7 yıl önce tam da bu günlerdi… 112 Acil Servis’ten gelen bilgi ile elim ayağıma karışmıştı. Oysa daha iki gün önce kendisini aramış, “Yeni açılan bir web sitesinde partiniz adına manipülasyonlar yapılıyor. Fetullah Gülen ve diğer cemaat liderlerinin sahte açıklamalarını yayınlamışlar. Sıkıntıya neden olabilir” demiştim. Fena halde kızmıştı. “Birileri üzerimizden iş tutma derdinde” diyordu.
Çok teşekkür etti ve telefonları kapattık. Bu Muhsin Yazıcıoğlu ile son görüşmemiz olmuştu.
Öncesinde ise üç kez röportaj yapma fırsatım olmuştu. 2007’de Sivas’tan bağımsız milletvekili adayı olduğunda Gerçek Hayat için konuşmuştuk, ısrarla seçim kampanyasını da takip etmemi söylemişti. “Gel sana Sivas’ın dağ köylerini gezdireyim. Boş ver seçimi” diye de takılıyordu. 22 Temmuz akşamı milletvekili seçilmişti ve tebrik için aradığımda şaşkındı aslında. “Gardaş az kalsın seçilemiyordum. Herkes ‘Bizim Muhsin kazanır zaten’ diyerek AK Parti’ye basmış mührü. Köylerde iyi çalıştık Allah’tan da öyle kazandık” demişti.
2008’in Kasım ayında Haber7’ye davet etmiştim onu. Saatlerce sohbet etmiştik. Kendisini yolcularken asansörde bazı partilerin simgelerini eliyle yapıyor ve fotoğraf makinamı işaret ediyordu. “Birini çeksen nasıl gündem olur değil mi” diye gülüyordu. Haberin başlığını da kendisi atmıştı: “Muhsin Yazıcıoğlu şu partide!”
Sonra… 25 Mart 2009 günü 112 Acil’den gelen o bilginin peşine düşmüştüm. “İçinde Muhsin Yazıcıoğlu’nun da olduğu helikopter Kahramanmaraş’ta düşmüş” diyordu kaynağımız. Doğrulatmam lazımdı. Büyük Birlik Partisi Kahramanmaraş İl Başkanına ancak 15 dakika sonra ulaşabilmiştim. Duyumumuzu doğrulamıştı ama çok sakindi. “Başkanımız yaralıymış biz de helikopterin düştüğü noktaya doğru gidiyoruz” diyordu. Teyitli bilgiyi haberleştirmek, daha doğrusu son dakika olarak duyurmak bana düşmüştü. Haber7.com’un manşeti gündemi yıkmıştı. Bütün haber kanalları yayın akışını değiştirmiş, Yazıcıoğlu’nun helikopterinin düşmesini aktarıyordu. Kanal kanal, site site dolaşan vatandaşlar ise yaşam ümidi peşindeydi. Ne zordu o gün habercilik yapmak… Bir yandan dua ediyor bir yandan da yüreklere su serpecek bilgi kırıntısı arıyordum.
Tüm Türkiye’yi kuş gibi hafifleten açıklamayı dönemin Kayseri Valisi, -polis istihbarat kaynaklarından kendisine gelen bilgi notuna dayanarak- yapmıştı. “Yazıcıoğlu’nun yaşadığı, ayağının kırık bir vaziyette olduğu ve helikopterin düştüğü bölgeye ekiplerin intikal ettiğini” yazıyorduk artık. Bu bir müjdeydi. Böyle bir kaza için nedir ki bacak kırığı! Yazıcıoğlu’nun ayağı alçılı halini bile tasavvur etmiştim. Öyle ya daha önce 17 trafik kazası yaşayan ve hepsinden de hafif sıyrıklarla kurtulan Muhsin Yazıcıoğlu, helikopter kazasından da yaralı kurtulmuşu. Kapısı olmayan helikopterle Bosna’ya yardım götürdüğüne dair kahramanlık efsaneleri dolaşıyordu dilden dile. 12 Eylül zindanlarındaki ağır işkencelere boyun eğmemişti üstelik.
Ancak bu sefer öyle olmadı. Yaşadığımız tatlı heyecan ve sevinç hali kısa sürdü. İçinde Yazıcıoğlu’nun yanı sıra İHA muhabiri İsmail Güneş ve üç BBP yöneticisinin de olduğu helikopterden ne haber vardı ne de bir iz.
Saatler geçtikçe tüm umutlar karla kaplı Keş Dağı’na saplanıyordu. 48 saat sürdü bekleyiş. Koordinatlara göre arama-tarama yapılan noktanın 120 kilometre uzağında, Kanlıçukur denilen noktada bulundu enkaz. 17 köylü kendi tahminleri ve yöntemleri ile bulmuştu enkazı. Yaşayan yoktu.
Şehadet haberini canlı yayında açıklayan Başbakan Erdoğan’ın gözyaşları duruyor zihnimde. O gözyaşlarının ardında ise kimsenin bilmediği bir bağın, muhabbetin ve dostluğun sırrı vardı. Siyasi rakiptiler fakat Yazıcıoğlu, Erdoğan için “Muhsin kardeşim”di hep. Erdoğan da Yazıcıoğlu için ya “Tayyip Bey” ya da “Başbakanımız” idi. Sadece siyasi rakiplerini değil, halkı kutuplaştırmaya da karşıydı. Daha helikopterinin düştüğü gün son mitingini yaptığı Çağlayancerit’te, “Sel gider kum kalır. Bu seçim de gidecek. Ama siz komşu olarak kalacaksınız” sözleri ile uyarıp kendisini dinleyenleri kardeşlik hukukuna davet etmişti.
Toplum nezdindeki hak ettiği değer vefatından sonra anlaşılan ve Türk milletinin içinde kalmış bir ukdedir Muhsin Yazıcıoğlu. Kadri kıymeti hayattayken bilinseydi belki tek başına iktidar olacak bir siyasetçi olabilirdi. Fakat Yazıcıoğlu’nun ideali iktidar olmaktan çok mücadele etmekti. 12 Eylül’deki inancı ve iradesi ile Ulucanlar Cezaevinin zindanlarındaki işkencecilere kök söktürmüştü.
Toplumu sindirmek isteyenlere karşı çelikten bir irade örmüştü 28 Şubat’ta. Türlü tehdit ve kumpaslara rağmen Erbakan Hoca’nın elinden alınan Başbakanlığın bekçiliğini yapmıştı. Siyaset adamlığının ortak idealiydi ve ‘Muhsin Başkan’dı o. İnandığı yolda tek başına yürümeyi en başından seçmişti. Terazi ölçmez duruşuna doyamamıştı Anadolu insanı. Yarım kalan bu hasreti, Recep Tayyip Erdoğan ile giderdi çok sevenleri. Bunun en yalın örneğini de 40 yıllık yoldaşı Yalçın Topçu gösterdi. Topçu, bu topraklara ve millete olan bağlılığını Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanında sergilediği devlet adamlığı ile perçinlerken, “bir Muhsin Yazıcıoğlu dostu nasıl olur” sorusunun canlı cevabı oldu.
PKK başta olmak üzere tüm terör örgütleri ile girilen kıyasıya mücadelede ülkemiz bir eksiklik hissediyorsa, bunun adı Muhsin Yazıcıoğlu’dur. PKK’nın beli kırıldıkça onun ruhunun şad olacağını da sadece saklı kalmış “kader arkadaşları” bilir… “Vatan aşkı maya gibidir sütü bozuklarda tutmaz” sözü de bugünlerimiz için ibret nişanesidir.