Benjamin’e dokunan yanar!

Bir başka yazımızda “House always win” deyiminden bahsedip, Amerikan siyasî sisteminin nasıl bir kumarhaneye benzediğini, bu yüzden de sistem dışı unsurların her daim kaybetmeye mahkûm olduğunu belirtmiştik.

Kendimizi tekrarlamak, yeknesaklık tuzağına düşmek pahasına yine aynı deyimden dem vurmak istiyoruz, zira Amerikan iç siyasetini daha iyi anlatan bir tabir yok.

Amerikan medyası bu aralar, Temsilciler Meclisi’nin ilk “tesettürlü” milletvekili olan, Somali asıllı İlhan Omar’a kafayı takmış durunda.

İlhan Omar’ın “gerici(!)” kılık-kıyafeti ilk başta sadece Cumhuriyetçileri, Trump taraftarlarını rahatsız ediyordu, Demokratlar ve “solcular” ile belki de sırf “karşı cepheyi” sinir etmek için İlhan Omar’a destek veriyordu.

Ancak İlhan kendisine destek veren demokratların bile şaşıracağı bir hamle yaptı: İsrail’i eleştirme cüretinde bulundu.

Vay sen misin, buna kalkışan!

Amerikan “kumarhanesi” yani siyaseti, kumda oynamasına karışılmayan ama bir anda “efelenen” İlhan Omar’ın üzerine en azılı fedialerini saldı.

Demokrat Parti’ye “gönül” veren, İlhan Omar’ı destekleyen nispeten sağduyulu seçmenlerin şaşkın bakışları altında, Omar’a en büyük “köstek” tahmin edilenin aksine, Cumhuriyetçilerden değil, Demokrat Parti içinden geldi.
Bu hâdise nezdinde Amerikan sokakları bir kez daha gördü ki, Amerika özgürlükler ülkesidir, ancak ve ancak İsrail’i ve Amerika’nın İsrail’e verdiği koşulsuz desteğin sorgulanmadığınız sürece.

Aynı anda El-Kaide, DAEŞ ve Hizbullah’ı destekliyormuş(!)

Omar’ın bu yaşadıkları elbette son yılların kanserleşmiş konusu İslamofobi (İslam düşmanlığı) ile yakından ilgili. Ancak Trump’ın hoyrat çıkışları, karşı cepheyi birleştirmeyi de başarıyor. “Amerika özgürlükler ülkesidir, bu yüzden tesettürlü Müslüman kadın milletvekili olması bizim çok sesliliğimize katkı eder” diyen seçmenler bile, belki de ilk defa gönül verdikleri Demokrat Parti’den bir kazık yemiş durumdalar.

Cumhuriyetçiler ise zaten ellerine geçen bu müthiş fırsatını kaçırmadan, Omar’ın bütün konuşmalarını cımbızlayarak, kendi cehalet rekorlarını egale ederek tam gaz karalama kampanyalarına devam ediyorlar, öyle ki iddialara göre Omar, hem El-Kaide, hem de DAEŞ, hem de Hizbullah destekçisiymiş…

Cumhuriyetçiler İran’ı bombalamak isterse Omar Hizbullahçı, Suriye’ye müdahale etmek isterlerse DAEŞ’çi, Yemen’e saldırmak isterlerse ise El-Kaideci olacak…

Ha unutmadan, Sudan’daki karışıklığı bahane edip, Somali yakınlarına el uzatmak isterlerse elbette Omar bu sefer de El-Şababçı olacak.

Nijerya petrolleri ile ilgili Amerika’nın çıkarlarına uygun olmayan bir durum mu var, Omar hemen Amerikan sosyal medya kullanıcılarının imdadına yetişiecek ve “Boko Haramcı” olarak ilan edilecek.

Oysa Omar, bize göre İsrail’i eleştirmedi bile. Amerikan siyasetinde etkili olan lobilerin paraya ne kadar düşkün olduğunu vurgulamak için, kısmen komik sayılabilecek bir tabir ile “It’s all about Benjamin, baby” dedi.
Yani “Her şey Benjaminler ile alakalı bebeğim” demiş.

