Düzensizlik düzeni

TÜSİAD’a bakın, Türkiye’yi anlarsınız. Kurulduğu günlerden AK Parti iktidarına dek Türkiye’nin başında boza pişiren TÜSİAD’cılar eski günlerine hasret. BM, AB, NATO gibi kurumlara baktığınızda da dünyayı anlarsınız.

Türkiye’de her on yılda bir balans ayarı yaparlardı. En sonunu 28 Şubat 1997’de yaptılar. Sonraki girişimlerin hepsi akim kaldı. 27 Nisan ve 15 Temmuz’un neticeleri ortada…

Dünyada ise hemen her yüzyılda dengeler ve merkezin değiştiği bildiğimiz bir hâl. Küreselcilere meydan okuyan Trump, 1945’lerde gerçekleşen son denge kayımının sonuna gelindiğinin işaret fişeklerini zaten yakmıştı.

İster tabii yollarla kendiliğinden mutasyona uğramış, isterse de genetik müdahaleye mâruz bırakılmış olsun, korona salgını(!) şeytanî düzenin ipini çekti. Artık bir dünya düzeninden söz edilemez.

Yeni düzen hakkında mutlaka birilerinin hazırlığı vardır. Ancak bunun bir düzenden çok düzensizlik olacağı âşikâr. Merkezin batıdan doğuya kayacağını ve tek merkezli bir yapıdan, farklı grupları temsil eden yeni güçlü yapıların çıkacağını tahmin etmek kehanet değil. Her ne kadar DSÖ’nün “Çin yanlısı bir tutum kesinlikle güdülmüyor” şeklindeki sıradan açıklaması sonrasında, “Ben, para desteğini keseceğiz demedim, sadece konuya bakacağız dedim” diyerek biraz yumuşakça ve medya tarafından da “geri adım” olarak yorumlanır Trump’ın şu çıkışı: “Hep Çin’in tarafında duruyorlar ve onları biz fonluyoruz. DSÖ’nün Çin konusundaki ‘peşin hükmü’ nedeniyle yardım için para göndermeyi durduracağız!” Bu tepki, kızgınlıkla yapılmış bir şey olamaz. Çünkü bu sadece bir para meselesi olmayıp, Atlantik-Pasifik savaşının sürdüğünün bir işareti.

Küreselcilerce düşürülmeye çalışılan Trump’ın sözleri, vahşi ilaç ve aşı firmaları ile Bill Gates Vakfı gibi şeytanca emelleri olan oluşumların maşası durumundaki DSÖ’yü dize getirmek olduğu kadar, yıkılmakta olan düzene bir kazma daha vurmak da olabilir. ‘Geri adım’ yorumları ise medyanın aceleciliği veya Trump’ı tanımamasından kaynaklanıyor.

Küfür kıyamete dek sürer ve sürecek de. Lakin zulüm kıyamete dek sürmez. Avrupa ve Amerika, bildiklerini Müslüman âlimlere, sermayesini ise sömürgelerine borçlu. Onlar ne bilginin sahibine hürmet etti, ne de sömürgeden vazgeçti. Çünkü bugün hem ABD’nin, hem AB’nin, hem Rusya’nın, hem İsrail’in, hem İngiltere’nin, hem de Çin’in gerçek sahipleri, esasen Yahudi olmakla birlikte satanist beynelmilel baronlardır.

Onlar için bu ülkelerin hiçbirinin ehemmiyeti yok. Onlara hizmet ettikleri ve kendilerini sömürmelerine izin verdikleri müddetçe yaşatır, işi bittiğinde ise ipini çekmekten asla imtina etmezler.

Hem yüzyıllık dönemin bitmekte olduğunun, hem de 2000’li yıllarla birlikte insanlığın büyük değişim geçirdiğinin ve kontrolün de imkânsızlığının farkındalar. AB’yi dağıtmayı kafaya koyanlar, İngiliz’e çekilmesini söylediler. Çünkü dünyanın en kıymetli hazinesi olan altın, İngiltere’de. Bir bürokratik oligarşisi olan AB’nin daha fazla yaşaması mümkün değil. ABD’ninse dünyada hiçbir itibarı kalmadı. Her ne kadar sanal dünyadaki üstünlüğü sürse de, üretimi tümüyle Çin’e kaptırdı.

Korona sürecinde herkes, ‘dünyanın fabrikası’ olarak adlandırılan Çin’e aslında ne kadar bağımlı olduğunu gördü. Çin ise şimdi özellikle Afrika ve AB ülkelerine yardım göndererek bu gerçeği örtmenin peşinde.

Baronların yeni deney merkezleri Hindistan ve Bangladeş olacak. Çünkü tek başına Çin’e yatırım risktir. Bangladeş yönetimi her konuda gönüllü kobay olmaya razı. Bir iki dolarla bir günü ve emeği gasp edilen halkın ise buna itiraz edecek gücü yok. İtiraz edebilecek liderler ise bir bir infaz edildi.

