Kafka’nın ünlü Değişim’ini hatırlatan şaşırtıcı bir tarzda başlar İns. Ne ki İns’te yazar, Kafkaesk meramını iki cümleye yayma gereksinimi hisseder: “İns karanlık dolu bir gecede sessizce doğdu. Hemen büyüdü ve başka dağları, ovaları, ırmakları kaplıyan geceyi ve gündüzü yerlerinde görmek üzere tek başına atını, keçisini ve kadınını hazırladı.” (Cahit Zarifoğlu, Hikâyeler, İstanbul: Beyan Yayınları, 2016, 9. Baskı, s. 11). Birbirini bütünleyen bu iki cümlelik giriş ibaresinin ilk dikkat çeken özelliği, ancak klâsik anlatılarda karşımıza çıkan fakat zaman zaman sayfalara yayılan tasvir kudretini üç satıra sığdırabilmesi. Cümleyi sıradanlıktan kurtaran birimlerse elbette ‘dolu’ ve ‘sessizce’ kelimeleri. Buyurunuz ispatı: “İns karanlık bir gecede doğdu”. Birden ilkokul fişi düzeyine düştük, değil mi? Şair farkı; evet.
Gregor Samsa’nın bir sabah uyandığında kendisini hamamböceğine dönüşmüş bulmasındaki kadar hızla büyüyen İns, aynı cümlede yeryüzünü keşif için hazırlıklarını tamamlar ve yola çıkar. Değişim birden gerçekleşmez; uzun bir sürece yayılır.
Bu açıdan baktığımızda aslında Değişim’dekinin tersine bir dönüşümden bile sözedebiliriz. Çünkü Kafka’nın kahramanı Gregor Samsa, bir sabah uyandığında kendisini insanken hayvan bulur. Üstelik bu değişim bir ânda yaşanır. Zaten eserin adı da Değişim’dir ama okur bu değişim sürecine değil, değişimin ardından gelen sürece, insanın hamamböcekliğini kabullenme sürecine tanıklık eder.
Kafka aslında Değişim’de insan ‘ben’i üzerinden, modernitenin doğurduğu değerlerin ardından insanın nasıl da insanlığını yitirerek başkalaştığını, sefilleştiğini, hayvanlaştığını anlatmaktaydı. Dikkatle bakıldığında aslında zihnen Darwin’in evrim görüşüne yaslanmış gibi göründüğü hâlde, burada anlatılan dönüşümün, Darwin’in iddiasındaki gibi aşağıdan yukarıya bir evrilmeyi değil, yukarıdan aşağıya doğru bir düşüşü, bir çöküşü yansıtmaktaydı. Evet, tersine evrim.
Zamanımızda İnsan
Ne Demek?
Gregor Samsa genel anlamda hiç kuşkusuz zamanımızın insanını temsil eden bir karakter. Fakat ilk anlamıyla çelişmeyecek bir biçimde, aynı zamanda Yahudi insanını temsil etmekte. İkibin yıldır başka kültürlerin içerisinde yaşaya yaşaya, bir tarafıyla kendi kalmayı sürdürürken, bir tarafıyla da içinde bulunduğu değerleri benimseyerek dönüşüme uğramak zorunda bırakılan Yahudi’nin trajedisi, insanlığını kaybederek sefil ve itici bir hayvana dönüşen Gregor Samsa üzerinden resmedilmekte.
Modern edebiyatın haberci metinlerinden biri durumundaki Değişim’in karakteri Gregor Samsa’nın yerini Zarifoğlu’nun metninde hikâyeye adını veren İns karakteri alır. İns, hikâye boyunca hayvani vasıflarından sıyrılıp insanlaşmaya doğru gider ve metin zaten bu dönüşümün sahne sahne tahkiyesinden ibarettir. İns’in hayvan-insandan, kendisini, çevresini, hemcinsini ve giderek tanrısını keşfederek ‘insan’a evrilişini anlatan küçücük bir destan.
Başka bir ifadeyle bilkuvve eşrefi mahlûkat ama aynı zamanda bilfiil esfeli mahlûkat yaratılan bir varlığın, adım adım değişime uğrayarak dönüşmesi, özünü keşfetmesi. Çünkü zaten biz aslında hayvaniyet ile ruhaniyetin mezci durumundaki varlığa insan demekteyiz. İns’deki varlık, belki de ilk insan, adım adım hayvaniyetini keşfettikçe (Pençeyi hatırladınız mı?) ruhaniyetini farketmekte ve safha safha insanlaşmakta. İns’ten Adem’e evrilmekte; oradan da Hazreti Adem’e.