Sanki Auschwitz kamplarını övmüş

Benjamin’den kastettiği, Amerikan 100 dolarının üzerinde resmi bulunan, Amerikan devletinin gayr-i resmi kurucusu Benjamin Franklin.

Elbette Amerikalılar buradaki Benjamin ile günümüz İsrail başbakanın Netenyahu’nun ön ismi arasındaki bağlantıyı da görmüş oldular.

Amerika’nın kurucu “babalarından” Benjamin ile şu anki İsrail lideri aynı isimde.

Bu Benjamin ise nedense 100 dolar banknotlarının üzerinden yüzyıllardır ablak ablak bakar insanlığa.

Bize ise ilkokul sıralarında onun sadece paratoneri keşfeden tonton bir amca olarak anlatmışlardı.

Elbette onun Amerikan derin devletinin ilk “founding father” yani “kurucu babası” olduğundan hatta Maryland Mason locasına kayıtlı “Büyük üstad”lardan olduğunu anlatmadılar hiçbirimize.

Bu arada meraklısına not, bizdeki CHP’nin “kurucu meclis, kurucu irade” laflarını nereden ithal ettiklerini de görelim, Amerikan siyasi tarihinindeki “founding fathers” tabirinden…

İlhan Omar ise lobilerin siyaseti “para vererek” nasıl etkilediği anlatmak için “Benjamin”den bahsederek, bu kadar basit bir cümle ile tweet atmış.

Oysa şu an kadıncağızın maruz kaldığı muameleye bakarsanız sanki Auschwitz kamplarını övmüş.

İsrail’i bırakın eleştirmeyi, bahsetmemiş bile.

Ama bu tweet’i bile anti-semitik bulanlar, bırakın Cumhuriyetçileri, sözüm ona “Demokratların” yönettiği Amerikan medyası.

Baskılar sonucu tweet siliniyor.
Bir de kazara ile Omar, İsrail’in Filistin halkından gasp ettiği topraklardan bahsetse idi ne olurdu, insan merak ediyor.

Amerikan’nın sade vatandaşı artık gerçekleri görmeye başlıyor, Amerika’da Cumhuriyetçi veya Demokrat fark etmiyor. Her şey serbest, İsrail’e en ufakcıcık dokunmamak kaydıyla.

İlhan Omar, bırakın başörtüsünü, çarşafla bile Temsilciler Meclisi’ne girebilirdi, bu normal karşılanırdı, eğer İsrail’e “dokunmasaydı”.

Dokunmadı bile oysa ki, Amerikan 100 doları üzerinde ki “Benjamin Franklin” üzerinden ufak bir espri yaptı sadece. Dünyanın en güçlü lobisi olan, “uçan kuşu bile anti-semitik ilan etme” çeteleri ellerindeki muazzam medya gücü ile saldırmaya başladı, bakalım daha neler olacak.

Şurası gerçek ki, Amerika’da seçmenler artık bir üçüncü yol aramak istiyorlar, gerçekten tarafsız bir medyamız olabilir mi bunu sorgulamak istiyorlar. Bu kadar “ufacıcık” bir tweete bile tahammül edemeyen bu müesses nizam, aslında bu vesile ile kendi ayaklarına sıkıyor farkında bile değiller.

Yakın bir gelecekte, kaçınılmaz olarak Amerikan gençliği uyanıp, İsrail’e verilen bu şartsız desteği sorgulamaya başlayacak, bu kesin.

İnşaallah o zamana kadar bizim “ekşimiş” sözlük platformlarımız da kendilerini “detoks” etmeyi başarır da, ülkemizin güvenlik politikalarına bile İsrail destekçisi lobilerinin nasıl yön vermek istediklerini anlarlar.

Mazbata şovlarından ülkemiz fırsat bulsaydı, Doğu Akdeniz’de yaşadığımız, ve bizim için çok tehlikeli olan kuşatmadan bahsedebilirdik, ama ne hacet!

Hiç olmazsa, Somali asıllı bir Amerikan vatandaşı surda ufacık bir delik açmayı başarabildi, buna da şükür. 