8 Haziran günüydü. Türkiye ağır bir uykudan uyanmıştı belki ama vakit ilerlemesine rağmen henüz şoku atlatan yoktu. Biraz kendine gelen, biz gazetecileri arayıp bundan sonrasını soruyordu. Türkiye 13 yıl sonra yeniden koalisyonla tanışacaktı. Piyasalar, dengeler ve en önemlisi psikolojiler alt üst olmaya kodlanmıştı adeta. Tek başına iktidarın sağladığı konfor artık olmayacaktı. Daha ilk gün dört bir taraftan pişmanlıklar dökülüyordu; “Keşke AK Parti’ye…”
Sandıklara gidilen günün ve öncesindeki sürecin yorgunluğunu bir kenara bırakıp Devlet Bahçeli’nin seçim gecesi sarf ettiği sözlere takılmıştım. Coşku, zafer, kibir, meydan okuma ve hiddetle yaptığı açıklamasındaki, “en erken seçim ne zaman olacaksa o zaman da seçim olur” sözleri çok şey anlatıyordu.
Devlet Bahçeli ne yapmak istiyordu? Ertesi günkü sohbetlerimizin konusu buydu. Neden AK Parti ile koalisyon kurmak istemiyordu ve ne görmüştü de erken seçim istiyordu?
O gün aldığım notlardan biri şöyleydi: “Bahçeli, oylarını yükseltmenin ve 80 vekil kazanmanın rahatlığı ile konuştu, ama tedirginliği de var. AK Parti ile koalisyona karşı. Fakat HDP dışında bir formül de üretilemez. Devlette devamlılık esastır. Şu an devlet AK Parti. Bahçeli, kısa sürede bozulacak bir koalisyona ortak olup vebal altına girmez. Kötü polisi oynayarak AK Parti’yi seçime götürüp, devletin devamlılığını sağlayacak. Kendi ‘devleti’ne ne olacağını ise zaman gösterecek.”
Neticede, Bahçeli bilerek ya da bilmeyerek doğru bir süreç yürüttü ve 1 Kasım seçimlerinden çıkan sonucun gizli mimarları arasında yer aldı.
“Bahçeli’nin devleti” meselesi ise önemli bir nokta ve şu günlerde tam olarak bunu tartışıyoruz. Aslında MHP üzerinden devletin ta kendisine yapılmak istenen operasyonu izliyoruz. 17/25 Aralık’ta yargı darbesine kalkışanlar şimdi benzer bir darbe girişimini yine yargı eliyle Devlet Bahçeli’ye karşı yapmak istiyor. Bahçeli’nin karşısında her an birleşmeye hazır olan ve kurultay için ortak hareket eden Meral Akşener, Koray Aydın, Ümit Özdağ ve Sinan Oğan var. Bu sefer iş gerçekten ciddi. MHP lideri de durumun farkında ve bu kurguyu kimlerin yaptığını “bir kez daha” haykırmaya başladı.
“Bir kez daha” dedim çünkü Bahçeli, MHP’ye kayyum atanması üzerine “okyanus ötesi” tabirini uzun bir aradan sonra yeniden kullandı. Adresi gösterdi. Aslında 2011 yılında yapılanları hatırladı, hatırlattı.
Dönelim o günlere…
2010’daki Anayasa Referandumu sürecinde “okyanus ötesi” ifadesini kullanıp seçmene “hayır diyerek bir tokat da Fetullah Gülen’e atın” şeklinde seslenen Bahçeli, kendisini ve yardımcılarını hedef yapan açıklamayı 31 Mart 2011 günü yapmıştı. İfadeleri çok netti: “Fetullah Gülen, cemaatinin faaliyetlerini durdursun.”
Devam eden Ergenekon ve Balyoz davalarını, tutuklamaları, TSK’nın içini boşaltan kumpasları işaret eden Bahçeli, aslında hayatının “riskini” almıştı. Sonrası kelimenin tam anlamıyla MHP liderini bay-pas etme süreciydi.
Takvimler Nisan ayını gösteriyordu, Bahçeli’nin Gülen’e “elini eteğini çek” demesinden bir ay sonrasıydı ve 12 Haziran seçimlerine az bir süre vardı. MHP’de büyük bir deprem yaşandı. Twitter’da “Farklı Ülkücülük” adı ile açılan bir hesaptan Devlet Bahçeli’nin yakın kurmaylarının özel hayatları deşifre ediliyor ve Baykal’ı koltuğundan eden kaset siyaseti, MHP’de de taşları yerinden oynatıyordu.
