Erkeğe ihtiyaç duymayan ‘robot’ anneler ve rengârenk gökkuşağı!

İnsan zihnini ve bedenini feth etmeyi kafasına koyan bu “küreselci şeytanlar” her yolu deniyorlar. Dertleri aile ortadan kalksın, geleneksel hiçbir yapı, gen, şifre, hiçbir toplumda yer almasın. De populasyon için gerekli alt yapı sağlansın, insan nüfusu artışı/azalışı tamamen kendi kontrollerine geçsin. Bütün cinsiyetler birbirine girsin ki, bedenin kimyası/ hormonal yapısı tamamen bozulup, dıştan müdahaleye tamamen açık bir hâle gelsin. Uzun lafın kısası, erkekler baba olmasın, kadınlar anne…

Bu aralar heykelcilikten başka yeni bir uğraş alanı buldukları için sevinç içinde olan CHP’li bazı belediyelerin de gündemimize taşıdığı LGBT meseleleri aslında hiç de öyle “şahsî özgürlükler” ile ilgili değil, bu konunun derinlemesine incenlenmesi gerekiyor. Ama işte gel gör ki, bu “rengerank kakafoni” içinde meselenin uluslararası, siyasî boyutu sümen altı ediliyor.

Siyasî yönünden önce, el hareketi ile “kalp işareti” yapıp, bu konunun “sevgi” ile zoraki bağlantısı kurulması da ayrı bir meşum durum.

Amerikalı felsefeci ve teolog Walter Ong, meşhur kitabı “Sözlü ve Yazılı Kültür”de, daha 1980’lerin başındayken ilginç bir öngörü ile “ikinci sözlü iletişim çağının ‘elektronik’ kültür ile başladığını” anlatmaya çalışmıştı. Ong’a göre, tarihte ilk çağlarda sözlü iletişim vardı, yazının icadı her türlü iletişim ve düşünce tarihini değiştirdi ancak elektronik haberleşme içinde “yazıya benzer” bir takım öğeler barındırsa da, aslında insanları sözlü iletişimin yazının yerine geçtiği “ilk çağlardaki” gibi bir iletişim kodlamasının içine sevk edecekti.

O zamanlarda pek de doğrudan olmasa da elektronik haberleşme kültürünün iletişim kodlarını yeniden şekillendireceğinden dem vurmuştu Ong…

İşte bugün sosyal medyalar yüzünden hayatımıza giren semboller, emojiler, capsler sayesinde pek çok insan iletişim kurmak için bunlarsız yapamıyor.

Gökkuşağı gibi bir tabiat harikası otomatik olarak belli bir ideojinin semboli haline geliyor, insanlar bu “masum” renk kombinasyonu üzerinden “taraf” belli ediyor, linç ediyor veya linçe uğruyor.

MESELE SADECE SEVGİ DEĞİL…

Daha da kötüsü iki el kullanılarak yapılan bir kalp işareti üzerinden “sevgi gösterimi” kodlanıyor, iletişim emaresi olarak.

Bize göre bırakın ikinci sözlü iletişim çağını, aleni olarak “iletişim konusunda zihinsel engelli” nesiller yetişiyor artık. Sosyal medya kodları sayesinde bırakın neden güldüğünü yazılı ve sözlü olarak anlatmayı, yüzünde bir gülümseme ifadesi bile olmadan sadece “akıllı telefonlardaki” gülümseme emojisi “ileterek” meramını anlatacak, bununla yetinecek bir nesil yetişiyor.

İşte “LGBT” gibi sözüm ona özgürlükçü gözüken ideolojik savrulmalar sadece “aile kurumunu” tehdit etmekle kalmıyor, iletişim kodları üzerinden zihinlerde ciddi bir işgal için çabalıyorlar.

Böyle giderse, yarınlarda bu tarz “cinsel kimlik karmaşasına” bulaşmadan “sevginin” mümkün olmadığını düşünecek nesiller yetişecek, maalesef.

Öyle ya, sevmeye, kalp işaretine, renkli olmaya, onur duymaya, hoşgörülü olmaya dair ne kadar “kavram” varsa bu kavramlar ile ilgili “iletişim kodları” LGBT hareketleri üzerinden değerlendirilecek.

