Devrim muhafızı ‘nevrotik’ teyzeler NATO işgalinde piyano çalar mı?

Amerikan seçimleri her zaman bir karnaval havasında geçer ve kumarhaneleri ile ünlü Las Vegas tâbiri ile “House always wins” yani siz ne yaparsanız yapın, kumarhane sahibi daima son kertede kazanır.

Benzer manada Amerika’da ister demokratlar kazansın, ister cumhuriyetçiler, Amerika’nın dış politikası ve uluslararası güvenlik stratejileri asla değişmez.

Onlara göre Türkiye NATO’nun bir ileri karakoludur ve kendisine verilen bu “yenidünya düzeni” görevini her daim selam durarak, çelenk bırakarak, Avrupa Birliği kapısında ezikçe dilenerek, ellerini ovuşturup küresel finans çetelerinden borç para isteyerek geçirmelidir.

Keza Amerika’nın formalite icabı yaptığı, genellikle oy sayım konusunda Hollywood’un çizdiği imajın tam aksine teknik aksaklıkların gırla gittiği seçimlerinin Türkiye’de de benzer “ciddiyetsizlikle” geçmesini umut ederler.

Bu yüzden Türkiye seçimlerini bizden daha fazla takip ederler.

2013 olaylarında, hem Gezi’de hem de 17-25 Aralık’ta, işler hiç de istedikleri gibi gitmedi. Bu yüzden bu son mahallî seçimler onların arzu ettiği kargaşa ortamına çok uygun, zira biz de neredeyse bir “karnaval keşmekeşi” içersinde seçim sonuçlarını değerlendiriyoruz.

Seçim sonuçlarından daha da önemlisi bu herc-ü merc içerisindeyken hâlâ “bekâ” ne demek, neye “bekâ” denir, bunu milletin çoğunluğuna anlatamamışız.

Bu satırların yazıldığı dakikalarda sosyal medyada dolaşan bir video düşüyor önümüze. Gezdirdiği bir köpek kadar asâleti olmayan bir “boyalı teyze”, elinde sopa ile İstanbul sokaklarında Erdoğan afişi yırtmaya çalışıyor, kendisini ikaz eden görevlilere yıllardır biriktirdiği nevrozunu kusuyor.

Nevroz kusan, yaşlı “devrim muhafızı” teyzeler…

Asıl hata ise işte tam da F-35/S-400 gibi, dün gece PYD’ye gönderilen 100 tır dolusu silah gibi ve belki de pek çok okurumuzun hiç duymadığı J-10 gibi meseleler yerine, bu tarz “rahatsız” teyzeleri konuşmak zorunda olmamız.

Paris Belediyesi’nin attığı ve Türkiye’yi nedense sadece üç şehirden ibaret gören tebrik mesajının bile zerre kadar önemi yok.

Nevroz kusan yaşlı “devrim muhafızı” teyzelerin içlerindeki mutsuzluğu Erdoğan afişi yırtarak gidermeye çalışmasının patolojik tahlillerinin de bir önemi yok.

Tamamen yerele ve oy çuvallarına odaklanmışken, Amerikan Kongresi alenî bir haydutlukla Türkiye’ye F-35’lerin tesliminin durdurulmasını onaylıyor.

Aslına bakarsanız bu da çok önemli değil.

Asıl mesele F-35 gibi pek çok Amerikan teknolojisinin ve stratejisinin tam bir “balon” olması.

İşin daha da kötüsü “Modern Türkiye”nin NATO, AB, BM gibi bu tarz balonlara çok iltimas göstererek kurulmuş olması.

Yerelde nevrotik teyzeler üzerinden dönen kamusal kaosçuklar, bizi odaklarımızdan uzaklaştırıyor.

Naçizane bir şekilde Amerikan “rüyası” denilen balonun çoktan patlamış olduğunu tecrübe etmiş biri olarak, bırakın NATO’yu, F35’lerinin önemini, Türkiye’ye bu “pahalı oyuncakları” vermemelerinin aslında bizim için nimet olduğunu nasıl anlatacağız topluma?

