Gerçek Hayat emek verilerek hazırlanan bir dergidir. Haftalık bir yayın, özellikle de haber/dosya içerikli bir dergi neredeyse günlük gazete gibidir. Yoğun bir mutfak çalışması gerektirir. Editörleri ve muhabirleri özel haberler, özel dosyalar hazırlamakla, bu çalışmaların peşinden gitmekle yükümlüdür. Masa başından oturarak, sadece yorumlara dayalı bir gazetecilik faaliyetinden söz etmiyorum. Böyle bir dergide her şey özel olmak zorundadır. Her cümle, her konu özenle seçilmek zorundadır.
Gerçek Hayat bunu yapmaya çalışıyor. Kapak dosyalarıyla, söyleşileriyle, portreleriyle, havzasında bulunduğu toplumsal çevrelerin hassasiyetleriyle bir bütün olmaya, onlarla birebir ilişki geliştirmeye, sadece bilgi ve içerik değil, bir anlayışı da beslemeye, desteklemeye çalışan bir dergi Gerçek Hayat. Bunu hep söylerim; Türkiye’de haftalık olup da böylesine zengin bir içerikle yayınlanan başka bir yayın organı bulunmuyor.
Çünkü bu derginin, yönetiminin, ekibinin bir derdi, kaygısı var. Ülke için, millet için, coğrafya için, değerler için bir kavgası, mücadelesi var. Derin bir tarihsel sorumlulukla hareket ederken, ülkemizin bugün dört bir taraftan kuşatılmışlığına söyleyecek sözleri, öne sürecek itirazları var. Seçtiğimiz her konuda, işlediğimiz her yazıda bu hassasiyetler belirleyicidir. Bugün Türkiye’nin ana omurgasını, ona öncülük eden siyasi aklı hedef alan küresel saldırılar boşuna değil. Çanakkale’den bu yana belki de en büyük mücadele verilmekte, en sağlam direniş örneği sergilenmektedir.
Bu kavga, 1917 Gazze Savaşları’ndan bu yana geri çekildiğimiz her toprak parçasındadır. O Gazze Savaşları sırasında şehit düşen bir Osmanlı askerinin, bir Anadolu çocuğunun cebinden çıkan not defterinde yazılanlar aklıma geldikçe, şahsen tüylerim diken diken oluyor.
Azim, öfke, hesap daha da büyümektedir. Bugünleri yorumlarken, tartışırken bu fedakarlık yol göstermekte, görev yüklemekte, bugünü ve geleceğe bakışı belirlemektedir. Çünkü onlar bu coğrafyanın her karışında bir bedel ödemişler, Anadolu köylerinden Yemen’e, Sina’ya, Irak’a kadar her yerde, her toprak parçasında küresel bir hesaplaşmanın öncüleri olmuşlar, bize çok ağır bir miras bırakmışlardır.
Gazze’de şehit olan Anadolu köylüsü, Osmanlı askerlerinin ceplerinden çıkan notların bazılarında analarına yazdıkları mektuplar, bazılarında eşlerine/nişanlılarına şiirler, bazılarında yanık türküler, bazılarında ileri derecede siyasi ve stratejik analizler var. Ama bir tanesinde, özellikle bir tanesinde çok kısa bir cümle var ki, yüz yıllık tarihi özetler nitelikte.
O not şudur:
Bize fatiha okumayın, sadece intikamımızı alın!
Bu öyle bir söz ki 1917’den beri bu topraklarda yaşayana, gelecekte yaşayacak olana çok ağır bir yük yüklemektedir. Hiçbirimiz bu sorumluluktan kaçamayacağız. Bu söz, bir imparatorluk çökerken, ümmet parçalanırken, bir coğrafya paramparça edilirken, masa başı haritalar çizilirken, her karış toprağa düşen insanlar birbirine düşman edilirken, yedi düvele direnen bir milletin çocuğunun derinliğini, hesabını ve öfkesini ortaya koymaktadır.
Tam yüz yıl önce, Gazze’de şehit düşen o Anadolu çocuğunun bu çağrısı, tam yüz yıl sonra bugün bize söylenmektedir. Çünkü bu nesil, tam yüz yıl sonra ilk kez konuşabilen bir nesildir!
Ve bu yüzden tarih yapıcıdır. Anlayana…
İşte Gerçek Hayat’ın yeri burasıdır. Biz buradayız. Siz de burada olun!