Dün, bugün ve yarın açısından FETÖ

17-25 Aralık 2013 öncesi FETÖ ile herhangi bir şekilde ilişkisi bulunan ve bu tarihten sonra da bu ilişkilerini devam ettiren bazı kimselerin bugün devlet politikası olarak şekillenen mücadele kapsamında konum belirlemeye çalıştığı gözlenmektedir. Bu kesime dâhil olanlar arasında çok önemli mevkileri işgal eden kimseler de bulunmaktadır. Özellikle “kanaat önderi” kategorisindekiler, anılan tarihten önceki görüşlerini, tavırlarını ve pozisyonlarını tartışmaktan imtina etmektedirler. Bu sayfalarda Fetullahçı yapının FETÖ olma sürecindeki faaliyet ve görüşlerini belirli bir açıdan ele almaya çalışıyoruz. Özetle, bu yapı geçmişte de bugünkünden farklı değildi, diyoruz. Asıl tartışılması gerekli olan, FETÖ’nün 17-25 Aralık’tan önce fark edilmeme durumudur. Kanaat önderleri bu fark etmeme durumunu önemsizleştirdikleri gibi, dile getirdikleri görüşleriyle bir zihin karmaşasına da yol açıyor. Oysa FETÖ’nün daha önceden anlaşılması gerekirdi. Birçok kimse, bu konuda herkesin yanılmış olduğunu söylemek suretiyle “suçu” genelleme yoluna giderek günahın hafifleyeceğini düşünüyor ya da vahametin görülmesini istemiyor. Amacımız insanları ve grupları suçlamak değildir, bilakis bu yapı üzerinden bir devrin değerlendirmesini yapmak ve geleceğe yönelik bir vuzuh oluşturmaya çalışmaktır. Fetullahçı yapının 1980’lerdeki durumunu farklı açılardan ele almaya çalışmamızın sebebi de budur.

Fetullahçı yapı, 1980’lerin ortalarına kadar dinî gruplar arasındaki varlığını temassızlık üzerine kurmuş olmasına rağmen Türkiye’nin klasik sosyal dokusu karşında açık tavır alma yoluna gitmedi. Bu durum, herhangi bir şekilde fark edilmemeyi temel prensip edinmekten kaynaklanıyordu. Zira bu yapı en başından itibaren dinî geleneğin dışında hareket ediyordu. Özellikle hiyerarşik yapılanması ile öne çıkan yapının salt bu özelliği dahi İslamî geleneğin dışında oluşunu belgeleyen bir durumdu. Bu kadar açık bir farklılaşmaya karşın birtakım dinî nitelikleri baskın hâle getirme yönünde gösterilen özel çaba, Fetullahçı yapının İslâm geleneğine aykırılıklarının fark edilmesini engelledi. Bahsettiğimiz nitelikler sosyal alanda birtakım yaptırımlar şeklinde tezahür etti. Bu durum yapının toplumsal alanda güçlenmesine katkı sağladı. Yapının sosyal alanda belirli bir güce ulaşmasıyla siyasî çıkışları gecikmedi.

1980’ler hem Türkiye hem de İslam dünyası açısından önemli bir zaman dilimidir. Bu dönemde İslam dünyası çok güçlü bir değişim arayışı içindeydi. II. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan küresel dengelerde önemli sarsıntılar yaşanmaktaydı. İslam dünyasının çeşitli bölgelerinde muhalif İslâmî hareketler toplumsal alanda görünür hâle gelmeye başlamış, özellikle de entelektüel alanda hatırı sayılır sıçramalar yaşanmıştı. Kırım Türklerinin Moskova’da başlayan Kırım’a doğru yürüyüşü, Aliya İzzetbegoviç’in Yugoslavya’daki faaliyetleri ve Akdeniz’i kuşatan İslam ülkelerindeki siyasî ve entelektüel hareketler bu bakımdan büyük önem arz etmekteydi. Asya Müslümanlarının faaliyetlerini de burada anmak yerinde olur. Afganistan direnişinin ve İran’da gerçekleşen İslâm devriminin ilk yıllardaki olumlu rüzgârını da hatırlamak yerinde olur.

