Diyanet’in FETÖ raporu

Diyanet, FETÖ raporunu “Kendi Dilinden FETÖ Örgütlü Bir Din İstismarı” adıyla geçen hafta yayımladı. Raporun uzun bir çalışma sürecinin ve titiz bir emeğin mahsulü olduğunu söyleyebiliriz. Rapor, FETÖ elebaşının tespit edilen bütün konuşma ve yazılarının taranıp İslâm’a aykırı bulunan sözlerinin tahlilinden ibarettir. Raporun bu kısmı altı bölümden oluşuyor. FETÖ elebaşının İslam’a aykırı bulunan konuşma ve yazıları, temalarına göre tasnif edilmiş ve bu altı bölümde tahlil edilmiş. Ortaya çıkan metin bazı yönleriyle eleştiriye açık olsa da özellikle gelecek kuşaklar açısından son derece önemlidir. Bunlara ilaveten giriş ve sonuç bölümlerinde 15 Temmuz uğursuz darbe girişimi eksen alınarak FETÖ hakkında genel bir değerlendirme yapılmış.

Giriş ve sonuç bölümlerindeki genel değerlendirmede, geçmişte Diyanet’in ve bütün Türkiye’nin FETÖ’yü tanıyamaması dolayısıyla bir yazıklanma dile getirildiği gibi geleceğe yönelik bir kararlığa da vurgu yapılmış. Raporda, “17-25 2013’e kadar (…) genel olarak bu yapının birtakım kuşkulara rağmen nihaî kertede geleneksel bir dinî oluşum olarak görülmesi”nin FETÖ ile alakalı temel yanlışlık olduğu belirtilmiş. Bu, gerçekten yazıklanacak bir durumdur. Çünkü FETÖ, “geleneksel bir dinî kurum” olmanın aksine bütün yönleriyle İslâmî vakıf, tarikat ve cemaat geleneğine aykırı bir yapıydı. Diyanet raporu; bu yapı niçin geleneksel bir dinî kurum şeklinde görüldü, bunun aksini dile getiren birçok kişi ve kurum olmasına rağmen neden öyle kabul edildi ve FETÖ’nün geleneksel dinî oluşumlara aykırı yönleri nelerdir sorularına cevap vermiyor.

Giriş bölümünde “ortaya saçılan gizli bilgi ve belgeler, devlet kurumlarının titiz çalışmaları ve bazı eski Gülen hareketi mensuplarının itiraf ve açıklamaları örgütün gerçek yüzünün bütün çıplaklığı ile” görülmesini sağlamıştır, deniliyor. Bu cümle, geçmişte örgütü tanıma yönünde sergilenen acizliğin devam ettiğinin beyanı mahiyetindedir. Zira bu cümlede geçmişte örgütü anlamamızı sağlayacak birtakım çalışmalara vurgu yapılmadığı görülmektedir. Oysa hem 1960’larda hem de yakın dönemde “gizli belgeler, devlet kurumlarının titiz çalışmaları ve örgüte eskiden mensup olanların itirafları”nın dışında ciddî bir edebiyat ortaya çıkmıştı. Sadece Diyanet’in 1964 Raporu’na dikkat edilseydi İslam’a aykırı özellikler ve örgütsel yapılanmanın geleneğe aykırı yönleriyle ilgili derin kuşkulara bir derinlik kazandırılırdı.

