15 Temmuz darbe girişiminden önceki yazılarımızda FETÖ’nün Türkiye için bir dış tehdide dönüşmekte olduğunu yazmış ve konu hakkındaki mütalaalarımızı okuyucularımızla paylaşmıştık. Konu ile alakalı yazılarımızda örgüt bünyesinde yer alan elemanların, MİT TIR’ları hadisesiyle Türkiye ve Türklükle bağlarının koparılmış olduğunu ve sıranın İslamiyet ile bağlarının koparılmasına geldiğini belirtmiştik. Tahmin ettiğimiz gibi FETÖ’nün Türklük ve İslâmiyet ile bağlarının koparılma süreci hızlı işliyor. FETÖ’cüler tarafından özellikle devletin ve milletin varlığına karşı işlenen suçlar sürecin hızlanmasına yol açıyor. Zihniyet dönüşümü çok önceden yaşandığı için FETÖ’cüler sürece sarsıntısız ve hızlı bir şekilde adapte oluyorlar. Israrlı bir şekilde zihniyet dönüşümü üzerinde durmamız bu sebeptendir.
FETÖ, bünyesinde topladığı kişileri sosyal bir yalıtıma tabi tutarak her türlü etkileşimi imkânsız hâle getirdiği için grup merkezli bir zihniyet inşa etti. İslâm’ın sahih kaynaklarını bir kenara itip bir şahsın kitaplarını ve görüşlerini öne çıkararak yeni bir dinin alt yapısını hazırladı. Ortaya çıkanın zahirde İslâmiyet ile benzerliği vardı fakat esasen yeni bir din ile karşı karşıyaydık. Yeni yeni ortaya çıkan belgelere göre örgüt elemanları Gülen’i peygamberlerden üstün görmektedir. Bu, şaşırtıcı bir sonuç olmamalıdır zira Gülen, dinler arası diyalog adına tanrıda birleşmenin yeterli olacağını söylemişti. Asıl şaşırtıcı olan, mantıkî sebep sonuç ilişkisinin fark edilmemiş olmasıdır. Gülen’in, haşa Allah (cc) ile konuştuğu yönündeki ifadelerinin içselleştirilmesiyle temel dinî kaynaklar ikinci dereceye düşürülmüştü. Temel dinî kaynakların zamanla unutuluşa terk edilmesi de şaşırtıcı olmayacaktır.
Yıllar içinde oluşan yeni din, milletimizin ve dinimizin içinden çok büyük bir parçayı kopardı. Bu büyük parçanın nerelere doğru evrilebileceğini görmemiz gerekiyor. Zira kült hareketlerde görülen, yeni merkezler oluşturmak suretiyle kendini daha güçlü bir şekilde üretme yöntemi FETÖ için de geçerlidir.
FETÖ elemanlarının kitleler hâlinde yurt dışına çıkması önemlidir ve bu gidişin dönüşü olmayacaktır. Bu, basit bir kaçış öyküsü değildir. Önce üst düzey örgüt elemanları yurt dışına taşındı. Örgüt için yeni bir merkez arayışındaydılar ve Almanya’da yoğunlaştılar. Onların peşinden diğer FETÖ elemanlarının yurt dışına çıkması İslâm haricine çıkmış yeni dinî hareketin yeniden yapılandırılmasıyla sonuçlanacaktır. Örgütün kendine yeni merkezler kurarak kendini daha güçlü bir hâle getirme pratiği önceden tasarlanmış bir durumdur. FETÖ’ye yatırım yapanlar örgüt için yeni merkezler oluşturarak daha güçlü bir yapı oluşturmaya çalışıyor. Bunun için örgüt elemanlarının bağlarından ve bağlamından koparılması zorunluydu, şimdi bu gerçekleşiyor.
Örgüt tarafından Türkiye’de mahkeme süreçlerine yapılan müdahaleyi, başarısız darbeden sonra kendine zarar verebilecek gelişmelerden kurtulma beklentisiyle açıklayamayız. Bu çerçevede örgüt tabanının çözülebileceği yönündeki beklentiler, gerçekçi değildir. Aynı şekilde FETÖ’nün yakalanan örgüt mensuplarının akıbetinden kaygılı olduğu yönündeki ifadeler de abartılı bir yaklaşımın ürünüdür. Belki kaygılı olduğu yönünde bir izlenim vermek işine yarıyor olabilir. FETÖ açısından asıl önemli olan örgüt elemanlarının İslam ve Türkiye ile bağlarının yeniden kurulmasını engellemektir. Örgüt, Türkiye’yle kavgayı sürdürmek suretiyle elemanları arasında yenilgi algısının oluşmasını engelliyor. Aksi istikamette bir davranış örgüt elemanlarında inanç ve güven zaafına yol açabilir. Bu gelişme FETÖ’nün farklı merkezlerde kendini daha güçlü bir şekilde üretmesini zorlaştıracaktır. Örgütün farklı merkezlerde kendini yeniden üretmesi Türkiye’den devşirilecek insan sayısı ile doğru orantılıdır. Bu da FETÖ’nün Türkiye ile kavgayı devam ettirmesine bağlıdır.
Örgütün, yeniden teşekkülü sürecinde Almanya merkezli gelişmeler dikkate alınmalıdır. Almanya, Avrupa’da Türklerin en fazla nüfusa sahip olduğu ülkedir. FETÖ’nün özellikle Almanya’da ve diğer Avrupa ülkelerinde Diyanet’e bağlı camileri ele geçirmeye çalışması insan ve para kaynağından azamî ölçüde yararlanma amaçlıdır. Almanya’nın FETÖ’ye alan açması da geleceğe yönelik bir hamle şeklinde görülmelidir.
Örgüt liderinin son konuşmalarından birinde Amerika kıtasında Kanada, Şili, Brezilya ve Arjantin’i işaret etmesini, anılan ülkelerin konumu bakımından dikkate alabiliriz. Bu elbette önemsenmesi gerekli bir durumdur. Fakat kült hareketi olarak FETÖ’nün benzer hareketlerde olduğu gibi yeni merkez arayışını kendini yeniden üretme isteği şeklinde görmeliyiz. Bağlamından ve bağlarından koparılmış, İslamiyet ve Türklük aidiyetini kaybetmiş örgüt üyelerinin tabi oldukları odaklara muazzam bir manevra kabiliyeti kazandıracağı açıktır.
Örgüt üyeleri tarafından mahkemelerde sergilenen meydan okuyucu tavırlar, izah etmeye çalıştığımız çerçeve içinde farklı bir anlama kavuşmaktadır. FETÖ, ısrarlı bir şekilde bütün bağlılarını Türkiye’den ve İslâmiyet’ten koparmaya çalışmaktadır. Bu sebeple örgüt elemanlarında pişmanlık benzeri bir duygunun ve de sorgulayıcı bir bakışın ortaya çıkması istenmemektedir. Suçun katmerleşmesi FETÖ’yü hedefine bir adım daha yaklaştırmaktadır. Amaç ise örgütü yeni merkezlerde yeniden üretmek için kitlesel olarak yurt dışına taşımaktır.