Gençler konuştu biz dinledik, peki ne dediler?

Geçtiğimiz hafta 20’ye yakın farklı yaşlarda ve farklı dünya görüşüne sahip gençleri Gerçek Hayat’a davet ettik. Siyaset, gençlerin ve ailelerin sıkıntıları, son seçimler, dış politika, şehir, ziraat, eğitim gibi pek çok bahiste fikirlerini bize açıkça söylemelerini istedik. Gençlerin görüşlerini ilerleyen sayfalarımızda okuyacaksınız.

Şunu kabul etmeliyiz ki, gençlerin kurduğu cümleler gerçekten ümitvar olmayı gerektirecek güç ve seviyede. İyi gözlem yapıyorlar. Pek çoğu ayağı yere basan şeyler söylüyor. En azından davetimize icabet edenler böyleydi. Gençler en çok da aileler ve devletin kendilerine yanlış hedef göstermesinden şikâyetçi. Toplantıda gençleri üç saat pür dikkat dinledik. İşte söylediklerinden not alabildiğimiz bazı cümleler:

Gençlikten şikâyet ediliyorsa bilsinler ki, bunun müsebbibi ailelerimiz.

Anne babamızın zamanında dâvâ vardı, şimdi kariyerizm var. Eğitimde şuur verilmiyor ve her şey kariyer için…

Tarih şuuru verilmiyor, sadece para kazanma ve mesleklere yönlendiriliyoruz.

Batıdan gelen şerre yönelik bir fikir savaşımız yok.

Sekülerleşme ve batı kültür hegemonyasına karşı hiçbir tedbir alınmıyor.

Bu seçimler göstermiştir ki, millet artık cebine hitap edene yönelecek, bu da büyük bir tehlikedir.

Gençler bir kayboluşa sürükleniyor, buna karşı bir çâre üretilmiyor ve ufukta da umutlanacak bir gayret göremiyoruz.

İktidar, muhalefet ve halk, sosyal medya trollerine teslim olmuş durumda. Trollere itibar edilmesi, fikir mücadelesinden vazgeçtik mânâsına gelir.

Ekranlardan sürekli bağırarak azarlanıyoruz.

UBER gibi farklı ve alternatif bir çözüme karşı, taksiciler kaliteli ve önemli bir hizmet veriyormuş gibi taksicilerden yana tavır alınmasını anlamlandıramadık.

Bize ‘erken evlenin’ diyorlar. Mezun olduğumuzda 25 bin lira KYK borcumuz oluyor. Aynı miktarda da eşinizin borcu… Evlilik için artan maliyetleri de eklediğimizde soruyorum size biz nasıl evlenebiliriz?

AK Parti dönemi için ‘özgürlüklerin altın çağı’ diyebiliriz ama adaletten öyle sapıldı ki, AK Parti’ye ‘CHP gelmesin’ diye oy verir duruma geldik.

FETÖ’cülüğün içi boşaltıldı. 2 yıl önce birine FETÖ’cü deseniz hakaret sayardı, şimdi FETÖ’cü deseniz herkes gülüp geçiyor. Çünkü varlıklılar ve siyasetin üst kademesindeki FETÖ’cülere dokunulmadı.

Muhaliflerin bile sevdiği Binali Yıldırım neden kaybetti, AK Parti bunu düşünmeli.

Teşkilatlarda para bol ancak fikir yok. Farklı düşünenlere de yer yok. Parti gençlik teşkilatlarında itiraz edenler imha ediliyor. Parti teşkilatında gençlerin hepsinin babası zengin mi?

Muhafazakârlığın ahlâkî yönü nerede, neden göremiyoruz?

Eskiden başörtüsü için mücadele edilirdi, şimdi bir başörtülü içkili bir barda gitar çalabiliyor. Kim kazandı, kim kaybetti?

Her yer insan kaynıyor ama ‘bulamadık’ diyorlar.

İnsanlarda ‘yanlışları ben söylemeyeyim’ korkusu hâkim. Söyleyemeyince içinde biriktirdiklerini sandıkta söylüyorlar.

Millet cumhurbaşkanlığında ‘Erdoğan zarar görmesin’ diye içinde biriktirdiklerini mahallî seçimlerde söyledi.

Sekülerizme ve popülizme teslim olmuş bir seçmen var. Değişen seçim haritaları bunun göstergesi.

Milleti refah toplumuna dönüştürdükten sonra bundan geri adım attıramazsınız. Attırmaya kalkarsanız, İstanbul’u CHP’ye kaptırırsınız.

İstanbul’u kazanmayı AK Parti teşkilatları bile istemedi.

Bazı bakan ve bürokratlarla ilgili konuşulanlar milleti bezdirdi. Her üst düzey yöneticinin akrabaları bir yerlere geliyor.

İstihbaratın, bir nüfus memurunun binlerce işleminden haberdar olamaması, görememesi normal bir şey mi?

AK Parti medyaya rağmen iktidar oldu. Medyası yoktu, medyaya hâkim oldu ama üstünlüğünü kaybetti.

Medya ülkeyi ya cennet, ya da cehennem olarak gösteriyor. İkisi de değil. Böyle göstererek kuyumuzu kazıyorlar.

Öcalan taktiği doğru değildi, ters tepti. Bu mektup bizim vatan ve millet anlayışımızla bağdaşmaz.