Özellikle kendilerini anti-emperyalist olarak tanımlayan, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” deyip de, sırtlarını PYD’lere, PKK’lara yaslayanlarla kol kola girenlere?

Amerikan teknolojisi sadece “kapitalist” ivmeler ile zoraki ayakta durur. Alt yapıları çoktan köhnemiştir. Bırakın F16’ları, F35’leri Amerika’dan 5G teknolojisi bile ithal edilmez, yoktur çünkü.

Çıkın Amerikan kırsalına, her türlü sağlık ve teknolojik alt yapı hizmetleri Türkiye’nin kat be kat gerisindedir.

FETÖ darbesi görünümlü, NATO işgalleri…

Ama bunu işte “Modern Türkiye” arzusu ile yanıp tutuşan, o nevrotik teyzelerin yetiştirdiği gençlere anlatamıyorsak bu bizim ayıbımızdır.

F35’in SU-57 gibi Rus, J-10 gibi Çin alternatifleri varken, hele hele bizim F16 uçaklarımızın dost-düşman tanımlama “yazılımı/yuları” hâlen NATO’nun elindeyken, S-400 türevi hava savunma sistemlerinin 15 Temmuz’dan daha beter “FETÖ darbesi görünümlü, NATO işgallerinin” tekrar yaşanmaması için ne kadar elzem olduğu gün gibi ortadayken…

Biz oturup hâlâ üç-beş oy çuvalı ile uğraşırsak, ciddi pişmanlıklara hazır olalım.

Amerika’nın diğer ülkeler ile ortak yapmaya çalıştığı F35 projelerinde asıl derdin Türkiye gibi ülkelerin “beta-tester” olarak kullanıldığını idrak edip, bu tarz ayak oyunlarına bel bağlamayalım.

Bizim seçim işlerine karışan Amerika’ya, “Siz de zaten 2007’de Al Gore-Bush kavgası sırasında, Florida’da oyları 3 ayda sayamamıştınız” bile demeyelim.

Uluslararası güvenlik politikalarını televizyon starı edası ile kasım kasım kasılan, üç-beş “derin stratejistin” konuştuğu elitist çemberlerden kurtaralım.

15 Temmuz bir daha tekrarlanmayacak, derslerini aldılar zaten, “piyadeleri” olan FETÖ’yü harcadılar.

Söz konusu Türk milleti olunca meydanlarda çevreci tiyatrolar eşliğinde piyano çalmakla “renkli devrim” yapamayacaklarını çoktan anladılar.

Bir sonraki saldırıları daha şiddetli olacak, daha askerî olacak.

Askerî olması için önce bu topraklarda toplumsal kargaşa çıkması şart.

Nevrotik teyzelere cevap bile verilmeden “İyi günler, nasılsınız, biz de iyiyiz” deyip geçilecek.

Karar verilecek.

Hava ve Deniz Savunma Sistemlerimiz ne âlemde?

Sınırlarımız ne durumda?

Sözde “Suriye Demokratik Güçleri” yani nam-ı diğer, PKK’nın Afrin’i geri almak için hazırlıklara başladığı şu saatlerde biz halen “Korsanca bir kurnazlıkla Anıtkabir defteri imzalama şenlikleri” ve “Çuval çuval oy kaçırma üçkağıtçılıkları” ile meşgul ediliyoruz. Savunma ve Güvenlik yetkililerimiz, ne ayıp bize…

Topyekûn bir “NATO” işgaline hazır mıyız?

Böylesi bir işgalde o nevrotik teyzelerin yetiştirdiği, Amerikan rüyasına/hülyasına can-ı gönülden kapılmış milyonlarca gencimiz nasıl bir vatanseverlik sınavı verecek, ben asıl onu merak ediyorum, yerel seçim sonuçlarından ziyade.