Türkiye Müslümanlarının iktisadi meselelere dair şöyle veya böyle bir fikirlerinin var olduğunu kabullenebiliriz. Derinlemesine sorgulamadığımız takdirde elbette. Aynı şekilde eğitim, sağlık, dışişleri ve benzeri sahalarda da. Fakat Mimar Sinan ruh iklimini herkesten çok savunan kişilerin yaptığı Müslümanca veya güzel bir Türk evi var mı? Böyle bir kaygının varlığından niçin bahsedemiyoruz acaba? Müslümanlıklarından dolayı Müslümanların kuşandıklarını kabul ettiğimiz İslâmi bir zevk anlayışından bahsedebilir miyiz acaba? “Zamanımızın Müslüman Türklerinin ev anlayışı budur.” diyebileceğimiz yegâne bir örneğe bile niçin tesadüf edemiyoruz acaba?
Nasıl bir mimari anlayış barındırması gerekir böylesi bir evin? Eskinin bir tekrarı mı kalmalı yoksa çağdaş yapı imkânlarından ne oranda ve hangi anlayışla bir seçme yapılabilir? Ve neye benzeyen bir sentezin çıkacağını tahayyül edebiliriz?
Bu kimselerin sormayı akıl edemediği soruları bir tarafa bırakalım, daha minimal bir hususa odaklanmayı deneyelim isterseniz: Balkon ile cumba arasında ne tür bir ilişki vardır?
Sahiden de balkon, cumbanın biraz daha cesurundan ibaret midir yoksa balkonun hakikati ile cumbanın hakikati, taban tabana birbirinin zıddı mıdır? Cesaret demişken hatırlayalım: Hürriyet gazetesinin arka sayfasında 60’lardan itibaren yer alan görsellere göre cesaret, genç bir kadının toplumun ortak değer yargılarını zorlayacak miktarda açılıp saçılması demektir. Zihnimize kazınan başlık: Falancadan cesur pozlar… Geçelim.
Farkı Fark edebilmek
Meseleye günümüz Müslümanlarının yaygın kabulü ve uygulamaları çerçevesinde baktığımızda, bir kadının namahremin cezbedici nazarını celbetmeyeceği tarzda giyinip balkona çıkmasının ne mahzuru var?
Peki, işin hakikati öyle mi? Demek istediğim, fıkıhta geçerli sınırlar bir toplumun, tarih içerisinde kendi anlayışı doğrultusuna göre esneyip sıkılaşamaz mı? Başka bir baptan misâl: 1400 yıllık süre boyunca farklı Müslüman toplulukları içerisinde temizliğe önem vermek ve suyu hayatının merkezine yerleştirmek bakımından Türkler müstesna bir mevzii teşkil eder. Taharet ve nezafetin ölçütü başka, o ölçütten hareketle bir toplumun başka bir uygulamayı tercih etmesi daha başka bir şey. Doğru, kimileyin bu esnetmeler, ölçüye zevâl de verebilir.
Ne mi demek istiyorum? İlkin küçük bir hatırlatma: Çok değil, bundan 90 küsur yıl önce bu ülkede Ermeni, Rum ve Yahudi gibi farklı ekalliyete mensup kadının dahi evdışı kıyafeti çarşaftı. Daha ilginci, Müslüman kadınlarla öyle olmayanları birbirinden ayırmak için yine toplum tarafından belirlenmiş ölçüt de Müslüman kadınların asla kara çarşaf giymemeleriydi. Elbette bu tür incelikler çok kısa zaman sonra unutuluverdi. Zaten bugün de Anadolu’nun birçok yerinde yaşayan meselâ Süryani kadınlar, birçok Müslüman kadından daha mütesettir giyinmeye devam eder. Demem o ki mahremiyet hissi, evet dinden neş’et eden bir kabule yaslanır ama bir başka veçhesiyle de dindışı, yani içtimai bir vasıf da taşır.
“Özelime Karışma!”nın Anlamı
Hani şimdiki genç kızlarımız her fırsatta yürüyüşler tertip edip “Özelime karışma.” “Şuyuma karışma! Buyuma karışma!” diye vaveylâ koparıyorlar ya. İşte bu tavır fıtri bir vasıf taşımalı ki, cumbayı icat eden atalarımız da sokaktan geçene aynı şeyi söylüyorlar aslında: Mahremime karışma!
