Balkan coğrafyası içinde yaşayan farklı farklı milletler belki de bu coğrafyanın en büyük zenginliğidir, şansıdır ya da şansızlığıdır. Belki de bu yüzden devamlı sırça bir zemin üzerinde geziyoruzdur, küçük gerginlikler hemen farklı milletlerin birbirine çatık kaşlar ile bakmasına neden oluyor. Camisi, kilisesi, havrası, sinagogu hepsi Allah’a ibadet etmek için açılan birer kapı elbette. Farklı dinden olanların birbiri ile tek anlaştığı nokta “dininde olsun yeter” cümlesi. Ancak bazen savaşların en çok da alevlendiği yerlerde ilk saldırılan da bu mekânlar oluyor.
Halkın içinde saygı da var hoşgörü de, zaten bu yüzyıllardır böyle, halk bu farklılığı çoktandır hazmetmiş durumda, ama en küçük bir çatışmada bütün aradaki hoşgörü yerini farklı bir gerginliğe bırakıyor. Burada söz konusu savaş olsun hemen bir provokasyon ve sebep icat edilir masa üzerinde. Elbette bir süredir ortalık sakin, umuyoruz ve diliyoruz ve de dua ediyoruz bu sakinlik uzun süre devam etsin. Ancak malumunuz Bal ve Kan buraların kaderi. Ya Bal olur örnek oluruz ya Kan döker düşman oluruz.
Yugoslavya dağıldıktan sonra Makedonya Cumhuriyeti için Yugoslavya’nın bir minyatürü diyebiliriz. Diğer ülkelere nazaran en çok farklı milletlerin bir arada yaşadığı bir ülke. Belki de büyük göçler esnasında tam da çaprazda olduğu için birçok milletin dinlendiği ve sonra da yaşamayı burada sürdürdüğünden, neredeyse tüm Balkan ülkelerinden milletleri içinde barındırıyor. Makedon, Arnavut, Türk, Boşnak, Romen, Ulah, Sırp, Torbeş, Hırvat vs. devam ediyor. Türkler, Makedonya’da en dağınık yaşayanların başında geliyor. Mesela Arnavutların Makedonya’nın batı bölgesinde yoğun olarak yaşadığı bilinir. Ancak Türkler için belirli bir bölge söyleyemeyiz, doğu, batı, güney, kuzey her yerdeler. Belki de Osmanlı hakimiyeti döneminden sebep fethedilen her şehre yerleştiğimizdendir. En dağlık bölgelerdeki köylerde bile bugün Türklerin izine rastlarsınız.
Biz birbirimizi genelde üniversite döneminde görebilir ve tanışabiliriz. Üsküp Aziz Kiril ve Metodiy Üniversitesinde öğrenciyken Türk Dili ve Edebiyat bölümündeki sınıfımızda neredeyse her şehirden öğrenci vardı. İlk gün birbirimizin yüzüne tuhaf tuhaf bakar, sonra da candan öte arkadaş olurduk, etrafta diğer fakültelerde okuyan Türk öğrencileri de yanımıza gelir her halükarda bir birlik oluştururduk. Ananem yalnız yaşadığından evindeki iki odada öğrenciler kalırdı. Bazen aynı odayı Kalkandelen şehrinden Çalıklı ve Konçe köylerinden öğrenciler paylaşırdı. Birkaç yıl sonra Debre, Prilep, Struga olurdu. Yaşlandıkça genç kalan ruhunu da belki ona borçlu bilemem. Ama bildiğim şey o dönemde öğrenciyken üniversitedeki derslerin yanı sıra bizleri bağlayan bu birlikteliğin güzel dostluklar doğurduydu. Geçen günlerde Uluslararası Balkan Üniversitesi’ndeki Türkçe Öğretmenliği sınıfında derse girdim, dersimiz Sözlü Anlatım bir de Türk Dili Tarihi. Öğrencilerle tanışırken yine aynı tablo ile karşılaştım, bu sefer Makedonyalı öğrencilerin arasında Türkiyeli öğrenciler de var. Eminim hepsi yıllar sonra iyi birer dost olacaklar. Radoviş’e bağlı Kocaali köyünden ve Buçim köyünden iki öğrencim vardı. Oradaki tanıdıklarımı sordum, “Falancayı tanır mısınız? Evet, ilkokul öğretmenimdi” dediklerinde arkadaşlarım ile gurur duydum. Köylerine dönüp öğretmen olmuşlardı çünkü. Bir göçü durdurabilmenin en güzel yöntemi yaşadığın yeri geliştirmektir. İşte ben de bu sebeple biraz da bu yazımda Radoviş’e bağlı Yörük Türk köylerinden bahsetmek istiyorum.
