Gerçek Hayat’ın 7 Mart 2016 tarihli sayısında yayımlanan “Derin bir sarsıntının sonuçlarını yaşıyoruz, kızmayın!” başlıklı makalemde bugün İslâmî kesim arasında alevlenen karşılıklı suçlamaya dayalı tartışmaların gerekçelerini izah etmiş ve buradan hareketle “bizim kesim” için FETÖ ile ilişkinin derin bir sarsıntıya yol açacağını dile getirmiştim. Ayrıca FETÖ ile mücadelenin doruk noktasına ulaşması durumunda derin sarsıntının sonuçlarının daha da ağırlaşacağını belirtmiştim. Yazının yayımlandığı sayfanın tam ortasına yerleştirilen görselde bir asker postalının üstünde Fetullah Gülen’in kellesi vardı. FETÖ darbesi bu yazının yayımlandığı tarihten dört ay sonra gerçekleşti.
Anılan yazıda belirttiğimiz gibi 17-25 Aralık 2013’ten önce İslâmî kesimden bazı kimse ve gruplar, FETÖ ile yan yana durmakta bir sakınca görmedi. FETÖ’nün bir devlet projesi olduğu yönündeki kanaatimiz ciddiye alınmalıdır. Fakat bu yapının geçmişte bir devlet projesi olması, İslâmî kesimden bazı kimse ve grupların bu yapı ile birlikte görünmeye can atmasını hafifletecek bir sebep değildir. Çünkü yapının emperyalistlerle, küresel güç odakları ile alakası ve FETÖ’nün kelime-i tevhid üzerindeki tahrifi bilinmeyen bir durum değildi. Dolayısıyla FETÖ’cü olmamakla birlikte onlara yaklaşmakta bir sakınca görmeyenler emperyalistlerle ve küresel güç odakları ile birlikte oldukları gibi İslam dininin temel taşlarını yerinden oynatan bir zihniyete destek vermiş oldular. Fetullah Gülen’in hoşgörü ve dinler arası diyalog projeleri, İslâm karşıtı söylem ve eylemlere odak olmuştu. Hâlâ bu harekete destek verenlerin durumu dinî açıdan henüz tartışılmış değildir. Bu durumu işin erbabına bırakıyoruz. Bugün gerçekten bu ihanet hareketi ile yollarını ayırmış olanların takınacağı tavır basit bir yalanlama ve geçiştirmeden ibaret olmamalıdır.
Görüleceği gibi geçmişte FETÖ ile birlikteliği hukukî bir açıdan ele almıyoruz. Onlarla birlikte hareket edip onların turlarına katılanları ahlaken yargılıyor ve yargıladıklarımızın herhangi bir izahını peşinen reddediyoruz. Buna karşın bugün, haksızlık yapılıyor, diyenler arasında 17-25 Aralık’tan önce FETÖ’cülerle birlikte olanları görünce söyleyecek bir söz bulamıyoruz. Hakikaten haksızlığa uğrayanları ve onları savunan cesur insanları kast etmediğimiz açıktır. FETÖ ile geçmişte çok sıkı teması olanlar çıksın ve konuşsun, Kemal Tahir’in deyimi ile karnında olanları kussunlar. Neden bu kadar gürültü yapılıyor. Geçmişte FETÖ ile birlikte olanlar bu ülkede işlenmiş gerçek haksızlıklar karşısında bu kadar cesur davranmadılar. Bugün haksızlık yapıldığını ileri sürerek cesaret gösterisinde bulunanların niyetlerinden şüphe etmemek mümkün değil. Bu kadar cesur davranış bir şeyleri örtme gayretinin eseri olabilir. Nedense bu cesur davranış, kendinden olanlara karşı gösterilince sesler daha bir gür çıkıyor. Bunun psikolojik tahlilini de yine işin erbabına bırakalım.
