FETÖ’cüler Türkiye, Türklük, din ve vatan mevhumlarını hiçe sayarak gerçekleştirdiği eylemleri sahiplenmediklerini gösteren açıklamalar yapmaya devam ediyor. Onlar bir taraftan bu şekilde inkârcı bir tavır sergilerken diğer taraftan da Batı Avrupa emperyalizminin Türk ve İslâm dünyasını yeniden kuşatması için gerekli zemini oluşturmaya devam ediyor. Bu amacın gerçekleşmesi için de Türkiye’de zihinlerin bulanması çabalarına her gün yenilerini ekliyorlar. Bunun için farklı grup ve cemaat yapıları içine sızmış FETÖ’cülerin sosyal medya ve diğer kanallar üzerinden büyük bir tahrifata giriştikleri bilinmektedir.
Bir taraftan her türlü şenaat ve denaeti irtikâp etmeye devam edip diğer taraftan bunları yalanlama yoluna gitmek basit bir şekilde kendini gizleme endişesi şeklinde görülmemelidir. Çünkü FETÖ’cüler artık en azından Türkiye’de FETÖ kimliğini gizleme lüksünü kaybetti. Fakat kamuoyu oluşturma faaliyeti kapsamında karşımıza farklı suretlerle çıkmayı başarıyorlar. Bu tavrın anlamını çözmemiz gerekiyor.
FETÖ’nün bu yeni tavrını kendilerini kurtarma, temize çıkarma amacıyla alakalandırmak konuyu anlaşılmaz kılar. Çünkü “kurtarma ve temize çıkarma” yenilgiyi kabul eden kimselerin tavrıdır. Oysa FETÖ’nün Türk ve İslâm dünyasına yönelik emperyalizmin işbirlikçisi tavrından herhangi bir sapma görülmemektedir. Bunun için Türkiye’de yenilgiyi kabul ettikleri, pişman oldukları, çözüldükleri yönünde herhangi bir işaret yoktur. Onlar farklı suretler altında dikkatimizi dağıtarak asıl faaliyetleri için açık bir zemin oluşturmaya çalışıyor. Büyük bir kayıp yaşamış olsalar da Türkiye’nin gelecekte başarabileceklerini engellemeye odaklandıkları kabul edilmelidir. Temel hedefleri de yeni dönem uluslararası İslam ve Türk karşıtı yapılanmayı tamamlayarak Türk ve İslâm dünyasını kuşatmaktır.
FETÖ’nün Türkiye’de İslâmî kesime karşı açık bir düşmanlık sergileyip İslamcıları terör parantezine almak istemelerinin temel nedeni de Türk ve İslâm dünyasını emperyalizmin hedefleri doğrultusunda kuşatmaya çalışmalarıdır. İslâmî kesim, dershane tartışmalarının başladığı günden bu tarafa FETÖ’den kaynaklanan tehlikeyi gördüğü için devletin ve Tayyip Erdoğan’ın yanında saf tuttu. FETÖ bunu beklemiyordu. Türkiye içinde kemikleşen savunma hattını yaramadılar ve kendilerine göre bu başarısızlığa İslâmcıların sebep olduğunu düşündüler. İslâmcılara yönelik saldırının izahı budur. Bu, FETÖ’nün İslamcılara ilk düşmanlığı da değildir.
Fetullahçılarla İslâmcılar arasındaki kavganın uzun bir geçmişi vardır. Bu iki zihniyet biçimi arasındaki mücadele 1980’lerin ikinci yarısından itibaren belirgin bir şekle bürünmüştü. 1990’ların ikinci yarısından itibaren Fetullahçılar kazanan taraftı. Bunda da devletin o zamanki derin yapılarının lojistik desteği önemli bir rol oynadı. FETÖ, yaklaşık yirmi yıl süren üstünlüğünü Gezi Parkı eylemlerinden sonra kaybetti. Artık devletin derin yapıları Fetullahçılara destek vermemeye başlamıştı. FETÖ’nün kimlerle birlikte olduğu ve gerçek hedefleri iyice anlaşılmıştı. Bunun neticesi olarak FETÖ şeklinde tanımlanan örgüt, İslâmcılar karşısında da kaybetmeye başladı. Bugün sosyal medya ve benzer kanallar aracılığıyla üretilen saldırgan tavırları başka şekilde anlamak zordur.
FETÖ’nün İslâmcılara karşı açık bir düşmanlık sergilemesini sadece geçmişten gelen bir husumetin günümüze yansıması şeklinde tanımlamamız bizi konuyu anlamaktan uzaklaştırır. Çünkü FETÖ, Türkiye’yi, Asya ve Afrika’da devam eden ve gelecekte de çok sert bir şekilde devam edeceğini tahmin ettiğimiz sömürgeci yayılmanın önünde ciddî bir engel olarak görüyor. Bu sadece FETÖ’nün tavrı değildir, hatta esas olarak bu değerlendirme FETÖ’nün arkasındaki güçlere aittir. Türkiye’yi sadece Türkiye’den ibaret görmemektedirler. Onlara göre Türkiye, İslâm dünyasında yüksek değerler manzumesini temsil edebilecek bir öneme sahiptir. Müslümanlar tarih boyunca barış, adalet ve hakkaniyeti temsil etmiş olmakla birlikte bundan sonra da bütün dünyaya söyleyebilecek sözlere sahiptir.
Türkiye bu değerlerin yeniden hâkim olmasını sağlayacak potansiyel gücü harekete geçirme yönünde ciddî bir kararlılığa sahiptir. Bugün Türk ve İslâm dünyasında terör üreten gruplar geçici bir durumu temsil eder. İslâm’ın kuşatıcı ve müşfik sesi bütün dünyaya ulaşacaktır, bu sadece bir temenni değildir. Terör üreten grupların da İslâm’ın kuşatıcı ve müşfik sesi karşısında tutunamayacağı açıktır.
15 Temmuz darbe girişiminden çok önce FETÖ’nün yurt dışı örgütlenme sürecine ve bu sürecin anlamına dikkat çekmeye çalıştık. Özellikle FETÖ’nün bir alt-emperyal güç şeklinde yeniden örgütlendiğini, bu yeni örgütlenme biçiminin Türk ve İslam dünyasına yönelik muhtemel faaliyetlerini dile getirmeye çalıştık. Şimdilerde, bahsettiğimiz bu durum kuvveden fiile dökülüyor. Özellikle Afrika ve Asya ülkelerinin, Batı Avrupa emperyalizminin klasik emperyal dönem sömürge siyasetinin modern şekilleri ile yüzleşmek zorunda kalacağı bir dönemin arifesindeyiz. Güya Türkiye, onların yalan ve iftiraları ile uğraşırken FETÖ yeni bir kuşatma sürecini başarıyla tamamlamış olacak.
Türkiye, Erdoğan’ın uzak görüşlü gayretleriyle Afrika ve Asya ülkelerinde Türkiye’yi de kuşatmak isteyen oluşumlara karşı büyük bir mücadele başlatmıştır. Türkiye, bu kuşatmayı Asya ve Afrika’da durdurmak ve tahkimatları çökertmek istiyor. FETÖ’nün amaçlarının, cumhurbaşkanımızın dikkat merkezinden kaçmadığını görüyoruz. Bu dönemde İslâm’ın müşfik ve kuşatıcı sesi, hakkaniyeti esas alan temel yaklaşımı ve adalet perspektifi Batı Avrupa emperyalizmini durdurmak bakımından çok önemlidir.