Komünizmin çöküşü ile biten SSCB’nin uğradığı akıbet neyse; AB’yi, ABD’yi ve hatta Çin’i bekleyen de o. Yahudi, şeytana pabucunu ters giydirir, tamam, ama beynelmilel sermaye İsrail’in de başının belâsı. Bu nedenle İsrail’i koruyacak pek kimse yok artık. Bu hakikat de “Büyük İsrail” hayali şöyle dursun, marangozları İsrail’in tabutunun hazırlığına çoktan başladı…

Vahşi Çin, içine Yahudi kaçmış İngiliz kadar akıllı bir siyaset üretemez. İşini, zorbalık ve hırsızlıkla daha fazla götüremez. Özellikle korona konusunda söylediği yalanlar ve çevirdiği dümenlerden sonra kimi inandırabilecek? Kendi halkını bile inandırmaya güç yetiremeyeceği ortada.

Avrupa içinse şehir devletleri dönemi yani kavgalar ve hatta savaşlar çağı yaklaşıyor.

ABD, önümüzdeki on yıla kalmadan 3’e, 5’e hatta 50’ye bile bölünmek zorunda. ABD’yi bölenler Rus’u, Çin’i bütün olarak mı tutar sanıyorsunuz? Elbette hiçbiri bugünden yarına olacak değildir. Her doğum sancılı olur. Önemli olan doğumun kimin eliyle olacağıdır. Peki, Almanya bütün olarak kalabilir mi? AB bir dağılsın, sonrasında hiç kimse bütün kalamaz o vahşi kıtada.

Şimdi sevinmesi gereken biziz. Bizi AB’ye aldırmayan ve tam da parçalanma sürecinde kendimize getiren Allah’a ne kadar şükretsek az. Bizim bahtsızlığımız ise ahmak kuklalarca idare edilen komşu ve kardeş coğrafyalarımız. Yeni düzende 2. Cihan Harbi şartları gibi herkesi BM benzeri bir çatıya götürecek zemin yok. Lakin hava ve kara ulaşımı, gümrükler, iletişim gibi milletlerarası bir düzene ihtiyaç olduğu da kesin. Fakat eski BM ve özellikle de Güvenlik Konseyi gibi rezil bir düzene yeni yapılarda kimse razı olmaz. Hele ki Türkiye asla!
TÜRKİYE BUNA HAZIR MI?

Mâdem yeni düzen kuruluyor, o halde Türkiye bunun farkında mı ve buna hazır mı? Bizim açımızdan belki de en mühim soru bu. Türkiye’nin bunun farkında olduğu ve hazırlandığını, Cumhurbaşkanı ve TBMM Başkanının açıklamalarından okuyarak anlamaya çalışalım.

Meclis Başkanı Mustafa Şentop geçtiğimiz kasım ayında diyor ki, “Dünya, uluslararası sistem anlamında bir arayış içerisinde. BM bir arayışta… Cumhurbaşkanımız bir sloganla bunu kolaylaştırarak ifade ediyor, ‘Dünya beşten büyüktür’ diyor. Eskiden iki kutuplu bir dünya vardı, şimdi çok kutup ya da hiç kutuplu bir dünyaya doğru geldiğimizi düşünüyoruz. Önümüzdeki çeyrek asır içerisinde dünyada yeni bir uluslararası düzen kurulacak. Türkiye, kurulacak olan bu yeni dünya düzeninin kurucu aktörlerinden birisi olacak…”

Tayyip Erdoğan ise son Afrika ziyaretinden dönerken, “Biz, yeni bir dünya düzeni kurulurken, Afrika ile birlikte yürümek istiyoruz” demişti. Geçtiğimiz günlerde ise “Dünya, bu salgın hastalığın ardından hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı yepyeni bir küresel, siyasî, ekonomik, sosyal sistemin inşa edileceği bir döneme doğru gitmektedir. Türkiye olarak bu yeni döneme çok büyük avantajlarla ve güçlü bir altyapıyla giriyoruz” diyor.

Bu açıklamalara, Türkiye’nin uzun zamandır dünyadaki altınlarını Türkiye’ye taşıdığını ve altın rezervini çoğaltmaya çalıştığı gerçeğini de ekleyelim. İlave olarak ise savunma sanayiindeki atılımları, terörle mücadele ile son askerî hareketlerdeki siyasî ve askerî başarılarını da hatırlamakta fayda var.

TEK DÜNYA DEVLETİ Mİ?

