiliriz. Sebepleri ve sonuçları ile inceleyerek, nasıl bir çözüm üretileceği konusunda kafa yormamız gerekiyor. Öncelikli olarak belirtmek gerekir ki; camiyi her zaman kendi evinden aziz tutmuş, olmayan imkânları dahi cami için seferber etmiş bir toplumuz.

Bugün Anadolu’da hala ev hanımları, bayramlarda evlerinden önce camilerin temizliğini yapar. Çoğu zaman kendi evlerinde olmayan güzellikteki cami halılarına gözleri gibi bakarlar. Ellerinde avuçlarında ne varsa camiyi daha güzel hale getirmek için paylaşırlar. Diyarbakır’ın Sur ilçesindeki tarihi Kurşunlu Camii terör saldırılarının hedefi olduğunda, “Oğlum evim yanaydı cami yerine” diye ağlayan beyaz başörtülü, nur yüzlü Makbule teyzemiz hepimizin hafızasındadır. Hal böyleyken, bugün geldiğimiz noktada Allah’ın evi olan camilerimizin hırsızlardan korunması için ibadete kapatıldığına şahit oluyoruz.

Camilerimizin tümü, tarihi eser kapsamında olan ya da içerisinde kıymetli eşyalar barındıran bir konumda değil. Aynı zamanda camilerimizin çok büyük bir kısmı, en azından şehir merkezlerinde olanlar 24 saat boyunca kamera sistemi ile görüntüleniyor. Bu durumda hırsızlık meselesinin biraz abartıldığını düşünüyorum. Sanırım hırsızlık korkusunun yanında camilerin evsiz ve yolda kalmış olanların sığınacakları bir yer haline gelmesi de istenmiyor. Ancak tüm bu gerekçeler çözümsüz problemler değil. En azından camilerin bahçe kapılarından kilitlenmesini gerektirecek sorunlar olarak görülmemeli.

Camilerin güvenlik sorunu bu kadar ciddi ve insanların namaz kılmalarını engelleyecek kadar önemliyse, en azından merkezlerdeki belli başlı camilerde gündüzleri olduğu gibi geceleri de güvenlik görevlisi bulundurulabilir. Veya namaz kılmak için gelenlerin geri dönmemesi için, camilerin birkaç kişinin namaz kılabileceği küçük bir bölümü açık bırakılabilir. Bu alanlar genelde ayakkabılıkların bulunduğu girişteki bölmeler oluyor. Veya müştemilat gibi kullanılan odalar..

Bu, size önemsiz bir problem gibi gelebilir. Ancak özellikle büyükşehirlerde misafir bulunan birçok insan, gecenin bir vakti cami kapılarından dönmek zorunda kalıyor. Hastane için gelmiş, kayıt için gelmiş, günübirlik işi düşmüş binlerce insan gelip gidiyor bu yollardan. Herkes yatsı namazını cemaatle kılacak vakti bulamayabilir. Bunun yanında bir insanın namaz kılma niyetiyle gittiği caminin kapısından kılamadan dönmesi, o kapının kilitli olduğunu fark etmesi gerçekten kötü bir psikoloji.

Benim imkanım vardı ve caminin kapalı olan kapısının önünden dönüp, misafir olarak gittiğim yerde namazımı yetiştirdim. Ama yarın böyle bir şansım olmayabilir. İstanbul gibi simgesi camiler olan, semtlerin adını camilerden alan bir şehirde misafir olarak bulunan bir insan olsaydım, eminim o kapıdan döndüğümde çok daha fazla üzülürdüm.

Sanırım en başta bunun bir sorun olduğunu kabullenmek gerekiyor. Daha sonra üzerinde düşünülerek bir çözüm yolu bulunabilir. En azından belli camilerde pilot uygulama yapılarak sonuçlar gözlemlenebilir. Özellikle kış aylarında yatsı ezanı çok erken okunduğu için neredeyse günün yarısını kapalı bir halde geçiriyor camiler. Yatsı namazı gibi vakit sınırı geniş olan bir namazı kılmak için size sunulan tek seçenek, ezandan 10 dakika sonrası. Biraz daha geç giderseniz hoca çoktan camiyi kilitleyip gitmiş oluyor.

Camileri hayatın merkezinde konumlandırmamız gerektiğinin üzerinde duruyor, bunları yazıyor, anlatıyor, tartışıyoruz. Ancak bunun nasıl mümkün olacağını, ilk adımın ne şekilde ve nereden atılacağını yeterince konuşmuş değiliz. Belki de, görevli oldukları camileri kendi evi ve emaneti olarak görüp, görevini sadece vakit namazlarını kıldırmaktan ibaret kabul etmeyen imamlarımız, hocalarımız olmalı ilk başta. Bu şekilde emek veren birçok değerli hocamız olduğuna eminim ancak dinlediğim bir şikayet beni gerçekten üzmüştü. Refakatçi olarak bir hastanın yanında kalan bir vatandaş, yatsı namazını kılmak için hastaneden çıktığında cami cami dolaşıp açık bir yer aradığını ve bulamayınca küçük bir caminin lojmanının kapısını çalıp, camide namaz kılmak istediğini, kilidi açmalarının mümkün olup olmadığını sorduğunu anlattı. Bu saatte rahatsız edildiği için kızan görevli, başka yerde kılmasını söyleyip camiyi açmamış. İstanbul gibi yerde yatsı namazını kılacak bir yer bulamadığına hayret ettiğini söylemişti bu kişi.

Bence böyle olmak zorunda değil. “Bunca sorunun arasında bu da dert mi” diyenler çıkabilir. Ama bilmeliyiz ki, içinde caminin olduğu her konu bizim öncelikli meselemiz ve geleceğimizi ilgilendiren en önemli gerçeğimizdir.