“Farklı Ülkücüler” Bahçeli’nin yardımcılarından 10’unun adlarını açıkladı ve bu isimler MHP’deki görevlerinden istifa etti. Adı açıklananlar milletvekili aday listesinden de istifa ediyordu. “İnternete düşen video kaydı” ifadesi ile meşrulaştırılarak yayınlanan görüntülerin kurbanlarını bugün hatırlayan bile yok. Sadece MHP’yi değil Türkiye siyasetini bel altı vuruşlarla tasarlayanların kim oldukları ise gazete sayfaları ile birlikte arşivlerde yer alıyor.
Çok çarpıcı “gazetecilik” örnekleri var bu arşivlerde. Mesela, 27 Mayıs 2011 günü Zaman’ın internet sitesinde, “Skandal kaset MHP’de iki istifa getirdi” başlığı ile yayınlanan haberde, MHP’li yöneticiler için “evli kadınlarla uygunsuz görüntüleri yayınlanan” tanımı yapılmıştı. Aynı gün yine Zaman’ın internet sitesi şantajı meşrulaştırarak, “MHP’yi sarsan görüntüleri yükleyen Farklı Ülkücülük: İstifalar gecikmesin” başlığına imza attı. Zaman, haberi kaset yayınlayanların ağzından vermişti.
Cihan’ın servis ettiği derleme haber ise 28 Mayıs günü Zaman gazetesinde “MHP’li yöneticiden sahabeye, Alevilere ve sağ seçmene inanılmaz hakaretler” şeklinde yayınlandı. Kaset izlenmiş ve içindeki diyaloglar tek tek metne dökülmüştü. Gizli kayıttan alınan bir sahne ise haber fotoğrafı olarak kullanılmıştı.
Bugün gazetesinin 29 Mayıs tarihli haberinin başlığı “MHP’ye bomba gibi düşen iddia” şeklindeydi ve 8 MHP’linin daha kaseti olduğuna önemle vurgu yapılıyordu.
Aynı gazetenin yayın yönetmeni Erhan Başyurt 18 Mayıs’taki yazısında, Bahçeli’ye şantaj yapanların ne kadar gözü kara olduğunu cesaret verici satırlar ile anlatıyordu: “Farklı ülkücüler” isimli sitenin MHP’nin 6 genel başkan yardımcısı ile ilgili ‘ahlaksız ilişki’ iddiaları doğru çıktı.”
Gülen medyasının, milliyetçileri örgütleyen yayınlarını en iyi Ülkücü camia hatırlar. İlginç olan şu ki; Bahçeli ve Gülencilerin referandum süreci, Ergenekon davaları ve kaset siyasetinde girdikleri “savaş” seçimlerden sonra bir anda iki taraflı olarak sona erdi. Kasetle dağıtılmak istenen MHP, Gülen medyası için artık önemli bir haber gücü olmuştu.
Aynı MHP, 17 Aralık darbe girişiminden sonra partisiz kalan Gülen Cemaati için de adres oldu. CHP’ye asla oy vermeyecek taban AK Parti’den MHP’ye ikna edildi. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun çatı aday olması ile iyice bütünleşen Cemaat ve MHP, sağdaki Erdoğan karşıtı yapının da çatısını oluşturmuştu.
Açıkçası bu garip ittifak 7 Haziran seçimlerine kadar sürdü. Sandıktan koalisyon çıkınca da Bahçeli tarafından bozuldu. Çünkü Fetullah Gülen, çevresi ve medyası ısrarla koalisyon isterken Bahçeli sandığa işaret etti. 17/25 Aralık darbe girişimlerinde devleti ele geçirmek isteyenleri izleyen ve hatta yapılanları sahiplenir bir çizgide duran Bahçeli, şimdi paralel yapıya demediğini bırakmıyor. Aslında bu tavrıyla kendi devleti için devlete sığınıyor. Anlaşılan o ki Erdoğan’ın paralel yapı ile mücadele tecrübelerinde de yararlanmak istiyor. Bahçeli’nin kendi derdine düştüğü çok açık bir şekilde ortada. Devletin, AK Parti iktidarının ve halkın Bahçeli’ye destek vermesi ise kuşkusuz bir güvenlik politikasıdır. Eğer bu yapı bugün Devlet Bahçeli’yi koltuğundan edecek gücü bulursa, yarın “devletin” kendisine yeniden saldırmaya cesaret edecektir. Zemin bulacaktır. Görünen o ki, MHP liderinin koltuğu 1 Kasım seçimleri kadar önemlidir.