15 Temmuz günü… Darbe kalkışmasında görevlendirilen pilot binbaşılardan biri son anda soluğu MİT’te almasaydı… İstihbarat birimlerinin bu binbaşıyı sorgulaması ve değerlendirmeler sonrasında Genelkurmay’a giden ilk bilgi darbecilerin de kulağına çalınmasaydı… Yaşanan görüşme trafiği ve hareketlilik, FETÖ’cülerin ‘acaba’ sorgulamalarına ve “darbe yapacağımız anlaşıldı galiba” paniğine neden olmasaydı… Ve akabinde cunta yapılanması, büyük operasyona birkaç saat kala deşifre olmayıp kalkışmayı planladıkları gibi sabaha karşı 03’te yapabilseydi eğer… 16 Temmuz sabahı ne olurdu?
Darbeyi yine püskürtebilir miydik? Canımızı, kanımızı ortaya koymaya vaktimiz olur muydu acaba? Ya da sabah uyandığımızda ülkemizi elimizden almış olurlar mıydı? Bu soruların ardı arkası kesilmez. Bir sürü senaryo yazabiliriz. Fakat nasıl ki; o gece şehit olmak, gazilikle şereflenmek ve de darbeye direnmek için sokağa çıkmak Allah’ın bir nasibiyse, FETÖ’nün zamanlama hatası yapması da bu silsilenin bir parçasıdır.
Allah bu hainlere müsaade etmedi, ettirmedi. Ancak hedeflediklerinin tam olarak ne olduğunu anlamak için o günlere sık sık geri dönmek zorundayız.. 15 Temmuz gecesi TRT ekranında zorla okutulan ve Genelkurmay’ın sitesine de konulan ‘Yurtta Sulh Konseyi’nin darbe bildirisinin içeriğinin yeterince ele alındığını düşünmüyorum. O metnin satır aralarında çok şey gizli. Geçmiş darbe bildirilerine benzeyen dili, meşru iktidara karşı yöneltilen suçlamalar, ülke yönetimine el koyma biçimleri ve 16 Temmuz’dan sonra neler yapacaklarına dair tüm detaylar da oldukça önemli.
“Anayasa ve kanunların sistematik bir şekilde ihlal edildiği, laik ve demokratik hukuk düzeninin fiilen ortadan kaldırıldığı” suçlamalarının yapıldığı metinde, darbenin neden yapıldığına dair sıralanan maddeler arasından seçtiklerime bakalım önce:
“- Cumhuriyetimizin kazanımlarının karşı karşıya kaldığı tehlikeleri bertaraf etmek.
– Hukuk devleti önündeki fiili engelleri ortadan kaldırmak.
– Laik, demokratik, sosyal ve hukuk devleti ilkesi üzerine oturan anayasal düzeni yeniden tesis etmek.”
Yazının konusu ise metnin sonundan… Burada darbeciler, “mutlaka yapacaklarını” ilan ettikleri bir gelişmeye yer vermişti. ‘Yeni bir anayasa’ yapılacaktı bu bildiriye göre!
Darbeciler diyordu ki; “Yurtta sulh konseyi üniter devlet yapısı içinde dil, din, etnik köken ayrımı yapmaksızın toplumun tüm kesimlerini kapsayacak bir anayasa hazırlanmasını en kısa zamanda sağlayacaktır. Çağdaş, demokratik, sosyal, laik hukuk ilkelerine dayalı anayasal düzen tesis edilene kadar yurtta sulh konseyi ulusumuz adına her türlü tedbiri alacaktır.”
Henüz darbe yapar yapmaz ‘ilgilenmeleri’ gereken onlarca şey içinden neden yeni anayasa konusunu seçmişlerdi? Amaçları neydi? Nasıl bir anayasa hayal ediyorlardı? Bu şekilde nereye ulaşacaklardı? Nihai hedefleri neydi? Diğer yandan şayet başarılı olsalar ve yeni bir anayasa hazırlasalar bu maddeleri kimler hazırlayacaktı? Soruları çalarak, rakiplerine kumpas kurarak, bin bir hile ile hukukçu olup, Pensilvanya’ya onaylatmadan karar almayanlar mı hazırlayacaktı geleceğimizi?
Yeni anayasa konusunu sadece darbe bildirisine yazmadılar, bu konudaki hassasiyetleri de 15 Temmuz girişimine dayanmıyor. Çok daha öncesi var. 12 Eylül 2010’da 26 maddelik bir anayasa değişikliği için referandum yapılmıştı malum. Bu referanduma ‘ölümüne’ onay verenler arasında Gülen ve avanesi dikkat çekmişti.
Terör örgütü lideri Gülen, 12 Eylül’de yapılacak halk oylamasıyla ilgili şu değerlendirmede bulunmuştu: “Maalesef, Avrupa Birliği’ne namzet olan ve Orta Doğu’da yeni açılımlar gerçekleştiren ülkemizin ihtiyaç duyduğu şekilde bir Anayasa değişikliği yapılamadı. Fakat, yapılması gerekenlerin yapılamaması açısından ‘maalesef’ desek de, bir kısım cellatlıkların ve farklı vesayetlerin önünü almaya matuf bir iki maddenin değişikliği bile çok önemlidir. Değil sadece kadını erkeğiyle, çoluğu çocuğuyla ve dünyanın dört bir yanına dağılmışıyla hayatta olan insanları, imkan olsa mezardakileri bile kaldırarak o referandumda ‘Evet’ oyu kullandırmak lazım. Mezardakiler bile kalksın. Ben zannediyorum kalkarlar da. Ben zannediyorum ruhları koşar da. Çünkü demokrasi adına çok önemli bir adımdır.”
12 Eylül 2010 tarihinde yapılan anayasa değişikliği oylamasına ‘Evet’ demeleri için mezardakileri bile kaldırmaktan bahseden Gülen, neyi hedefliyordu? Ve eğer yine bir darbeyle değiştirmeyi umdukları anayasa değişikliği söz konusu olsaydı ‘Hayır’ deme ‘lüksümüz’ olacak mıydı?
Bu soruların yanıtını yıllar geçse de bulabilir miyiz, emin değilim. Fakat bu ülkede yeni bir anayasa yapılması için mutlaka darbe yapılması gerektiğini düşünenlerden kendimizi ve geleceğimizi kurtarmak için bile Nisan ayında önümüze gelecek olan sandıkta ‘evet’ demek için yeterli sebep olsa gerek.
Bu ülkede ne zaman yeni bir anayasa yapma sürecine girilse olağanüstü gelişmeler yaşıyoruz. Bırakın anayasa yapmayı 2007’de Cumhurbaşkanı bile seçtirmediler meşru hükümete. Mevcut anayasadan alınan güvence ve Sabih Kanadoğlu’nun fikri ile 367 kararı çıkartarak, seçilmiş siyasi iktidara sivil darbe yaptılar. Bu ülkede darbe sonraları yapılan tüm anayasalar yeni bir darbenin de kapısını açtı ve darbecilerin temel dayanağı oldu oysa. İşte FETÖ de eğer 15 Temmuz’da başarabilseydi yeni bir anayasa yapacaktı. Bunu deklare etmişlerdi zaten. O FETÖ şimdi, muhtemelen Nisan ayında önümüze gelecek anayasa oylamasına karşı “hayır” cephesinde duruyor. “Hayır” cephesi nerede ve kiminle durduğunu bilmiyor olamaz değil mi?