Enver Altaylı hadisesi ve FETÖ’nün geçmişi

Bir haftadan fazla bir zamandır Türkiye’nin gündeminde Enver Altaylı hadisesi önemli bir yer işgal ediyor. Konu ile alakalı basına yansıyan bilgiler Enver Altaylı’nın 1960’lardan itibaren Gülen’le içli dışlı olduğunu söylüyor. Altaylı’nın tutuklanmasından sonra FETÖ hakkında bilmediklerimizi öğrenmek mümkün olur mu, Altaylı konuşur mu bilinmez ama FETÖ hadisesinin çözülebilmesi için en önemli adımlardan birinin daha atıldığını söylemeliyiz. Çünkü geçmişte FETÖ oluşumu her adımda “birileri” tarafından hususî olarak desteklenmişti. Eğer geçmişte korunup kollanmasaydı, önü açılmasaydı ve her türlü yol açıcı destek verilmeseydi FETÖ yapılanması ile karşılaşmazdık. Bu desteklerin son zamanlarda artarak devam ettiğini 17-25 Aralık sonrası yaşanılan vahim hadiseler göstermektedir. FETÖ oluşumu en başından itibaren devlet kurumlarına sızmış “yabancı” unsurlar tarafından yönlendirildi.

Yukarıda söylediklerimiz aşağı yukarı herkes tarafından biliniyorken bu zamana kadar Altaylı ya da benzer kişilerin FETÖ hakkında konuşmamış olması ya da devlet kurumlarının onlara ulaşmamış olması anlamlıdır. Basında çıkan yazılara göre Altaylı, FETÖ’nün uluslar arası bağlantıları açısından önemli roller oynamış. Özellikle FETÖ’nün CIA ile bağlantıları Altaylı gibiler üzerinden kurulmuş ve yine onlar üzerinden 90’lardan sonra FETÖ Türk dünyasına açılarak küresel bir güç hâline getirilmişti. Altaylı’nın konuşması mühimdir.

Altaylı’nın FETÖ’nün küresel ilişki ağları hakkında vereceği bilgiler elbette çok önemlidir. Aynı şekilde bugün bizim için karanlık olan 1960’lı yıllar hakkında da Altaylı ve onun gibilerin oldukça mahrem bilgilere sahip olduğu anlaşılıyor. Fakat FETÖ’nün küresel ilişki ağları kadar önemli olan başka bir husus da bu terör yapılanmasının zaman içinde bütün Türkiye’yi kuşatacak şekilde şehir şehir örgütlenmiş olmasıdır. FETÖ’ye Türkiye’yi kuşatacak şekilde örgütlendiği zamanlarda bu ülkenin kurumları tarafından ne kadar destek verildi, sorusu hâlâ cevaplandırılmış değildir. Devlet kurumlarının benzer oluşumlarla ilgilenen masaları vardı. Zamanında bir masanın da FETÖ için açıldığı yanlış bir tahmin değildir. Bu masalara getirilen bilgiler ya da bu masadakilerin FETÖ’nün önünün açılması için yaptığı çalışmalar hakkında bugünkü devletin nelere vakıf olduğunu bilmiyoruz. Bu cümleleri herhangi bir kimseyi ya da kurumu itham etmek için söylemiyoruz. Geçmişte FETÖ oluşumu hakkında bilgi sahibi olup da susturulan, bir şekilde devlet görevi zannedildiği için bu terör yapılanmasına destek vermesi sağlanan kamu görevlilerine ulaşmak gerçekten mümkündür. Onlar ikna edilmeli ve sahip oldukları çok önemli bilgilerin onlarla birlikte mezara gitmesi engellenmelidir. Çünkü bu terör yapılanmasının kodları hâlâ çözülmedi ve çözülmediği için de bu yapıya karşı büyük adımlar atamıyoruz.

Bugünkü hukukî süreç FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimi dolayımındaki faaliyetlerine odaklanıyor. Bu da tabiî bir durumdur. Fakat bu durum FETÖ’yü tam olarak anlamamızı sağlamayacaktır. 15 Temmuz davalarını çok önemsiyoruz, çünkü FETÖ’ye suçlarının cezasız kalmayacağı ancak bu davalar sayesinde öğretilecek fakat bu terör yapılanmasının tam olarak anlaşılabilmesi, muhtemel tehditlerin önlenebilmesi için FETÖ’yü FETÖ yapan gerçeklerin ortaya çıkarılması gerekir.

Diyanet’in FETÖ raporu üzerine kaleme aldığımız yazıda 1964 raporundan ve 1975’te açılan soruşturmalardan bahsetmiştik. 1964 raporu bir zihniyet biçimine dikkat çekiyor ve bunun tehlikelerini gösteriyordu. 1975 soruşturmaları ise Yaşar Tunagür olayından hareketle devlet kurumlarında yeni bir örgütlenmeden bahsediyordu. Özellikle ikincisi bugünü anlamak açısından önemli ipuçları sunabilir. Bugün Türkiye’de geçmişin karanlık olaylarını aydınlatmaya yönelik ciddî bir çabanın varlığından bahsedemeyiz. Eğer aksi istikamette bir çaba söz konusu olsaydı araştırmalarda 1975 soruşturmalarının gösterdiği istikamete dikkat edilirdi. Ne yazık ki çoğu kimse bahsi geçen soruşturmaları ya anlamıyor ya da yok sayıyor. Hadiseler bu şekilde akıp giderse FETÖ’yü anlamak mümkün olmayacaktır. Hem 1964 raporu hem de 1975 soruşturmaları devlet kurumlarının bidayette bazı olumsuz gelişmeler hakkında bilgi sahibi olduğunu gösteriyor. Hâlbuki bugün o bilgilerden yararlanılmıyor.

FETÖ’nün sadece FETÖ olmadığı, büyük bir resmin önemli bir parçası olduğu hususu ülke olarak yaşadığımız büyük kuşatmalarla daha iyi anlaşılıyor. Bugün dikkatli kalemler Haçlı Savaşları dönemlerine atıfta bulunuyor. Tuhaf bir şekilde FETÖ elebaşı da 15 Temmuz sonrası Haçlıları temize çıkaracak konuşmalar yaptı. Aynı zaman diliminde İslâm dünyası hem doğu hem de batı yönünden vahşice saldırılara muhatap oluyor. Batı, Budist rahipleri barışçıl göstermek için her türlü çalışmayı yapıyor ve bu rahipler de Müslümanları katlediyor. Aynı şekilde FETÖ elebaşı ve örgütünü hoşgörü ve diyalog programlarıyla parlatıyor, onlar da ülkemize ve coğrafyamıza her türlü kumpası kuruyor. Ama Türkiye’de elli yıldır FETÖ oluşumuna destek veren, kollayan, ön açan kimseler ve kurumlar elini taşın altına koymuyor. Onlar koymak istese bile birileri onlara ulaşmıyor. Bu tuhaf ve karmaşık sıkışmışlık hâli sürdürülebilir bir durum değildir.

Geçmişin mutlaka aydınlatılması gerekir.