Hayır, birbiriyle taban tabana zıt mahremiyet anlayışlarını el çabukluğuyla birbirine eşitlemiyorum. Tersine, handiyse bir yüz yıl geçmeden mahremiyet anlayışımızın nasıl da zıddına inkılâb ettiğine işaret etmek istiyorum.
Meselemize dönelim: Cumba ile balkon arasında ne fark vardır? Birinin biraz daha kapalı olması mıdır yegâne fark? Elbette değil. Çünkü evin dışarıya sarkan bu iki çıkıntısının aralarındaki temel fark, taşıdıkları maddi vasıflardan çok barındırdıkları mana düzlemindedir.
Cumba, kendisini evine adayan bir anlayışın gereği, vaktini evde geçiren kadının dış dünyaya sarkabildiği iki yerden biri: öteki bahçe. Etrafı dışarıdan görülemeyecek yükseklikteki bir duvar tarafından çevrilen bahçede kadın tabiatla, yani aslında kendi tabiatıyla mahrem bir tarzda temas etme imkânı bulurken, cumba ona içinde yaşadığı topluma özel bir anlayışla katılma, o topluluğu teşkil eden fertleri gözlemleme imkânı sunar. Hem de bir nevi fanus gibi korunaklı bir kafesin arkasından. Cumba adlı o fanusun korunaklılığında kadın bir yandan içinde yaşadığı toplumu, çevreyi ve bireyleri temaşa eder, böylelikle de gerektiğinde kocasına isabetli tavsiyelerde bulunur, gerektiğindeyse vakti geldiğinde içine salacağı çocuklarını dış dünyaya hazırlar; öbür yandan da toplumun dışarının (taşranın) olanca kirlerinden ve fena etkilerinden muhafaza eder.
Bütün bu mahareti ise evcağızından bir adım bile dışarı atmadan, oturduğu yerden kuşanır. Ne müthiş bir çeşit sanallaştırma, değil mi?
Balkondan Dünyaya Bakmak
Fakat balkon öyle mi? Cumbanın zıddına balkonda dışarıdayken sanki hâlâ evinizin içerisindesinizdir. Çünkü veranda gibi balkon da madden eve dahildir. Fakat siz balkona çıktığınız ânda aslında dışarı çıkmış, toplumun hercümercine karışmışsınız demektir. Daha ilginci, hane halkının balkona çıkması demek, sıkı durun, tanıdık, tanımadık, dışarıdakileri bir anlamda içeri davet etmek, mahremiyetinizi yoldan gelip geçenlerin nazarlarına açmak demek değil midir? “İyi de, zaten gerekli tedbirleri aldıktan sonra balkon sefası yapıyoruz. Birkaç kendini bilmezin muhtemel terbiyesiz bakışlarından sakınalım diye böyle bir nimeti ne diye tepelim ki?” diyebilirsiniz. Haklısınız da. Ama ben de demek istiyorum ki balkon bir imkân değil, bir zihniyettir. Kendinizle ve ailenizle ilgili mahremiyet tasavvurunu, farkına varmadan inandığınızı iddia ettiğiniz ölçünün dışına taşıdığınız bir tuzak. Daha iyi anlatabileceksem öyle söyleyeyim: yabancı bir hayat tarzı. Mahremiyetinizi dışarıya açmanın meşruiyetinin zeminini teşkil eden patikayı, kendi ellerinizle sinsice inşa ettiğiniz bir tuzak.
Balkon, saklanması ve korunması gerekeni pazar yerine taşımak; mahremiyeti kamuya açmak demek.
Günümüzde şehir ve kasabalardaki neredeyse bütün evlerin kapılarında göz hizalarında bir gözetleme deliği vardır. Kapı çalındığında içeridekinin, kapıyı çalanın hırlı mı yoksa hırsız mı olduğunu anlamasına yardım etsin diye konulan bu gözetleme deliği, aslında dışarıdakinin sizi görmeden, sizin onu görmenize fırsat tanıyan bir imkân.
İşte cumba, balkona göre böyle bir mahfaza. Zarar görmeden tanıma imkânına kavuşabilmek.