Çok Avrupaî hareketler bunlar

Bazı zamanlar Balkanlar Avrupa Birliği için tam bir deney sahasıydı. Her türlü deney üzerinde yapılıyor, her ne kadar sırça bir zemini olsa da buranın, nedense tam da bu bölgede daha rahat ve vurdumduymaz kararlar getirilebiliyor. Uzun bir zaman Kuzey Makedonya Avrupa Birliği tam üye müzakerelerinin başlatılması için ciddi kararlar almak zorunda kaldı. Brüksel’in isim konusunda dayattığı şartı, yani Yunanistan ile Makedonya ilişkilerinin sakinleşmesi için isim değişikliği konusunda bile referanduma giderek kendi ülkesinin ismini bile değiştirdi. Kuzey Makedonya ismi bir şeyleri değiştirebilir sandık ama o da olmadı. Şu sıralar yine zor bir imtihandan geçiyoruz.

Geçen hafta AB zirvesinde Fransa engellemesi üzerine Kuzey Makedonya ve Arnavutluk tam üye müzakerelerine başlama kararı alınamadı. Avrupa Birliği komisyonu Başkanı Junker bunu “büyük bir hata” olarak nitelendirse de, sonuçta liderler arasında oybirliği sağlanamayıp her iki ülke de hayal kırıklığına uğradı. Üyelik müzakerelerine karşı çıkan Fransa Cumhurbaşkanı Makron kendi tutumunu savundu ve Arnavutluk’tan gelen sığınmacılara işaret ederek “çok sığınmacı gönderen” bir ülke ile üyelik müzakerelerine başlanmasını vatandaşlara açıklayamayacağını söyledi.

Bu şekilde aslında kendi vaadettikleri birçok sözü yerine getiremeyen bir AB var karşımızda. Bu Birlik daha kendi arasında bir birlik sağlayamamışken, diğer liderler gelişmeye “şaşkınlık” ile bakarken ve aralarında böyle bir veto kararın olabileceğini bilmiyor olmadıklarına göre acaba kim samimi, kim değil sorusunu sorma hakkı doğuyor.

Avrupa Birliğine daha 2007 yılında kapıları açılan Romanya ve Bulgaristan aslında birçok konuda Kuzey Makedonya’dan bile daha zayıf not almışlardı. Yolsuzluklar, organize suçlarla ilgili mücadele, yargı reformu dışında, “azınlıklar politikaları” karşılaştırıldığında da Kuzey Makedonya birçok AB üyesi ülkelerine kıyasen çok daha önde olduğu ortadayken, AB “değerlerinin” aslında her ülke için aynı şekilde işlediğini bir kez daha gösterdi

Bölge yani Balkanlar zaten gergin bir yapıya sahip, bu gibi ayrımcılığın yapılması komşu ilişkiler arasındaki gerilimi daha da artırıyor. Birlik kendi içinde sağlam bir yapı olmadığı sürece, ülkeleri sadece anlık diğer üyelerin özel çıkarları ile boğup, verdikleri sözleri çiğnemeye devam ettiği sürece aslında kendi ciddiyetini kaybediyor ve ortaya da komik bir tablo çıkarıyor.

AB’nin şımarık sömürgecisi Fransa kimseyi takmıyor olabilir mi? Hani şu meşhur parfümünü kokmasınlar diye icat edenlerin ülkesi Fransa var ya işte onlar, pislik ve kokudan kurtulmak için parfümlerini icat ettiklerinde Balkanlar’a hamamlar, kervansaraylar, hanlar inşaat eden ve Fransa’nın karşısında tir tir titrediği bir Osmanlı medeniyeti vardı. Anlaşılan hak, hukuk, âdalet diye dillendirdikleri ilkeler aslında muhâtaba göre değişiyoır. Avrupa Birliği Komşuluk İlişkileri ve Genişlemeden sorumlu Komisyoneri Johannes Hahn, Fransa’nın vetosunun hayal kırıklığı yarattığını ve AB üye ülkelerinin şimdi Batı Balkanlar’da AB üyeliğine bağlılıklarının ne kadar ciddi olduğunu beyan etmek zorunda olduğunu belirterek aynı soruların sorulmasına yol açıyor.

Bu gelişme beraberinde iç siyasette farklı krizlere de neden oldu, AK Başkanı Donald Tusk da Arnavutluk ve Kuzey Makedonya’nın sınavı geçtiğini, AB’nin sınıfta kaldığını açıkladı. Ardından da Merkel’in ilkbaharda Hırvatistan’daki Batı Balkanlar zirvesinde müzakerelerin yine gündemde olacağını söylemesi, iç siyaset krizlerine mâni olamadı. Kuzey Makedonya Cumhurbaşkanı Pendarovski parti liderleriyle yaptığı toplantıda erken seçimi gündeme getirdi. Başbakan Zaev kendi taleplerinin erken seçimin 22 ya da 29 Aralık’ta yapılması doğrultusunda olsa da, muhalefetin 100 günlük teknik hükümet talebi üzerine erken genel seçimin 12 Nisan 2020 tarihinde düzenlenmesi konusunda tüm siyasi partilerin hemfikir olduğunu belirtti.

Kapımızda nur topu gibi erken bir genel seçim yine bizi bekliyor, ne diyelim çok Avrupaî hareketler bunlar, alışacağız…