Gerçek bir hayat hikâyesi

Bir aile pikniği dönüşüydü. Uzun yıllardır görüşmediğimiz, okumuş, belli bir mevkiye gelmiş yakın bir akrabamız da bizimleydi. Politik konular üzerine konuşurken ne iş yaptığımı merak etti ve Gerçek Hayat’ta çalıştığımı söyleyince, “dağıtımını mı yapıyorsun” diye sordu. “Hayır, derginin kendisinde..” diyebilmiştim mahcup bir edayla. “Ben de abonesiyim” demişti ama sanırım abonesi olduğu o dergide çalışıyor olmamı bana bir türlü konduramıyordu. “Matbaasındasın herhalde” diye sürdürdüğü sözleri, diyalogumuza şahit olan abimi kızdırmıştı. Elinin altındaki Gerçek Hayat dergisinin son sayısını alıp, o hafta Türkiye’yi kuşatan Çin ekonomisi üzerine hazırladığım dosyanın olduğu sayfayı açarak uzatmıştı, benden gittikçe uzaklaşan o akrabaya. “Ersin derginin yazı işleri kadrosunda. İki yıl oldu başlayalı. Bu sayfayı da o hazırladı” demişti bir nefeste… Ucundan kıyısından yarım ağız anlattığım Gerçek Hayat hikayem, akrabamızı ikna etmeye yetmiş miydi bilmiyorum ama annem, o gün gazeteciliğin önemli bir meslek olduğunu bu ‘akraba sohbeti’ sayesinde kabullenmişti. “Bizim oğlan gazeteci” diyordu soran komşulara. Sabahlara kadar süren röportaj deşifrelerine ses etmiyordu artık.

Sıkı bir okuruydum Gerçek Hayat’ın. Lisedeyken yani 28 Şubat’ın buz kesiğini her an ensemde hissederken tanışmıştım onunla. Aşinası olmuştum. “Filistin’de Şafak Söküyor” kapağı ile umuda ve geleceğe açılan penceresi olmuştu o günlerin. Baskılara, yasaklara karşı duruyor, ‘yazılı eylemler’ düzenliyordu adeta sayfalarında. Irak işgaline karşı durmanın haklı gerekçesi ile 1 Mart tezkeresine “hayır” diyen milletvekillerinin berat belgesi gibiydi. Elden ele dolaşıyordu. Gazze’yi vuran İsrail’e meydan okumanın vakurluğu vardı kapaklarında. Başörtüsü yasakçılarını dize getirmenin heyecanıyla çıkıyordu her Cuma. Fransa’daki yasağa Sezen Aksu ile isyan etmişti mesela bir keresinde; “Sen bana yasak ben sana tutsak.” Gerçek Hayat, 2000’lerin İslamcı nesli için İsmet Özel’in Cuma mektupları ve “Toparlanın Gitmiyoruz” konferanslarıydı aynı zamanda…

Kapısından 2005 yılında girmiştim. Bana açık olan tek kapı grafikerlikti ve hiç düşünmemiştim de. Dergiyi kısa süre önce devralan ‘ikinci’ sahibi Türker Saltabaş’ın “gel başla” önerisinin üstüne ettiğim tek bir söz var 10 yıldır; “Abi Allah senden razı olsun.” Bir zamanlar gittiğim grafikerlik kursunun başarı sertifikası olmuştu Gerçek Hayat. Hayranlıkla okuduğum yazarların mutfağındaydım artık. Hakan Albayrak, Murat Zelan, Tayfun Salcı, Murat Menteş, Halime Kökçe, İdris Saruhan, Ümmühan Atak, Mevlana İdris, Ali Gümüş, Suavi Kemal Yazgıç, Ali Ayçil, Gülcan Tezcan, Merve Akbaş ve Tacettin Ural’ın da medya mektebiydi bu mutfak aynı zamanda. ‘Abiler ve ablalar okulu’ydu. Yeni kalemlerin, ilk haber, yazı, dosya ve röportaj denemesinin heyecanıydı aynı zamanda. Şimdilerde Yeni Şafak’ı tasarlayan Numan İlhan’ın sanat eseriydi. Salı gecesinden Çarşamba sabahına erişirken ‘bağlanırdı’ dergi o günlerde. Cuma bayide olacak olan o haftanın sayısını eşe dosta Çarşambadan göstermenin havasıyla gidilirdi ortamlara. “Kapakta ne var?” sorusunun yanıtları bitmez tükenmezdi.

Gerçek Hayat’ı daha çok gençler okudu o vakitler. Özellikle üniversite kampüslerinde elden ele dolaşırdı. Öğrenci evlerinde menemen sofrası olduğu da olurdu elbet. Çünkü derginin kadrosu kadar yönetenleri de gençlerdi. 26’sinda kaybettiğimiz Ömer Faruk Yücel’i henüz 24’ünde yazı işleri müdürü yapmıştı bu gelenek. Faruk’suz çıkan ilk sayının kapağını da unutuyordum az kalsın; “Hay Allah…” Gerçek Hayat’ın hikayesinde bıraktığın hiç unutulmayacak izlerinle, ruhun şad olsun ‘genç ölüm’ün bizdeki adı, acısı…

Kimselere akıl vermedi bu dergi, dilindekini söyledi her zaman. Kısa cümlelerin, artistik başlıkların, arşivlik kapakların mecmuası olmanın özgüvenini hiç yitirmedi. Medyanın önemli bir kısmının karşılarında el bağladığı darbecilere boyun eğmedi. Aksine her fırsatta kendi üslubunca diklenmesini bildi. Sandıktan çıkan zaferlerin sefasını sürmeyip seferlerine yeni seferler ekledi. Bu ülkenin bir türlü doğru işlemeyen demokrasisinin açıklarını yazarak kapatmak için çabaladı. Irak’ı kana bulayan Bush ve Condoleezza Rice’nin baş belasıydı aynı zamanda Gerçek Hayat. İngiliz aksanıyla konuşmadı hiç. Dünyanın tüm Amerikalılarına söyleyecek iki çift sözü oldu her daim. İsrail tanklarının altında can veren Rachel Corrie’nin kanı damladı sayfalarından. Hamas’ın seçim zaferi en iyi Gerçek Hayat’ın sayfalarında kutlandı. Tel Aviv’den atılan füzelerin vurduğu Beyrut’taki bir evin enkazından çıkarılan mavi emzikli bebeğe en fazla da Gerçek Hayat ve okurları ağladı.

Haftalık 20 binlere yaklaşan satış rakamıyla, günlük 300 bin tiraj yapan gazetelere güç gösterisi sergiliyordu sanki her hafta. Sonra her doğan ve büyüyen gibi yoruldu o da. 15 yıl boyunca araya bir virgül bile koymadan okurunu arayıp bulmak kolay değildi çünkü. 2000’lerde Yeni Şafak’tan ayrılan ekibin kurduğu Gerçek Hayat, bu sayısı ile birlikte Albayrak Medya Grubu’nun bünyesinde ve Yeni Şafak’ın gücüyle okurlarının karşısında olacak artık. Geride bıraktığı 800’e yaklaşan sayının tecrübesi ve yeni bir ekibin sayfalara sığmayacak heyecanıyla okurlarına ulaşacak. Ve her daim ‘büyük işler’e imza atan Gerçek Hayat, İslam dünyasının, Ortadoğu coğrafyasının ve bu ülkenin hikayesini kendine has diliyle yazmaya devam edecek. Hayr olsun!