İslam dünyasında meydana gelen bütün bu gelişmelerin yanında 1980’lerin ikinci yarısından itibaren Türkiye’de küresel sisteme karşı muhalif İslamî söylemin sosyal tabanda gözle görülür yansımaları, Fetullahçı yapının yeni kimliği ile açık alana çıkmasında etkili oldu. 1986’nın Aralık ayında şiddetlenen başörtüsü yasaklarına gösterilen umumî tepki Fetullahçı yapı ile İslamcı hareketler arasındaki zıtlaşmanın fitilini ateşledi. Yapının FETÖ olma sürecinde en önemli süreç bu aşamada yaşandı. Aynı yıllarda Akdeniz’i kuşatan İslam ülkelerinde yükselen İslamcı hareketlerin bütün toplum katmanlarını mobilize etme gücünün fark edildiğini de söyleyebiliriz. Tunus, Cezayir, Mısır, Suriye ve özellikle de Filistin’de İslamcı hare-ketlerin başarısı küresel oyuncuların dikkatini çekiyordu. Nitekim “siyasal İslam’ın çöküşü” temalı yazılar da bu dönemde yazılmaya başlanmıştır. Bu temanın laboratuvar ortamında üretildiği buradan da anlaşılabilir. 12 Eylül askerî darbesinden sonra Fetullah Gülen’in 1988’deki ilk açık alan konuşmasını bu dönemde yapmış olması kayda değer bir durumdur. Gülen, İzmir Hisar Camii’nde yaptığı bu konuşmasında İslamcılar karşısındaki tavrını netleştirmiştir. Bu konuşma, Fetullahçı yapının FETÖ olma süreci açısından çok önemlidir ve bu öneme binaen 1989’da bizim de katkılarımızla İmza dergisinde yayımlanmıştır. Bahsi geçen konuşma, Fetullah Gülen’i Türkiye içinde bir aktör hâline getirdi. Kısa bir süre sonra I. Körfez Savaşı’nda Fetullah Gülen, açık bir şekilde Amerika ve İsrail yanında saf tuttuğunu dünya âleme gösterince Türkiye için yanlış bir tercih olmadığını kanıtladı. Fetullahçı yapının 1986’da yayın hayatına atıldıktan sonra İslamcı kesimde ciddî bir karşılık bulan Zaman gazetesini ele geçirme yönündeki operasyonu da aynı zaman diliminde yaşanması, 1980’lerin ikinci yarısındaki keskin karşıtlığı kanıtlar. Bu operasyondan önce Fetullahçı yapının kendi elemanlarına gazetelerin okunmasını yasaklamış olduğu da hatırlanmalıdır.

Fetullahçı yapının FETÖ olma sürecini İslamcı siyasî hareketlerin yükselişi ile birlikte ele almak gerekir şeklindeki iddiamızın dayanaksız olmadığını gösteren örneklere 90’lı yıllardan da ilaveler yapabiliriz. Fakat bu yazının kapsamı açısından şimdilik buna gerek yok.

FETÖ, uzunca bir zamandır Türk ve İslam dünyasında küresel güçlerin lejyonuydu. Bugün Türkiye için kimin bu hareketi ne zamandan beri tanıyıp tanımadığı, kimin bir ya da iki yıl önceden yapı hakkında bir karara varmış olduğu hususu önemini yitirmiştir. Türkiye, bu yapıyı FETÖ şeklinde tanımladı. Yapı bir terör örgütü olarak tescillendi. Fakat FETÖ, sürekli olarak değişim geçirerek yeni durumlara uyum sağlama kapasitesine sahiptir ve bütün Türk ve İslam dünyası için ciddî bir tehdittir. Bu yapının geçmişini bilip iyi analiz etmek, gelecekte karşımıza çıkabilecek muhtemel tehlikeleri bertaraf etmek açısından önemlidir.