FETÖ kimin çocuğu?

FETÖ’nün hangi şartlarda ortaya çıktığını anlamaya yönelik bir çabanın varlığından söz edebiliriz. Farklı cenahlardan birçok kişinin konu hakkında görüşlerini dile getirmiş olması hakikaten çok önemlidir. Fakat dile getirilen görüşler FETÖ konusunda bir kafa karışıklığının olduğunu da gösteriyor. Türkiye’de bazı kesimler FETÖ’yü yabancı güçlerin Türkiye’ye yönelik müdahalesi şeklinde yorumlarken bazı kesimler de köklerinin bizim tarihimizde ve kültürümüzde bulunduğunu, dolayısıyla klasik düşünme biçimimizin bu tür yapıların ortaya çıkmasına zemin hazırladığını söylüyor. Bunlardan farklı olarak FETÖ hadisesini laik Türkiye Cumhuriyetinin uygulamalarıyla izah edip ortaya çıkan durumu bir hastalık olarak görme eğiliminde olanlar dahi var. Bu son görüşe göre Türkiye’de bir din ihtiyacı vardı ve FETÖ bu fırsatı iyi kullandı.

FETÖ’yü ortaya çıkaran ve güç kazanmasına zemin hazırlayan şartları belirlemeye yönelik serdedilen görüşler, Türkiye’ye ve bütün İslam dünyasına yönelik ciddî bir tehdit şeklinde kimlik kazanan FETÖ’yü izah etme açısından birbirine zıt gözükmektedir. Bu farklı görüşleri telif etmenin de konunun anlaşılmasına yardımcı olmayacağı açıktır. Birbirine zıt açıklamalar belki hadisenin parçaları hakkında fikir verebilir fakat bir bütün olarak FETÖ’yü izah edemez.

Bugün Türkiye’de ve İslam dünyasında hatta Batı dışında kalan bütün ülkelerde, milletlerin yaşadığı sorunlar kısır bir tartışmanın ya da gerilimin bir parçası oluveriyor. Büyük sorunların ortaya çıkmasına zemin hazırlayan dış ve iç faktörleri birlikte ele almak bir zorunluluktur. Türkiye kamuoyunda bir kesim FETÖ meselesini açıklarken “dış güçlere bağlayarak kolaycılığa kaçmak”la, diğer kesim de aynı meseleyi “bize ait bir sorun şeklinde tanımlayarak oryantalist bir bakışa sahip olmak”la suçlanıyor. Bu suçlamalar mevcut meseleyi eskiye ait bir gerilimin parçasına dönüştürmekten öte bir anlam taşımaz. FETÖ meselesini çözmek bize gerçekten önemli bir zihnî imkân sunacaktır. Bu hadise küresel ölçekte bir öneme sahiptir. Çünkü FETÖ, elemanlarını bizim coğrafyamızdan temin etmiş olmasına rağmen kimliğini en başından itibaren büyük güçlerle birlikte olma endişesinin üzerine bina etmiş bir Soğuk Savaş Dönemi örgütüdür.

FETÖ meselesini ve benzer yapıları açıklayabilmek için en başta amacın belirlenmesi ve bu amaca ulaşmak için takip edilen yol ve yöntemlerin tespit edilmesi gerekir. Bu şekilde bir belirleme ve tespit çalışması FETÖ’yü tanımlamak için önemli bir veri sunacak ve afakî tanımlardan kaçınmamıza yardım edecektir.

FETÖ’nün temel hedefi Türkiye dâhil olmak üzere birçok ülkeyi ele geçirmek, yönetmek ve o ülkelerin maddî imkânlarına sahip olmak şeklinde tanımlanabilir. Örgütün, amaçlarına ulaşmak için her türlü melaneti irtikâp etmekte bir sakınca görmediği de basına yansıyan gelişmelerden anlaşılmaktadır. Bunlar arasında yabancı güçlerle birlikte olup onların yerli uzantıları ile iş birliği yapmak, bürokrasiyi ele geçirmek, kendileri için engel gördükleri kişileri cinayet de dâhil farklı yöntemlerle bertaraf etmek, kamu malına el koymak (hırsızlık), sun’î gündem oluşturmak suretiyle halkı yönlendirmek, dinî düşünce ve duyguları kendi hedefleri doğrultusunda yorumlamak ve istimal etmek, fikrî farklılıkları yokluğa mahkûm edip gelişmesini önlemek ve bu suretle kendilerine alan açmak vs. melanetler öne çıkmaktadır.

