Çanakkale içinde vuramadılar bizi

Geçen yıl 15 Temmuz’u anma programları dâhilinde Makedonya Diyanet’i bir genelge yayınlayıp bütün camilerin Cuma hutbelerinde konunun 15 Temmuz olmasını sağlamıştı. Sadece Makedonya’da değil; Kosova, Bosna, Sancak gibi bölgelerdeki camilerin hutbesi de 15 Temmuz’u anlatıyordu. Tıpkı 1915’te olduğu gibi. Osmanlı devleti Balkanlar’a elçiler göndererek Cuma hutbelerinde Balkan Müslümanlarından destek istemiş, bu bölgeden Müslümanlar da akın akın Çanakkale’ye koşmuştu. Çanakkale’deki savaş Balkan Müslümanlarını da ayağa kaldırmıştı. Oysa 1912’de kopartmaya çalışmışlardı bizi sizden; ancak Çanakkale son kez omuz omuza verip aynı topraklarda düşmana karşı tek vücut olmayı gerektiriyordu. Çanakkale son defa, tekrardan kardeşi kardeşle kucaklatıp bilekleri kenetlemişti. Zafer, birleşince, bir olunca çok daha ihtişamlı oluyor. Şimdi orada şehitlikte yan yana yatanlar birlik ve beraberliğin kardeşliğine ışık tutmakta. Geri dönmediler ama bize büyük bir miras bıraktılar; “asırları bağlayan kardeşliği” hatırlatıyorlar hepimize.

Çanakkale ruhu öyle sarsılmaz bir ruh ki yeri geldiğinde aynı ruhla ayakta kalan son kalelerimizi korumak için bize eşsiz bir örnek teşkil ediyor. Sadece Balkanlardan değil, Kafkasya’dan, Asya’dan, Afrika ve Kırım’dan ve daha nice yerlerden giden mektuplar, dönmeyen cevaplar, gidip de dönmeyen evlatlar, kolsuz ayaksız dönüp de tekrar gitmeye çalışan yüreklerle bize savaşmanın da en şereflisini öğretiyor.

Şehitlikte yan yana dizilmiş şehir isimlerini, yana yana koşan yüreklerin gömüldüğü o toprakları ara sıra gidip hatırlamak gerek, hatırlanmak için. Balkan şehirlerini gezmeden önce o şehitliğe gidip vatan için şehit düşmüş askerlerin memleket isimlerine bakınız: Akova, Aynaruz, Berat, Bosna, Bulgaristan, Cuma, Demirhisar, Drama, Debre, Dirzor, Divaniye, Eski Zağra, Filibe, Geylan, Ergiri, Girit, Görüce, İşkodra, Kalkandelen, Karakilise, Kumanova, Kosova, Manastır, Mitroviçe, Nasliç, Ohri, Pazarcık (Tatarpazarcık), Pirlepe, Priştina, Preşova, Preveze, Prizren, Rodos, Radoviş, Romanya, Selanik, Senice, Serfice, Silistre, Siroz, Taşlıca, Taşoz, Usturumca, Üsküp, Vidin, Vodina, Vulçetrin, Yakova, Yenice…

Buraları araştırmaya gelen, kitap hazırlayan, mutlaka çok gerilerden başlamalı araştırmasına. Günümüzde buralarda malzeme çok; dilde, folklorda, gelenekte, edebiyatta olduğu gibi kitaplar, makaleler, tezler yazılabilir bir bölge. Elbette hem görevini yapıp hem de birkaç şey araştırmak için elverişli şehirler var. Ekmeğini de bundan kazanırsın, sizi buralara gönderenler her şekilde arkanızda durur. Çok kere de evinizi açarsınız, mekânlarınızı açarsınız, kütüphanelerinizi açarsınız, yardımcı olmaya çalışırsınız. Bir zaman sonra da belki samimiyetten belki sevgiden eleştirmeye başlarız birbirimizi. Havasından mı suyundan mı bilemem. Bizim, Balkanlar’ın havasını solumuş insanların bir huyu var, değişemezler kolay kolay, havanın sertliğine veriniz ama eğilip bükülmeyiz. Uzun zamandır bu topraklarda devamlı mücadele içinde olmanın yarattığı bir mizaç bu. Karada yüzmeye çalışan balık misali. Zamanla karada da yüzmeye alışırız. Vatan özleminden gelen bir huy da vardır, bağrımıza basarız her geleni. Bizler burada yerelde edebiyatı yahut sivil toplumu, gençleri canlandırmak için elimizden geleni yaparız. Bazen Türkiye’den Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar destek olur, bazen TİKA olur, bazen Yunus Emre Enstitüsü olur, yabancılara itibar etmeyiz.

