Cemil Meriç’in mirası

cemil_meric

Neden Cemil Meriç hâlâ bu ülkenin münevverleri için önemlidir? Neden onun eserleri yeni kuşaklar tarafından mutlaka okunmalıdır?

Cemil Meriç, benim de dâhil olduğum seksen sonrası kuşaklar için birleştirici bir rol oynadı. Marksist olduğunu söyleyen Ege Felsefe öğrencisiyle dostluğumuz onun eserleri üzerinden kurulmuştu. Cemil Meriç’in bütün eserlerini bulup okumaya çalışırken adından çokça söz edilen Kırkambar’a bir türlü ulaşamamıştım. Mutlu bir tesadüfle bu eser bahsi geçen arkadaşımızda varmış. Bu alışverişten sonra Cemil Meriç’in eserleri üzerine yaptığımız konuşmalar bizi birbirimize yakınlaştırmıştı. Aslında birçok farklı düşünce geleneğini temsil eden arkadaşlar arasında onun eserlerinin bir yakınlaşma vesilesi olduğu açıktı.

Aynı yıllarda Aydın’da eski kuşaklardan biri ile tanıştım. Şimdi adını bile hatırlamadığım tanışımın da dâhil olduğu İstanbul Üniversitesi’nden bir grup öğrenci, daha 68 olayları yaşanmamışken Cemil Meriç’i ziyarete gider. Cemil Meriç’in evinde gerçekleşen sohbetin bir aşamasında Aydınlı öğrenci, usulca eğilir ve Cemil Meriç’in kulağına evde namaz kılmak isteğini fısıldar. Cemil Meriç bu öğrenciyi alır ve evinin bir odasına götürür, seccadeyi bizzat kendisi serer ve bu mühendislik fakültesi öğrencisinin namaz kılmasını sağlar. Evden ayrılacakları vakit bu öğrenciyi bir kenara çeken Cemil Meriç, ona her zaman evine gelebileceğini söyler. Bu küçük hadise bile Cemil Meriç’in 1960’lı yılların Türkiye’sinde ne türden bir role sahip olduğunu gösterir.

Bizim kuşak üniversiteye başladığında Cemil Meriç ile şahsen tanışmak artık zordu. Hasta olduğunu duymuştuk. Çok kısa bir zaman sonra da vefat haberini aldık. Yukarıda belirttiğim gibi onun eserlerini İzmir’de bulmak zor olsa da bahtiyarlar arasına girmeyi başaranlarımız oldu. Piyasada var olan eserlerinin çoğu seksen öncesinde yayımlanmıştı. Kültürden İrfana gibi yeni basılanlar da vardı.

Bu Ülke, Mağaradakiler, Bir Dünyanın Eşiğinde, Kültürden İrfana, Işık Doğudan Gelir, Kırkambar ve diğerleri hiç alışık olmadığımız bir üslup ve fikir örgüsüne sahipti ve sarsıcıydı, şaşırtıcıydı. Belki de bu eserler erken bir dönemde bizi yazmaktan alıkoydu. Taklit edilemez bir üslup ve birikimle karşı karşıya olmak hakikaten çok etkileyiciydi.

Benim açımdan Cemil Meriç’in fikirleri ne kadar önemli ise onun kitaplarından tanımaya başladığım yeni konular, yeni kitaplar ve yeni yazarlar da bir o kadar önemliydi. Cemil Meriç; Ali Şeriati’yi Göller Bölgesinde Yükselen Bir Ada şeklinde tanımlıyor, Edward Said ve Oryantalizm adlı kitabı hakkında yazdığı yazıyı “bu kitabı biz yazmalıydık” serzenişi ile bitiriyordu. Burada geçen “biz” ifadesinin ağırlığı altında bütün gücümün tükendiğini ve üzerimize yüklediği sorumluluğun beni ezdiğini hatırlıyorum. Onun kitapları sayesinde yepyeni bir dünyayı keşfettik.