FETÖ’nün daha ortaya çıkmaya başladığı dönemden itibaren yabancı güçlerle temas hâlinde olduğu bilinen bir husustur. Örgütün üst düzeyinde yer alan kişiler için bu bir sır da değildi. Hatta daha 90’ların başından itibaren örgüt bağlılarının dahi İsrail ile ilişkilerini gizlemediği ve bununla övünç duydukları geride kalan zamanın artıkları arasındadır. Aynı şekilde FETÖ üyelerinin yabancı istihbarat örgütleriyle irtibatı da zihnen meşru gördüğünü kanıtlayan birçok örnek biliniyordu.

Türkiye’de 80’lerin ikinci yarısında, İslamcı düşünceyi temsil eden hareketlerin yükselişe geçtiği bir dönemde örgüt üyelerinin Batı’nın uzantısı sermaye ile açık işbirliğine girmiş olması bu hareketi tanımlamak açısından son derece önemlidir. Aynı şekilde Türk ve İslam dünyasında İslamcı ve millî hareketlerin yükselişinin önüne bir set çekmek ve onları durdurup bertaraf etmek için küresel sermaye ile kurulan güçlü ilişki de örgütün kimliğini tespit etmek açısından mühimdir. 1993’ten itibaren Türkiye’nin karanlık bir sürecin içine girmiş olmasıyla FETÖ’nün önündeki bütün engellerin kaldırılması arasındaki bağlantıları gün yüzüne çıkarmak gerekiyor. Aynı şekilde İslam dünyasının terör parantezine alınmasıyla FETÖ’nün “hoşgörü ve dinler arası diyalog” toplantılarıyla alternatif bir hareket şeklinde öne sürülmesi arasındaki bağlantıları görmeden örgüt hakkında sağlıklı bir fikre ulaşamayız.

FETÖ’nün hem Türkiye’de hem de küresel ölçekte kurduğu ilişkiler ve faaliyetler bir menfaat birlikteliğini göstermektedir. Bu örgütte yer alan bütün kişilerin kendi menfaatlerini ve geleceklerini hariç güçlerle birlikte olmaya bağladıkları tartışma götürmeyecek kadar açık bir husustur. Açık söylemek gerekirse FETÖ bir ihanet şebekesidir. Böyle bir örgütün bize ait bir düşünme biçiminden beslendiğini söylemek ihanetin köklerinin bizde mevcut olduğunu kabullenmek anlamına gelir, bu da gerçekten büyük bir haksızlıktır. Klasik düşünme biçimimizin ciddî hastalıklarla malul olduğu yönündeki iddiayı yabana atacak değiliz. Bu yöndeki eleştirel çabaları ilgiyle takip ettiğimi belirtmek isterim. Ama bugün karşılaşmış olduğumuz ihanet şebekesinin Türk ve İslam toplumlarının klasik düşünme ve örgütlenme biçimleri ile ilişkisi son derece zayıftır ve benzerlik yüzeydedir. Şahsî olarak FETÖ’yü 80’lerin ortasından itibaren klasik İslam düşünce geleneği içinde görmedim ve bu hareketi ısrarlı bir şekilde modern bir örgütlenme biçimi şeklinde tanımladım. Bu örgüt Türk ve İslam dünyasında varlık göstermiş vakıf, tarikat ve teşkilat örnekleri ile örtüşmemekte ve entelektüel geleneklerin dışında bir düşünme biçimini temsil etmektedir.

Sayın Cumhurbaşkanımızın, bir ihanet şebekesi olan FETÖ’nün tabanının da ihanetin bir parçası olduğunu ima eden açıklamasını örgütü tanımlama yönünde atılmış önemli bir adım olarak görmekteyiz.