Yaşadığımız devletin kapısını da çalarız elbette. Bu yıl olduğu gibi, ancak destek kısıtlı olur. Ben “Türkiye her şekilde yanımızda olmaya çalışıyor” dedim bir muhabbet arasında, etrafımdan biri de “Biraz da ülkenizden yardım talep edin, Türkiye’ye bağlı kalmayın” demek isterken herhalde, “Nereye kadar size destek verecek Türkiye, verginizi mi veriyorsunuz, askere mi gidiyorsunuz size arka çıksın” dedi. Turistti sanırım. Sustum. Kendi mekânımızda misafire asla kızmamaya çalışırız biz. Sustum. Niyeti kırmak da değildi belli ki ama o cümle biraz yüreğime dokundu, utandım, acaba yanlış bir şey mi dedim diye düşündüm, yalnız hissetim. Duygular işte…

Sonra Çanakkale’yi hatırladım. Evet, bizler için Türk bayrağı altında askerlik yapamamanın verdiği kederi, gençlerimizin ranzalarda yan yana yattıkları asker arkadaşları tarafından bıçaklandığı, korku içinde askere yolladığımız kardeşlerimizin de olduğu dönemi hatırladım. Gençlerimiz belki askerliğini başka bayraklar altında yaptı ama dedeleri Çanakkale’de yan yana yatmakta hâlâ, hem de tertemiz alınlarından vurulmuş öylece uzanmış yatıyorlar ve o hilâl uğruna o vatanda can buluyorlar.

Mümkün olsa bugün yine aynısını yaparız, biz istedik diye ayrı kalmadık, biz o vatan hasretini yüreğimize gömüp şiir yazdık, o şiirler açığa çıkınca da sürgün yedik, çifte yedik ama bir an bile yüreğimizden o hasretliği sökemedik. Vergimizi veremedik belki yüz yıldır, yaşadığımız ülkeye verdik ama bilirsiniz Osmanlı döneminde vergiden muaf tutulanlar vardı; onlar köprülerin, camilerin bakımıyla görevlendirilmişti. Yüz yıldır bu nöbeti tutuyoruz buralarda. Göç eden kardeşlerimizden nice işadamları var şimdi oralarda, biliriz ki kat be kat yardımını da yapar vergisini de verir.

Bir cümle, belki bir anda memleketlerini düşünerek belki de iyi niyetle bir yol göstermek için söylenmiş olabilir. Eğitim sisteminde, müfredatta artık bazı şeylerin değişmesi gerek belki, eklenmesi gerek. Ne kadar tanıyoruz birbirimizi? Birkaç araştırma yazısı, makalesi yeter mi? Bizim meselemiz zaten omuz omuza olmak, toparlanmak. Yeter ki aradan tam 103 yıl geçmesine rağmen Çanakkale ruhu ve kardeşliği unutulmasın. Unutulmasın ki ayrı gayrı olmasın, “siz” ve “biz” diye ikiye ayrılmayalım. Yeterince bölündük, bizi toparlayacak babayiğitler elbette varlar. Türkiye’miz öyle büyük ki hepimizin sevgisi ve bağı daha da büyütecek onu, Türkiye’miz o kadar büyük ki içinde hepimizi sevecek ve kucaklayacak kadar gücü var. 18 Mart 1915 değil belki şimdiki tarih, 18 Mart 2018, yine olsa yine geliriz; Çanakkale’de vuramadılar bizi, şimdi vurmaya çalışanlara en iyi cevapsa yine o ruhu sahiplenmemizdir. Şimdi vurmak isteyenler ise o kardeşliği bilip o kardeşlikten vurmaya çalışanlardır. Biz, her zaman birlik olup, bir olup, diri olup aramızdaki kardeşliği kimsenin bozmasına izin vermeyiz. Hem vallahi hem billahi…