LGBT hareketlerinin direkt olarak toplumların “aile müessesine” saldırıyor olması bir “oyalama” taktiği aslında. Bu aralar basınımızda, medyalarımızda vicdanlı kalemler, sesler haklı olarak haykırıyor bunu. Ama bir de meselenin “küresel kuklacılar” üzerinden “de-populasyon” meselesi boyutu var ki, asıl dertleri “dünya nüfüsünu azaltırken” bütünüyle insan fıtratı üzerinde “mühendislik” yapmak.

Çünkü dertleri hiçbir zaman “insan hakları, özgürlükler, azınlıklar” olmadı. Bu meseleler üzerinden toplum içinde kargaşalar çıkartıp, insan zihnini esir almaktı niyetleri ki, o şeytanî “Tanrı’yı Armagedona zorlamak” planlarını devreye koysunlar.

İNSANI TAMAMEN KONTROL ETSİNLER

İnsan tabiatına uygun “cinsel kimya kodlanması” insan bedeninde tahribat yapılmasının önünde en büyük engel aslında. Bu yüzden insan zihnini tamamen ele geçirmek için önce bedenin kimyasını bozmak gerek. Bedenin kimyası doğuştan gelen “biyolojik kodlar” sayesinde aslında sağlam; ne kadar dışarıdan GDO’lu nevale bedene girerse girsin, zihin hep “fıtratın güzergahında” kalıyor, eğer biyolojik cinsel kodlar yerinde durursa.

Elbette, insan zihnini ve bedenini feth etmeyi kafasına koyan bu “küreselci şeytanlar” her yolu deniyorlar.

Dertleri aile ortadan kalksın, geleneksel hiçbir yapı, gen, şifre, hiçbir toplumda yer almasın.

De populasyon için gerekli alt yapı sağlansın, insan nüfüsu artışı/azalışı tamamen kendi kontrollerine geçsin.

Sözlük tanımı insan geninin kompozisyonu “geliştirmek” için kullanılan tüm biyo-kimyasal uygulamalar olan “Eugenics bilimi” kendine daha rahat bir alan bulsun.

Uzun lafın kısası;

Erkekler baba olmasın, kadınlar anne olmasın.

Bütün cinsiyetler birbirine girsin ki, bedenin kimyası/hormonal yapısı tamamen bozulup, dıştan müdahaleye tamamen açık bir hâle gelsin.
Cinsel roller yitirilip, aile dağılınca, çocukları istedikleri gibi “genetik kodlama” üzerinden “annelik dürtüsü olmayan robotumsu” kadınların rahimlerine yerleştirsinler, istedikleri gibi yeni doğacak nesilleri böylece kontrol etsinler.

Bu şeytanî planda, ataerkil düzen yerine “kendi planlarına göre yontulmuş” ana-erkil bir sistem var ancak bu sisteme göre annelerin hiçbirinin “erkeğe” ihtiyacı yok, ne biyolojik olarak ne de duygusal olarak.

İşte işin “duygusal” kısmını LGBT hareketleri ile çözmeye çalışıyorlar. Biyolojik kısmı da zaten GDO mühendisliğinin nihai hedefi.

ERKEKLER GÖREVİNİZ BİTTİ

Erkeklere ne mi olacak? Tamamen “dürtülerini yitirmiş, biyolojik olarak teslim alınmış bir halde” onlar ne diyorsa yapacak!

Androjen, bir şekilde. Yani aslında ne “erkek” ne de “gay” olarak, sadece cinsiyetsiz birer robot gibi. Şimdiden kavramlar iyice karışsın, zihinler bulansın diyen Androjeni için “çift cinsiyetli” veya “inter-sex” gibi tabirler ile açıklıyorlar.

Cinsiyetlerinden kopartılmış erkekler çok daha kolay “köle” olurlar sisteme, tıpkı bilim kurgu filmlerinde “efeminen tarzda aşırı kibar erkek sesiyle selendirilen” robotlar gibi. Bu robotlara da ne tesadüf “android” denir zaten literatürde. Androidlerin cebinizde dolaştığını da bir kenarda tutun.

Aynı “çift cinsiyetli” keçi kafalı resmi, şeytan ile özdeşleştirilen, tapınak şövalyelerinin “Baphomet/Mefistomeles” sembolünde de görüyoruz.

İşte mesele aslında hiç de öyle “sevgi sembolleri, rengerank” mesajlar ile ilgili değil, ciddi bir “gelecek” inşası ile ilgili. Üstelik hiç de mâsum olmayan, insan ırkının tamamen köleleştirildiği, korkunç bir gelecek! Allah muhafaza!