Devletin aygıtları eskiden de politikti, şimdi de! Peki ne değişti? Yargıya güven yok.

Muhafazakâr hocalar öyle korkak ki, varlıklarından haberdar bile değiliz. Diğerleri ise bangır bangır bağırıyor.

Mahalleler arası fark geçmişteki gibi müphem değil, geçişkenlik çok arttı. Karşı mahalleye geçenler genellikle muhafazakârlar.

Bilim ve sanata yatkın bir gençlik var, ama onların elinden tutup ayağa kaldıracak bir yapı yok.

Her meseleyi çekinmeden masaya yatırabilme cesaretimiz yok. Ne söylendiğine değil, kim olduğunuza bakılıyor.

Artık eski partiler bile eski partiler değil.

Herkes devlet ve hükümeti karıştırıyor.

CHP basitlikte yarışıyordu, siz ise fikirle. Fikirden vazgeçip onunla yarışmak, seçimde Akbil ve su faturası yarışına girmek tuzağa düşmektir.

Son on yıla baktığımda fikir ve eğitime ehemmiyet verilebileceğine inanmıyorum.

Eleştiriler ne iktidarı, ne de muhalefeti değiştiriyor.

İktidar meşruiyet zeminini kaybetmemeli, geçmişte kendi eleştirdiği şeyleri yapmamalı.

Bilgi kirliliği arasında doğruyu bulmak özel çaba gerektiriyor ve bunu herkes yapamaz.

Muhafazakârlar kendilerini kendi kimliği üzerinden değil, başkaları üzerinden ifade etmeye çalışıyor.

Senin kaybettiğin ve trenden inmesine izin verdiğin boş durmaz.

‘İmajımız zedelenir’ diye gerçeği söylemiyorlar, bazı gerçekler görmezlikten geliniyor.

Eğitim sistemi 17 yılda 9 kez değişmez, sınav maratonları gençleri ve aileleri yoruyor. Sınav yapanlar bunu ticarete çevirmiş durumda.

Seçim sırasında her şeyi İstanbul’a yapmaya yönelik vaatler vardı. Bu diğer şehirleri İstanbul’a toplama mânâsına gelir…
Şüphesiz mevcut siyasi duruma yönelik değerlendirmeler aralıksız sürecek. Gençlerin en çok şikâyet ettiği şeylerin başında ne evde, ne okulda, ne de siyasette kendilerini kimsenin dinlememiş olması.

EĞİTİM MESELESİ

Aslına bakarsanız evlilik dışında hiçbir iktisadi şikâyetleri yoktu. Ancak zorunlu eğitime karşılar. 12 yıllık kesintisiz eğitim, herkesin üniversite mezunu yapılması ve yüksek lisansın dahi sıradanlaşmasını da ciddi bir şekilde eleştiriyorlar.

Mesele eğitime gelmişken, 4+4+4 modelinden bu yana zorunlu eğitimle ilgili sürekli eleştiri yaptık, yapmaya da devam edeceğiz. Artık pek çok çevre, özellikle de sanayiciler bu eleştiriyi daha yüksek sesle yapmaya başladı.

Gençler, Almanya modelinin faydalı olacağını söylüyor. Gelecek haftalarda bu meseleyi işlemeyi yeni başlıklar açarak sürdüreceğiz. Ancak konu eğitime gelmişken şunu belirtmek zorundayız.

Osmanlı’yı, son devirde açılan yüksek eğitimli kadrolar yıktı ve yıkmakla kalmayıp toplumun değerlerini tahrip ettiler. Aynı durum günümüz için de bir ölçüde geçerli. Her şehre üniversite açılması, istidadı olsun olmasın her gencin lise mezunu veya üniversite mezunu yapılması büyük hataydı. Bu husustaki eleştirileri dikkate almamak ve bunda ısrarcı olmak daha kötü neticeler doğuracak ve hatta doğurdu bile.

KIR NÜFUSU

AK Parti iktidara geldiğinde kır nüfusu, ziraat ve benzer mesleklerden geçinen insan sayısı yüzde 35’ler civarında iken, yanlış şehirleşme ve eğitim politikaları ile kır nüfusu yüzde 10-15’lere geriledi. Bu gidişat maaşlı çalışma, marketten beslenme ve işsizliğe yol açtı. İlk gelenler için pek sorun teşkil etmese de ardından gelenler için tepkiye neden oldu.

Köy ve çiftçiye yapılan yanlış destekler üretimi azalttı ve devletten geçinmeye neden oldu. Verince daha çok istendi, azalınca düşman olundu.

Büyükşehir Kanunu ile köyde bile her şey faturaya, izne tabi oldu. Bu, maliyet artışı ve beraberinde tepkileri getirdi. Köylerin mahalle yapılması büyük hataydı.

Gelecek haftalarda insan kaynağı, kadrolar, artan refahın getirdiği sıkıntılar, cemaat ve vakıfların durumu, eleştiri konusundaki tenkitler, medya, Suriyeli meselesi, vergi politikaları, tüketim ve bankacılık politikaları, kadın ve aile bahsi, özellikle de Erdoğan mı çok adam harcıyor, yoksa makam verilenler mi o makamda ölene dek kalmak istiyor ve ‘ne yapılabilir’ bahislerini inşallah değerlendirmeyi sürdüreceğiz.

Dileriz ki, muhatapları peşin bir hükme varmaksızın değerlendirir. Zira mesele çok mühim!