Gençler ve Koza modeli

Yeni dönemin şartları iyi diye, biz onlara balık vermeyi değil yine de balık tutmayı öğretmeliyiz. Bu konuda daha elverişli projeler üretmeliyiz, sırtımızı yaslamak bize yakışmaz. Kendilerinin sorumluluk sahibi olmalarını öğretmeliyiz. O eskide yaşanan zorlukların içinde beraber omuzlamalıyız dertlerimizi.

Günümüzde en sık rastaldığımız cümlelerden biri “şimdiki gençlik rahata alıştı” oluyor. Onların çocukluğu nasıldı, o dönemde neyi öğrettik, neleri anlattık, nasıl yetiştirdik? Aslında kendi kendimize sormamız gereken soruların altında yatan cevaplar var. Yaşlı biri değilim ama karşılaştığım gençlerin doğum yılını öğrenince “biz o zaman dergimizi çıkarmaya başladık” derken buluyorum kendimi.

Velhasıl on sekiz yıldır bir uğraş içindeyiz. O gün doğanlar bugün etrafımda üniverstelere hazırlanıyor. Biraz bu uğraşılarımızdan bahsedecek olursam eğer, bizden önce yetişen kuşak hakkında da bilgi verip, akabinde savaşlardan sonra oluşan havadan da bahsetmem gerekecek ama o çok uzar. Birincisi biz azınlık olarak yaşıyoruz, farklı şartlar altında tutunduğumuz değerler var, ama yine de geriye baktığımda az da olsa boş durmamış bir toplumun yetişmesi için bazen günümüzü gecemize kattığımız için şükrediyorum.

Yugoslavya’nın dağılmasından sonra doğan küçük ülkeler ve yaşanan savaşların ortasında büyüdü bizim kuşak. O dönemde birçok kişi okumak için farklı ülkelere gidiyor geri dönmüyordu, iyi bir gelecek vadetmiyordu buralar. Her alanda sorunlar vardı, sağlık, eğitim, ekonomi, edebiyat her yerde bir duraksama vardı. 2001 yılında yeni yirmi yaşını doldurmuş bizler bir köprü kurmak istedik, farklı bölümlerde okuyan Türk gençleri birbirimizi bulduk, tanıştık, görüştük başta bir dergi çıkartma fikrini ortaya attık.

O zamanlar birçok şey bir hayal gibi görünüyordu, özel bir Türk üniverstesi bile uzak bir hayaldi. Bugün Uluslararası Balkan Üniverstesi var onun dışında Gostivar’da Vizyon Üniverstesi var, Yunus Emre gibi Enstütüler var her yanda, TİKA var, Yurt Dışı Türkler ve Akraba Toplulukları’n izi her yerde. Demem o ki, şimdiki kuşağın çok daha güzel şartları var. O dönemde doğan bebekler, yıllar sonra eğitimin yanında gelip yaz okulu olsun hafta sonu Kardelen Çocuk Kulübü ile olsun kendilerini mekânımızda bulmaya başladı. 2009 yılından sonra, Köprü diye çıkardığımız edebiyat dergisinin yanına Kardelen Çocuk dergisi eklendi.

Zorluklara gelince, yıllar önce bir yazım vardı “Kozadan Çıkabilelim” diye. Kelebeğin doğumunu bilirsiniz, öncesi tırtıl olarak doğar sonra koza olur daha sonra o kozadan çıkması için kanatları ile mücadele eder. Eğer onun kozasını daha rahat çıkması için siz açarsanız, kanatları güçsüz olup uçamaz. Yani zorluk bazen özgürlük için gereklidir.
Yeni dönemin şartları iyi diye, biz onlara balık vermeyi değil yine de balık tutmayı öğretmeliyiz. Bu konuda daha elverişli projeler üretmeliyiz, sırtımızı yaslamak bize yakışmaz. Kendilerinin sorumluluk sahibi olmalarını öğretmeliyiz. O eskide yaşanan zorlukların içinde beraber omuzlamalıyız dertlerimizi.

Birkaç yıldan beri Balkan Gençlik Okulu diye başlatılan bir projenin içinde yer aldık, Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar başkanlığı da bu proje ile birçok ülkede güzel işlere imza attı. Nedir bu okul, isterseniz bunu açalım biraz. Yine bizden örnek vermeye başlayacağım. Karışık kültürlerin bir arada yaşandığı bir ülkede yaşıyoruz, farklı dinler, farklı dilde konuşanlar ile iç içeyiz. Dilleri günlük hayatta öğreniyoruz, hayat şartları buna mecbur ediyor, iyi de oluyor. Zorlansak da bir anda üç dil bilen biri haline geliyoruz.

Kardelen Çocuk Kulübünde yetişen küçük çocuklar liseli olunca onlara da bir ortam sağlamamız gerekiyordu, biz şu anda adına Köprü Gençlik okulu dedik, üniversite okuyanlara da Köprü Akademi dedik. Yaklaşık yüz gencimiz ile altı aylık bir kamp içindeyiz, seminerler, sinema eleştirisi, makale okumaları, kitap okumaları, piknik, spor, konferanslar, sanat galerileri gezileri, farklı ülke gezileri ile türlü faaliyetlerimiz oldu, oluyor da.

Diğer yandan ilkokul çocuklarına yönelik yaz okulu devam ediyor, el becerileri ile Osmanlı tarihi, Osmanlıca ve Kur’an Kursu ile daha çocukluktan kendi değerlerini tanıyıp öğreniyorlar. Demem o ki, gençleri biraz zorlayın, bunları yapmak zor değil, hazıra alıştırmayın, kozalarını delmeyin, etrafını iyi seçin, evde bol bol muhabbet edin, nasihat vermeyin, dertleşin, sorumluluklar verin, biz öyle yapmaya gayret ediyoruz. Bu hafta da hepsine ödül olarak Türkiye gezimiz ile Çanakkale, Ankara, Bursa ve İstanbul gibi şehirlerde misafir ediyoruz. Gençlerin elinden tutmadan onları eleştirmeye ne kadar hakkımız var? Bırakın kozalarını kendileri delsinler…