Erdoğan’ın “2071” hedefini koyduğu 2012 AK Parti kongresindeki konuşması o günlerde “tarihi” tanımlaması ile kamuoyunda büyük yankı bulmuştu. Gerçekten de tarihiydi ve aradan geçen zaman içerisinde bu konuşmanın karşılığını bulan gelişmeler yaşadık. Hedef önce 2023 sonra 2071’di, bu uzun ve meşakkatli yolda “dik durmak” gerekiyordu. Öyle de oldu. 7 Şubat MİT operasyonu ile başlayan darbe girişimleri karşısında herkesten önce dik duruşunu gösteren Erdoğan, milim sarsılmayan iradesini toplumun tüm kesimlerine her zaman gösterdi ve hissettirdi. Bu yüzden de 16 Nisan öncesinde karşıtları uluslararası bir zeminde mücadele etti kendisi ile. 2002’den beri her siyasi krizde halka giderek “sen ne dersen o” diyen ve son olarak 16 Nisan’da “yedi düvele” karşı durup sandıktan zaferle çıkan Erdoğan, 17 Nisan sabahı Yeni Türkiye’ye kabir ziyaretleri ile başladı, şükür namazları kıldı. Hem siyaseten hem manen derin anlamlar barındıran bir rota çizdi zafer sabahında.
Önce; Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın, ardından merhum başbakanlar Adnan Menderes ve Necmettin Erbakan’ın kabirlerini ziyaret etti. Daha önce sık sık dile getirdiği “bizim yolumuz Menderes’in, Özal’ın ve Erbakan’ın yoludur” sözüyle hemhal oluyordu 17 Nisan sabahı.
İsimler üzerinden gideceksek bu üç ziyaretin de siyaseten büyük bir anlamı var.
Ziyaretlerine, makamında oturduğu Turgut Özal’ın kabriyle başlamıştı Erdoğan. Başkanlık sisteminin ne kadar gerekli olduğunu, çift başlı yönetim şeklini tecrübe ederek dillendiren Özal’ın en büyük hayalini alıp götürmüştü “Anıt Mezar”a. Özal, 1993’te vefatından kısa süre önce kafasındaki sistemi anlatırken en fazla da bakanların parlamento dışından olmasına vurgu yapmıştı. Tam da vefat yıl dönümünde gerçekleşti arzusu.
Recep Tayyip Erdoğan ardından, Menderes’in kabri başında görüldü. “Tek başına iktidar”ın, istikrarın ve halkın iradesinin sandıkta birleştiği ilk liderin yani Adnan Menderes’in kabrini o sabah ziyaret etmek, geçmişe ve geleceğe verilmiş büyük mesajdı. 27 Mayıs darbesi ile zalimce idam edilen Menderes’in yarım kalan reformlarının devam ettiğinin göstergesiydi bu buluşma. Bu ülkede başbakan idam eden ve her defasında siyaseti katleden, vesayete dayalı sistemin artık geride kaldığının da göstergesiydi.
Ve Necmettin Erbakan… Hoca’ya yapılan ziyaret de elbette derin anlamlar içeriyordu. Her ne kadar ruhunu teslim ederken genel başkanı olduğu Saadet Partisi, bu değişimin karşısında dursa da hiçbir irade Erdoğan’ın ahde vefasının önüne geçemezdi. 17 Nisan, Necmettin Erbakan’ı Başbakanlık makamından indiren 28 Şubat’ın tüm sonuçları ile birlikte tarihe gömüldüğü tarihti aynı zamanda. Bunu müjdelemek de talebesine düşmüştü.
Erdoğan’ın 17 Nisan günü çizdiği yol haritasının ilk durakları böyleydi. Üç ziyaretin başka bir anlamı daha vardı aslında. Erdoğan, genel başkanlık, başbakanlık ve cumhurbaşkanlık makamlarına kendisinden önce oturan eski liderleri selamlayarak, “nereden geldiğini ve nereye gideceğini” gösterdi bir kez daha.
Öğleden sonra ise bir temayülün izini sürdü Cumhurbaşkanı. Henüz öğle ezanı okunmadan vardı Eyüp Sultan’a.
Eyüp Sultan Hazretleri, Fatih Sultan Mehmet Han ve Yavuz Sultan Selim Han’ın türbelerini ziyaret ederek Osmanlı’nın “devlet mirasına” sahip çıktı. İslam tarihinde gelenektir, komutanlar, liderler, hükümdarlar kazanılan her zaferden sonra ilk olarak şükür namazı kılarlar. Türkiye’nin en kritik virajlarından biri olan 1 Kasım seçimlerinin ardından da Eyüp Sultan’daydı Erdoğan. Bu bir gelenek aslında. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethinden sonra başlattığı ve ardından gelen tüm Osmanlı padişahlarının sahiplendiği mirası, eylem olarak devam ettirdi.
Ardından Fatih Camii’nde aldığı soluğu Cumhurbaşkanı. Öğlen namazını eda etti önce, sonra da İslam dünyası ile Batı’nın dünyadaki pozisyonunu değiştiren çağı başlatan Fatih Sultan Mehmet’in huzuruna vardı. Bu ziyaret aynı zamanda referandum sürecinde kendisine savaş açan Avrupa Birliği ülkeleri özelinde Batı’ya da mesajdı. Fatih’in kabri başında okuduğu Fatiha suresi de bir anlam ifade ediyordu. Devlet adamlığı düsturunu bir kez de Kur’an tilaveti ile zikretti Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Ancak sana ederiz kulluğu, ibadeti ve ancak senden dileriz yardımı, inayeti.”
Ve son durak… Erdoğan, Fatih Camii’nin ardından Yavuz Sultan Selim Camii’ne giderek birden fazla mesaj verdi. Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferinin dönüşünde giydiği kaftanı inceledi önce. O kaftan ki, teröristbaşı Fetullah Gülen’in Türkiye’ye dönüşünde giymesi için yurtdışına kaçırılmak istenmişti.
Yavuz Sultan Selim ziyareti İslam dünyası için de büyük bir anlam taşıyor. Türklerin yüzyıllar boyunca İslam’ın bayraktarlığını yapışını başlatan isimdi Yavuz Selim. Bu bayraktarlık Osmanlı’nın yıkılmasından sonra zeminini kaybetse de Türkiye 2002’den beri tüm İslam coğrafyasının ve mazlumların umudu haline geldi yeniden.
1994’ten beri türlü badireler atlatan, dik durup yalnız Allah karşısında eğilen ve bunu telkin eden Erdoğan, 40 yılı aşan siyasi hayatının en önemli gününün yarısına asırları sığdırdı resmen. Türkiye’nin bundan sonraki yol haritasının krokisini çizdi. Geçmişinden koparılamayan bir geleneği güçlendirerek, geleceği taşımanın adımlarını attı.