İnternetin mobil aletleri de istila etmesiyle birlikte her haber birkaç dakika içinde tazeliğini kaybediyor. Hızlı haber verme yarışı yüzünden çoğu kez haberin teyidi güçleşmekle kalmıyor, gerçekliği de şaibeli hâle getiriliyor. Yahut da detaylandırılmasına imkân sağlanmıyor. Bu yüzden matbu mecralar her zaman daha güvenilir ve soğukkanlıdırlar.
Hem inandığı dâvâ ve savunduğu değerler, hem de Türkiye’nin hâlen yayın hayatını sürdüren tek haftalık haber dergisi olması ‘Gerçek Hayat’ı bir kez daha kıymetli kılıyor. Elinizde tuttuğunuz Gerçek Hayat, ‘en yerli’ ve temiz maziye sahip bir mecmua.
Mezkûr nedenler ‘Gerçek Hayat’ın mesûliyetini bir kez daha artırıyor. Çünkü o, Hucurat Suresinde emredilenlere bağlı olmanın yanı sıra dünyanın gündemini de okuyucusuna isabetli bir tahlille sunmayı yegâne gâye edinmiştir.
‘Karanlık’ bir yıl olarak tasvir edilen 2019’a ve değişime ramak kala, camilerimiz tarihte üstelendiği görev ile değil, kadınlar üzerinden tartışılmaya başlanmıştır. İster taze, isterse de yakın geçmişte bazı kadınların sütresiz bir şekilde erkeklerle aynı safta namaz kılma cüreti, bir takım kadınların ise imamlık etme hadsizliği yaşanmıştı.
Son günlerde ise bazı kadınların erkeklere tahsis edilmiş bölümde namaz kılma girişimleri ile kadın görevlilerin ister cami cemaatine, isterse de Diyanet görevlileri ile bir toplantıda namahremlerine yönelik camide konuşması yeni bir tartışma meydana getirmiştir.
Öte yandan yeni yapılan camilerimiz daha çok estetik ve kaliteden mahrum olarak inşâ ediliyor. Cemaati mescitlerden uzaklaştıracak şekilde yüksek ses sistemi, müezzin-kayyımların ses gösterisi, neredeyse her cuma, her bayram namazlarında para sergilerinin açılması ve kifâyetsiz hutbeler de şikâyetlerin bir başka yönü.
İslam mimari geleneğinin kötü taklitlerinden bile uzak olan yeni yapılan camilerin çoğalması, kaybolan eski mahalleler için ilaç mahiyetindeki mahalle mescitlerinin artık yapılmaz olması da mühim bir eksiklik olarak duruyor karşımızda.
Elbette her şey baştan sona kötü değil. Aksaray vilayetimizde son yıllarda yapılan Somuncu Baba hazretlerinin tekke ve kabri şeriflerinin hemen yanına inşa edilen ‘Somuncu Baba Camii’ gibi güzel örnekler de yok değil. Ancak sayıları tatmin edici olmaktan çok uzak…
Diğer bir nakısa ise Allah Rasülü (s.a.v.)’nün Mescid-i Nebi’sinin üstlendiği görev, Bursa Yeşil Cami gibi devlet işlerine hizmette de bulunmuş camiler, Ayasofya Camii gibi ilim geleneğinin sürdürüldüğü mabetlerden uzaklaşılarak; sadece vakit namazlarının ifası ile sınırlı bir cami anlayışıyla karşı karşıya olduğumuz bir hakikattir.
Son zamanlarda Sünnet’in reddi, tarihselcilik saçmalığı, dindar çevrelere de musallat olan feministleşme ve kadınlar üzerinde yürütülen tartışmalarda asıl hedef, İslam’ın omurgası olan Ehl-i sünnet ve’l-cemâati içeriden tahrip çabasıdır.
Unutulmamalıdır ki, ilk saf bozulursa tüm saflar bozulur. Bin yıl abdestsiz namaz kılsanız namaz kılmış olmazsınız.
İslam müsâmaha dinidir. Kul ibadette tembellik edebilir, kusur işleyebilir. Tembellik ve kusur kişiyi dinden çıkarmaz. Ancak temel umdelerin tahrifi, İslam’ın itikadına saldırıdır. İşte bazı çevreler, daha açık ifadeyle günümüzde ulema geçinen bazı kimseler, müsamahayı İslam ümmetinin bağrına saplanan bir hançere dönüştürüyorlar. Müsamaha kelimesini zehirleyerek, Ehl-i sünnet ve’l-cemâat akîdesini ifsada çalışıyorlar.
Bu mühim mevzuya ışık tutacak dosyanın yanı sıra dergimizde, Türkiye’nin Sudan’da Sawakin adasını ihya ve askerî üst kurma girişimi sonrasında Sudan’ı kargaşaya sevk etme girişimleri, bir türlü hayatın merkezine kulaç atamayan İslamî finans bahsi, petrol gelirlerinden başka meziyeti olmayan, koltuğa getiren batılı efendilerine kölelikle memur Körfez’deki kuklaların, Türk mallarına yönelik başarısız olmaya mahkûm boykot girişimleri, Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir’in Suriye diktatörü Esed’e yaptığı beklenmeyen ziyareti, bir zamanlar ‘güneş batmayan imparatorluk’ olarak ve daha da önemlisi şeytanî hasletleri ile tanınan İngiliz siyasetinin dünyadan çaldıkları ile birkaç asır sömürdüğü Hindistan yağmasının faturası, Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yönelik askeri harekâtı gibi gelişmeleri bulacaksınız.
Kapak konumuza bir kez daha temas etmek gerekirse, cami tartışmasının yeni olmadığı kesin bir dille söylenebilir. Zira bin yıl evvelinde meşhur bilgelerimizden Yusuf Has Hacib, ‘Kutadgu Bilig’ adlı şöhretli eserinde şunları kaydediyor: “Cemaatler çok, camiler azdı. Şimdi camiler çoğaldı, cemaatler azaldı. Fesad ve fısk sesini o kadar yükseltti ki, insan geceleri uyuyamıyor. İlim ve Kur’an sesi duyulmuyor bile…”
Bu sayımız ile birlikte biz de artık Gerçek Hayatımızdayız ve gayretimiz her pazartesiyi iple çekeceğiniz bir dergi ile karşınızda olabilmek. Hz Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin ifadesiyle, “duamız belli, duyanımız belli, gerisi takdiri İlahi!”
Hoş bulduk, vesselam!