Sonraki zamanlarda Cemil Meriç’in kitaplarında bahsi geçen bazı kitaplar tercüme edildi ve basıldı. Bunlar arasında Andre Miguel’in İslam ve Medeniyeti adlı kitabı hakikaten önemlidir. İslam ve Medeniyeti ve daha niceleri, Cemil Meriç’in kendi kitaplarından başka Türk düşünce hayatına katkılarını gösteren örneklerdir.

Batı’yı bildiği kadar Doğu’yu ve Osmanlıyı bilirdi. Osmanlının son dönem birikimi hakkında değerlendirmeleri mühimdir. Yeni kuşaklar, onun eserlerini okuyarak yepyeni dünyalar keşfedeceklerdir.

Fikir, Doğu-Batı, münevver gibi kavramlar Cemil Meriç’in kitaplarında farklı bir derinliğe sahipti. Fikir mücadelesi onun eserleri sayesinde farklı boyutlar kazandı. Doğu ve Batı kavramları hiç olmadığı kadar anlamlı hâle geldi. İdeolojiler hakkında söyledikleri, kalıplaşmış ifadeler olarak hatırlansa da asıl bu alandaki analizleri kıymetlidir. Kültür ve irfan kavramlarını izah eden, karşılaştıran başlı başına eserler verdi. Batı edebiyatından alınmış türler hakkındaki sözleri son derece önemliydi. Romanın bizde ortaya çıkmamış olmasını Doğu’nun asaleti ile açıklıyordu. Çünkü roman, ona göre tecessüs saikıyla doğmuştu. Onun ifadeleri alışılmışın dışındaydı ve “bizde neden yok” ezikliğini bir fiske ile yok ediyordu.

Bir insanın veya düşünce geleneğinin üzerine tükürür gibi fırlatılan kavramlara inanılmaz bir içerik kazandırıyor ve bu kavramı asil bir davanın parolası hâline getiriyordu. Muhteşem bir maziyi sevmek gericiliğin alamet-i farikası oluyor ve gericilik kavramının kazandığı bu yeni anlam Şark’ın nefs müdafaası, sahiplenilen bir kimliğin yeniden inşasında bir köşe taşına dönüşüyordu. Cemil Meriç’e göre mazimiz ne kendisinden kaçılacak bir murdar yuvası ne de levsiyat çukuruydu. Hele hele kendisiyle yüzleşmek zorunda olduğumuz bir utanç abidesi hiç değildi. Ona göre mazimiz, boşu boşuna kendisine sırtımızı döndüğümüz bir hazineydi ve keşfedilmeyi bekliyordu.

Cemil Meriç’in üslubunda dikkati çeken en belirgin özelliklerden biri dil hassasiyetidir. Onun eserleri, Türkçenin sahip olduğu ifade gücünü gösteren sayısız örnekle doludur. Meriç’e göre dil, namusu temsil eder. Yaşadığı dönemde Türkçeye karşı savaş had safhaya ulaşmıştı. Uydurulmuş yeni kelimeler mazi ile aramıza aşılması güç mesafeler koyuyordu. Oysa Cemil Meriç, maziye karşı derin bir hürmet besliyordu, onun için eserleri ve üslubuyla mazi ile aramıza giren uçurumu kapatmaya çalıştı. Bugün artık bu derin mesafe bütün yıkıcılığı ile fikir dünyamızı esaret altına almıştır. Nesiller birbirini anlamaktan uzak, kısır tartışmaların ortasında ömür tüketmektedir. Cemil Meriç’in eserleri bu “reh-i nefrette” yeniden diriliş için yol gösterici bir kaynaktır. Bu kaynak, yeni kuşakların o muhteşem mazi ile sağlıklı bir temas kurabilmesi için mutlaka keşfedilmelidir. Bu keşfin yapılabilmesi için Cemil Meriç’e ait sözlerin dolaşımda olması yeterli değildir, her bir öğrencinin bizatihi Cemil Meriç’in eserlerine ulaşması gerekir.