Sonunda ağızlarındaki baklayı, İngiltere’nin eski Başbakanı Gordon Brown’un ağzından çıkarttılar. Brown diyor ki, “Ulus devletleri virüs salgınına karşı mücadele edemiyor, küresel hükümet kurulsun!” ‘Başka bir arzunuz’ demeye kalmadan destek açıklamaları geldi.

Bu çağrıya, Afrika’dan Türk Cumhuriyetlerine, Avrupa ülkelerinden NATO, IMF ve Dünya Bankasına uzanan kuruluşlarda geçmişte makam işgal etmiş bakan, başbakan ve devlet başkanları ve bürokratlar ile bazı şirketlerin yöneticilerinden oluşan 211 kişi destek vermiş. İmzacılardan sadece görevde olan dört devlet yöneticisi var. Bunlar Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed, Sierra Leone Başkanı Julius Maada Bio, Bangladeş Başbakanı Şeyh Hasina ve Gana Maliye Bakanı ve Dünya Bankası Kalkınma Komitesi Başkanı Ken Ofori-Atta.

Türkiye pasaportu taşıyan destekçiler ise Türk halkı açısından hiçbir kıymeti harbiyesi olmayan Kemal Derviş, Ekmelettin İhsanoğlu ve Hikmet Çetin.

Bu isimlerin ortak özelliği, karanlık yapılarla işbirliği içinde olan ve çoğu kukla düzeyindeki kimseler. İmzası bulunan en meşhur isim Gerorge Soros. Bir diğer özellikleri ise İngilizci olmaları.

İngilizlerin AB’den ayrılma hikâyesi ve son iki başbakan hariç İngiltere’nin Afganistan ve Irak işgalinin en rezil mimarlarından biri olan Tony Blair de yıkılmakta olan eski düzene karşı imkânsız girişime destek verenlerden…

Bir başka çıkış ise Alman Yahudisi Henry Kissinger’den geldi. Kissinger, Nixon döneminde “Yüksek nüfus, ABD’nin üçüncü dünyaya yönelik dış politikasının en yüksek önceliği olmalıdır” fikrini savunuyordu. Buna mukabil diğer ülkelerin ise nüfuslarının azaltılması gerektiğini söylemekteydi. Çünkü nüfusun nüfuz olduğunun farkındaydı. Aynı Kissinger geçtiğimiz hafta Wall Street Journal’a verdiği demeçte ise “Korona virüs salgını dünya düzenini zamanla değiştirecek. ABD, yeni bir dönem için acil planlama çalışmalarına başlamalı ve vatandaşlarını hastalıktan korumalıdır” diyor.

ÇÖKÜŞ HESAPLANMIŞ MIYDI?

Görünen o ki, mevcut düzenin çöktüğünü kabul etmeyen yok. O halde şu sorulara cevap bulmak gerekiyor.

 Korona, dünya düzeninin çökmesi için bir tezgâh mıydı?

 Birinci dünya savaşında Osmanlı’nın tasfiyesi ve sonrasında kurulan düzen gibi planlı bir girişimle mi karşı karşıyayız?

 Yani hesaplanmış / planlanmış bir çöküş var ve bunun öncesinde yeni bir düzene geçişin hazırlığı yapıldı mı?

 Herkesi evine kapatarak, sadece virüse veya hayatta kalmaya kilitleyip planlarını yürürlüğe mi koymaktalar?

Elbette bunların net bir cevabı yok. En iyi bilinen şey, bugün için uzun zamandır hazırlandıkları. Ancak o gün bugün müydü, yoksa beklenmedik bir salgın süreci öne mi aldırdı bilmiyoruz. Görünen o ki, bu virüs oyunu tesadüf değil.

YENİ DÜZEN NASIL OLACAK?

Tek dünya devleti arzuladıkları bir sır değildi. Ama bunun imkânsızlığı ortada. Bu olmayacaksa, ne olacak? Tek kutuplu bir dünya artık imkânsız. Çok kutupta ise Çin, Türkiye, İngiltere, Japonya belki bir süre daha Amerika ve Rusya, ardından Hindistan güç merkezleri olacak. Onlar böyle istemese de çok başlı, dayatmaya değil, uzlaşmaya dayalı bir dünya.

BM dağılmaya mahkûm. Tıp çevreleri bir süre daha DSÖ ve FDA’ya tapınmayı sürdürse de, yeni dünyada bu şekilde devam edecek bu tür kurumlara kimse itibar etmeyecek ve para vermeyecek.

IMF ve Dünya Bankası ise köleleştirmeye yönelik faaliyetlerini sürdürecek ama Amerika’dan ayrılabilirler. İslam dünyası ve özellikle Filistinliler, İsrail’siz ve BAE’siz bir dünyaya hazır olmalı. Evet, ne olacağına dair kehanette bulunacak değiliz. Lakin hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ve bu işten en kârlı çıkacak ülke İnşaallah Türkiye olacak!