Bir direnç merkezi gibi hareket etmek

Suriye’deki ortak işgal harekatı Türkiye sınırlarını zorluyor. Rusya ve İran, sınırın sıfır noktasında Türkiye’yi adeta boğmaya ayarlı bir varlık inşa ediyor. Hiçbir ülke, böyle bir tehdide kayıtsız kalamaz, bunu sessizlikle karşılayamaz, “Suriye toprağı” diyerek yaklaşan tehlikeyi kendi sınırlarında bekleme basiretsizliğine teslim olamaz. Bu, tarihsel bir zaaf olacaktır. Ülkenin birliğini, bütünlüğünü tehdit eden, “ortak ülke” kanaatini yerle bir eden böyle bir tehlikeyi suskunlukla beklemek, yarının Türkiye’sine vereceğimiz hesabı zorlaştıracaktır.

Üstelik tehdit sınırlarımızda değil, iyi bakarsak sınırlarımızın içine kadar gelmiş, ülke içinde bir “iç savaş” senaryosu olarak olgunlaştırılmaktadır. Suriye’nin Kuzeyi’ndeki PKK/PYD varlığı Türkiye ile hem Suriye’de hem Türkiye içinde savaşmaktadır. Bu savaşa komşularımız destek vermekte, “müttefiklerimiz” destek vermektedir. Onlara silah sağlamakta, onları eğitmekte, hedefleri belirlemekte hatta savaşı bizzat onlar yönetmektedir. Cizre’de, Sur’da insanlarımıza, güvenlik birimlerimize yönelen silahlar, sıkılan kurşunlar komşularımızdan “müttefiklerimiz”den gelmektedir.

yleyse bir durup aslında ne olduğunu görmek zorundayız. Bunu sorgulamak, iyi anlamak, bu tehdide karşı harekete geçmek zorundayız. Bugünlerde atmamız gerekip de atmadığımız her adım yarın bu ülkeye de millete de çok ağır faturalar ödetecektir. Siyasetçinin, güvenlik mensubunun, gazetecinin, aydınların, kanaat önderlerinin kısaca gözü açık, kulağı duyan ve dili dönen herkesin sorumluluğunu yerine getirmesi gerekir. Bugün sınırlarımıza dayanan tehdit yarın Anadolu içlerine kadar, Karadeniz kıyılarına kadar yayılacaktır.

Biz bu ülkenin gücüne, basiretine, tarihsel tecrübelerine, siyasi aklına, entelektüel zekasına, savunma gücüne inanıyoruz. Bu tehditlerle yüzleşebileceğimize inanıyoruz. Kaygımız sadece çok daha az zararla bu işlerin üstesinden gelme telaşımızdandır. Bize harita dayatanları, coğrafyaya yeni harita çizenleri, hızlarını alamayıp Anadolu’yu da yeniden şekillendirmeye çalışanları büyük bir sürprizle şok edecek durumda olduğumuzun farkındayız.

Gerçek Hayat yerlidir, Türkiyelidir, coğrafyayı bir bütün vatan olarak görür. Bu yüzden bu tür oyunların hepsine duyarlıdır. Yeri geldiğinde sağlam bir kale, bir direnç merkezi gibi hareket edecektir. Bu yüzden de, ülkemizi, coğrafyamızı, değerlerimizi, insanlarımızı ilgilendiren, onların ortak iyiliği ve endişeleri her zaman Gerçek Hayat’ın önceliğidir. Bu duyarlılığımızı hiçbir zaman kaybetmeyeceğiz. Bu duyarlılığın yaygınlaşması için yazarlarımızla haber dosyalarımızla, söyleşilerimizde mücadele içinde olacağız.

İran-Batı anlaşması bu sayımızın esas konusunu teşkil ediyor. Devrim’den bu yana bütün tezlerini küresel sistemle çatışma üzerine kuran, bu çatışmadan güç devşiren İran’ın “Büyük Şeytan”la anlaşması devrimin bitişinin ilanıdır. Ama bölgesel düzeyde son zamanların en büyük jeopolitik değişimidir, bölgesel güç haritalarını sarsacak ölçektedir. Türkiye’de, devrim sonrası İran’a bakışla bu yeni duruma göre bakış nasıl, sorguladık. Özellikle İslami çevrelerin İran’ı defterden sildiğini gördük. Tahran yönetiminin “İslam iç savaşı”na ayarlı bir güç olarak zihinlere yerleştiğini fark ettik.

Tacikistan’da tuhaf gelişmeler oluyor. Erkeklerin zorla sakalları kesiliyor, kadınların başları zorla açılıyor. Tacik yönetimi Türkiye’deki 28 Şubat benzeri bir proje uyguluyor. Dosya konularımızdan biri de bu oldu. Farkettik ki, Tacik yönetiminin derdi İslamcıları tasfiye etmekten çok Rusya ve İran denkleminin ülke içinde uyguladığı yeni bir dizaynmış. Şaşırdık mı; elbette hayır!

Gerçek Hayat’ın kendine özgü ve gerçekten çok iyi bir yazar ekibi var. Her hafta, yayın öncesi okumaktan keyif aldığım yazılar yayınlıyoruz. Bir tercih yapmıyorum ama bu sayıda Murat Zelan’ın, Türkiye’yi ziyaret eden Jeo Biden ve “Amerikan muhipleri cemiyeti”nin loser gazetecilerini konu alan yazısını okurken siz de gülümseyeceksiniz. Ayrıca Selçuk Türkyılmaz’ın Alev Alatlı-Chomsky tartışması üzerine yaptığı okumanın derinlemesine bir tartışmayı hak ettiğini düşünüyorum.

Yazarlarımıza, yayın desteği verenlere ve mutfakta işin çilesini çeken arkadaşlarıma minnettarım.

Haftaya görüşmek üzere…

İbrahim Karagül
Gerçek Hayat Dergisi Genel Yayın Yönetmeni