Radoviş, Makedonya’nın güneydoğu bölgesinde şirin bir kasaba, etrafında birçok Türk köyü var. Türkçe eğitim ise bütün olumsuzluklara rağmen devam ediyor. 608 km2 lik bir alana yayılmış, etrafı bayırlık ve dağlık ile çevrilmiş bir yer. Koca bayır ve Çam Bayır arasında Radoviş veya Eski Dere etrafında yayılmış. Türk köyleri ise Ağlar Dağı etrafında yer almakta. Osmanlı döneminde İştip ile beraber Üsküp Sancağına bağlı kazalardan biriymiş. Nüfusun çoğunluğu Müslüman olan bu şehir Osmanlı çekildikten sonra buradaki Türkler azınlık durumuna düşmüştür. En büyük göçü 1912-21 yılları arasında alsa da, 1953 yılında “serbest göç anlaşması” olduktan sonra bu şehirdeki Türk nüfusu bir hayli azalmış, birçok Türk köyü tamamen boşaltılmış, onların yerine Makedonlar yerleştirilmiştir.
1953 yılına kadar nüfusun %40’ı Türklerden oluşmaktayken 1961 yılında bu sayı % 13’e düşmüş. Boşalan Türk köylerin isimleri, Karacalar, Sarıgöl, Köseli, Hüdaverli, Aranli, Arazli, Barali, Başali, Veyselli, Guleli, Plavuş, Çavuşli, Cumaboz, Durutli, Alilobası, Şentaş, Yeni köy,Karalobası vs gibi köylermiş. Bütün göçlere rağmen bugün varlığını sürdürebilen Türk köyleri ise: Alikoç, Kocalı, Kılavuzlu, Pırnalı, Süpürge, Buçim ve Topolnica, Radoviş Belediyesine bağlı Türk köyleridir. Bir de önemli sayıda Türkler’in yaşadığı Konçe belediyesi vardır. Kasabada yaşamayı seçenler kendilerini Türk, dağlık kesimlerde veya dağ eteklerinde yaşayanlar ise kendilerini Yörük olarak ifade ediyorlar. Aralarındaki fark yaşam tarzı ve geleneklerindeki farklardan ibaret. Eğitim sorunları olsa da buradaki Türk köylerinde Türk ilkokulu mevcut ve Türkçe öğretim görebiliyorlar, lise eğitimleri için köyden kasabaya kadar gitmeleri gerekiyor.
Aslında sıkıntıları büyük ama varlıkları ile orada bir yerlerde dillerini, örf ve geleneklerini koruyarak yaşıyorlar. Genelde Türkiye’den birçok kurum, şirket veya kuruluş arada sırada okul tadilatları yapıyor, yardımcı olmaya çalışıyor, ancak onlar Makedonya vatandaşı ve haliyle yaşadıkları ülkenin onlara önem verilmesini istiyorlar. Özellikle gençler için iş istihdamın sağlanması önemli, birçoğu okul hayatına devam ediyor, aileler geçimlerini hayvancılık, tarım ve odunculuk ile sağlamaya çalışıyorlar. Velhasıl Radoviş, o bölgeden sadece bir örnek, daha birçok kasaba ve etraf köylerde yaşayan Yörük ve Türk köyleri mevcut.
İşte Balkanlar’ın içinde bir dağın başında tamamen bir Türk köyü ile karşılaşmanız hiç de şaşılacak bir iş değildir. Küçük çocuklar tozpembe yanakları, güleç gözleri, çiçekli basma elbiseleri ile sizlere öyle bir “merhaba” der ki, gönlünde dağ varsa o dağ anında Balkan olur.