Diyanet FETÖ Raporu örgütü “tarihimizin yüzkarası” şeklinde tanımlamış. Bu tanım önemlidir, zira hem lanetli yapının kendisine vurgu yapılmakta hem de ona bir şekilde zemin hazırlayan, göz yuman, ilişkide bulanan kişi ve kurumlara işaret edilmektedir. Fakat raporda yer alan “20. yüzyıl Müslümanları çeşitli sebeplerle ilim ve irfan geleneğimizden koptuğundan Türkiye özelinde, düzenli ve yeterli bir din eğitimi almamakla beraber büyük kitleleri yönlendiren isimler ortaya çıktı.” şeklindeki cümle eleştiriye tabi tutulmalıdır. Çünkü bu cümlede FETÖ’yü Türkiye’nin doğal tarihî koşullarının ortaya çıkardığı ima edilmektedir. Giriş bölümünde yer alan diğer bir cümlede “en başından itibaren” Gülen’in kitap ve ses kayıtlarında İslâm’a aykırı söylemin varlığına işaret edilmektedir. Birinci cümle doğal tarihî koşullara dikkat çekerken ikinci cümle kasıtlı bir müdahaleyi ima etmektedir. Birbirine zıt anlamlar içeren bu iki cümle FETÖ hadisesini din, gelenek ve tarih bağlamına sıkıştırmamıza yol açar. Oysa FETÖ bunlardan başka bir şeydir. Bu bakış açısı FETÖ’nün Avrupa devletleri ve Amerika tarafından hararetle desteklenmesini izah etmez ve dolayısıyla örgütsel yapılanmanın yanlış bir bağlamda ele alınmasına yol açabilir.

FETÖ, yeni dinî hareketler bağlamında ele alınması gerekli bir kült hareketidir. Bu yönüyle emperyal dönemin en önemli müdahale unsurları arasında yer alır. Bir altemperyal güçtür ve coğrafyamıza yönelik yeni saldırı aracıdır. En baştan kurgulanmıştır ve örgütsel gelişim FETÖ hadisesini tesadüfî olmaktan çıkartır.

Yukarıda belirttiğimiz gibi Diyanet’in FETÖ Raporu, FETÖ elebaşının tespit edilen konuşma ve yazılarının İslâmî açıdan tahlilinden ibarettir. Bu şekilde bir yaklaşım FETÖ’yü anlamamız açısından kendi başına yeterli değildir. Çünkü örgüt, inanç ve uygulama bakımından İslâm’ın temel yaklaşımlarından ciddî bir uzaklaşma ve sapmayı temsil etse de bu durumun sebep ve sonuçları, örgütün bu yönde bir davranış sergilemesine yol açan asıl faktörler, örgütün amaçları, bağlantıları ve küresel ölçekte ilişkileri farklı bir bağlamda ele alınmalıdır. FETÖ, tarihî bir bağlam içinde inşa edilmiştir ve asla tesadüfî değildir. Fakat bu durumun Diyanet FETÖ Raporu’nu zedelemediğini belirtmemiz gerekiyor. FETÖ ile ilgili birçok soru vardır ve bu soruların muhakkak cevaplandırılması gereklidir. Ama muhtemel soruların başka kurum ve kişiler tarafından sorulması ve ona göre cevapların aranması gereklidir.

Diyanet FETÖ Raporu hazırlanırken bir soru sorulmuş ve o soruya cevaplar aranmış. Bu cevap arayışında FETÖ elebaşının konuşma ve yazılarından mürekkep ciddî bir arşivin oluştuğunu tahmin ediyoruz. FETÖ; Gezi Parkı Kalkışması, 17-25 Aralık Hukuk Darbesi, MİT TIR’ları Baskını ve 15 Temmuz Darbe Girişimi ile kendini iyice açık ettiği ve bu meş’um hadiseler hâlâ sıcaklığını koruduğu için örgüt hakkında kapsamlı çalışmaların bundan sonraki zamanlarda yapılacağını tahmin ediyoruz. Bu açıdan Diyanet’in mevcut arşivi dikkatli bir şekilde tasnif edilmeli ve yeni çalışmalar için kullanışlı hâle getirilmelidir. Çünkü bu mesele bütün boyutları ile anlaşılmadan kendimize yeni bir gelecek inşa etmede zorluklar yaşayabiliriz. Diyanet FETÖ raporunu, 1964’te ve daha sonraki yıllarda yayımlanan muhtelif raporlar ve yayınlarla birlikte ele almak çok daha kapsamlı bir bakış kazandıracaktır.