İmajinatif İfade ve…
Kendi döneminde mümtaz bir şair, şiiriyetinin namlusunun ucuna susturucu takarsa sonuç ne olur?
Şöyle olur: “Ulaşılmaz gibi duran dağlar, bütün ovalar ve onları gümüş bıçakla deşik deşik etmiş ırmaklar, güneşin altında korkunç bir şekilde duruyorlardı.” (s. 13.) Bu cümlenin ilk yarısındaki ifade kudreti ile ikinci yarısındaki ‘korkunç’luğu nasıl yanyana getirebileceğiz?
Daha sıradışı bir örnek: “Çayırları gezerken ağzına aldığı otu daha koparmadan daha ilerdeki otlarda gezinen eski gözleri, şimdi ağzındaki otu koparıp çiğneyinceye kadar, daha çok kapalı kalıyor, başını azıcık doğrulttuktan sonra, yürüyen ayaklarından sonra tam gözünün önüne gelen başka bir ota ürpererek bakıyor ve onun tam üzerine açık ağzını küçük bir sarsıntıyla yaklaştırırken gözleri yeniden kasılıyor ve sanki yaşlı keçi otun tadına bütün vücudunu tam veriyordu.” (s. 12).
7 satırlık bu cümle, kuşkusuz tipik bir uzun cümle örneği. Daha çok klâsik anlayıştaki yazarların itibar gösterdiği bu çeşit cümlelerde yazar, bir yandan ifade kudretini okura gösterirken öte yandan da “Görüşlerimi ifade ederkenki bu kuvvet ve kudret, o görüşleri tespit evresinde de geçerliydi:” demek ister ve böylelikle de okuru iknaa davet ederdi. Modern yazarların pek iltifat etmediği böylesi cümleleri Cahit Zarifoğlu’nun öteki metinlerinde de görebilmekteyiz. O bakımdan ortada bir sorun yok.
Yine de ne bir dil mahareti, ne de bir ifade kudreti barındıran bu cümleye biraz dikkatle baktığımızda, ‘gezmek’, ‘sonra’ ve ‘daha’ kelimelerinin 2’şer kere; ‘ağız’, ‘tam’ ve ‘göz’ kelimelerinin 3’er kere; ‘ot’ kelimesininse tam 5 kere tekrar ettiği görülür.
İşte bu, işareti zorunlu bir sorundur. Üstelik ciddi nev’inden.
Peki niçin böyle? Cahit Zarifoğlu kıratındaki bir şaire reva mı böylesi bir özensizlik?
Benim bir tahminim var bu minvalde.
Cahit Zarifoğlu Sarıkamış’ta askerken, hikâyelerin yayımlandığı Edebiyat Dergisi’ndeki arkadaşlarından biri veya birkaçı, yazarın son onayına ihtiyaç hissetmeksizin, hikâyeleri ilk hâlleriyle kitaplaştırır ve İns adıyla 1974 yılında yayımlar. Askerlik dönüşünde Cahit Zarifoğlu, İns adlı kitabı deyim yerindeyse kucağında bulur.
Belki de bu bilgiyi yedeğe alarak baktığımızda Cahit Zarifoğlu’nun hikâyesinde, bir son hâlini almamışlık tespitinin ipuçlarını yakalayabiliriz. Yazık ki şairin şiirinde gösterdiğine tanıklık ettiğimize denk bir titizlenmeyi, metnin bütününde göremeyebilmekteyiz. Metin, okuruna göre değil ama yazarına göre sanki taslaklıktan tam kurtarılamamıştır.
O yüzden de Cahit Zarifoğlu’nun hikâyelerini bitmiş, yazar tarafından son hâli verilmiş metinler diye saymamak hakkımız. Öte yandan, “Türk Edebiyatı bu nevi anlatım kusurlarının toplamıdır.” dense haksızlık edilmeyecek bir vasatta Cahit Zarifoğlu’nun birkaç cümlesinden hareketle böylesi bir tespit, bir çeşit kulp takmak mıdır? Tersine, şair titizliğinin dışında, mutad sayılamayacak bir durumdan sözetmektir sadece.