15 Temmuz’da bu ülkeye, millete, vatana ve dine darbe yapıldı; şimdi darbeyi yapanlar kovuşturuluyor. Bu kovuşturma sürecinde birkaç masumun kötü niyetliler tarafından kovuşturulanlar listesine dâhil edildiği anlaşılıyor. Buna hep birlikte karşı çıkıyoruz. 15 Temmuz’a kadar geçen süreçte FETÖ’cülerin canını yaktığı veya öldürdüğü masumların kimler oldukları tam manasıyla ortaya çıkmadı. Bunların birçoğu da 17-25 Aralık’tan önce vuku buldu. Bugün bağırıp çağıranlar o dönemlerde FETÖ’cülerle birlikteydi.
Geçmişte FETÖ ile birlikte hareket edenler sütre gerisinden konuşuyor ve bir iki galiz küfürle hadiseyi geçiştirmeye çalışıyor. Türk milleti bütün tarihi boyunca FETÖ’cüler kadar alçaklıkta ileri giden bir yapı ile karşılaşmadı. Geçmişte onlarla birlikte olanların bu alçaklıkta iştirakleri vardır. Türk milleti, emperyalizme karşı bizzat kendi varlığını ortaya koymak suretiyle mücadele etti, ama onlar İslâm kılıfı altında emperyalistlere kendi ülkesini, milletini ve dinini sattı. Bugün geçmişte verdikleri desteği geçiştirmeye çalışanlar bu satışa omuz verdi. Kirletmeye ve satmaya çalıştıkları dinimiz, milletimiz ve vatanımızdı. Ne yazık ki bu süreç hâlâ devam ediyor.
FETÖ, tarihimizde millet olarak karşılaştığımız en büyük ihanet şebekesidir ve onunla mücadele de bu gerçeğin üzerine bina edilmelidir. Fetullahçı yapının FETÖ olma süreci iyice analiz edilmelidir. Çünkü bu yapı zaman geçtikçe daha tehlikeli bir aşamaya geçecektir. Bugüne kadar kendi sınırlarımız içinde dinimize, milletimize ve vatanımıza verdiği zararı gördük. Oysa bu yapının asıl büyük gücü yurt dışında teşekkül etmektedir. Dinimize, milletimize ve vatanımıza karşı irtikâp ettikleri suçların daha fazlasını yurt dışında işleyeceklerdir. Çünkü bu yapı gittikçe din, millet ve vatan bakımından büyük bir değişim geçirecek ve başka bir kimliğe bürünecektir. Bunun bütün emareleri görülmüştür. FETÖ alt emperyal bir güçtür; Türk dünyasında ve İslam dünyasında Batı adına savaşacaktır. Bütün hazırlıklar ve çabalar bu kabul üzerine bina edilmelidir.
Bu yazıyı bütün bir Türk ve İslam dünyasını göz önünde bulundurarak kaleme aldık. Basit bir sürecin içinde değiliz. Türkiye, antiemperyalist bir irade beyanında bulundu, bu, Türk milletinin kaderiydi. 15 Temmuz’da Türk milleti bu antiemperyalist iradeyi boşa çıkarmadı. Şimdi ne gerekiyorsa o yapılmalıdır. Artık geriye dönüş imkânı yok.
Türk ve İslâm dünyasına yönelik yeni saldırının mavi yakalıları ve hakî renk elbiselileri bir araya geliyor. Fikir adamlarımız bu saldırıya karşı duruşun imkânları üzerinde kafa yormalıdır. Savaşı kaybetme lüksümüz yok. Eğer 15 Temmuz uğursuz darbe girişimi başarıya ulaşsaydı FETÖ’cülerin yapabileceklerini az çok tahmin edebiliyoruz. 15 Temmuz gecesinde olanlar bu tahmini yapmamız için yeterli verileri sunuyor. Bütün bir coğrafyamıza yönelik saldırıları da aynı çerçevede düşünmeliyiz.
Türkiye, FETÖ’cülerle mücadele konusunda doğru bir yoldadır.