Sanayi devriminden bu yana ne kadar zaman geçti ve bu sahada neler başarabildik? Bu suâlin cevabı, Türkiye için mutlu edici değil. Türkiye’nin son yıllardaki savunma teknolojileri hususundaki başarıları elbette takdire şayandır ama ne yazık ki, kendi teknolojimizi üretirken de başkalarına bağımlıyız.
Hâlâ mikroçip ve motor üret(eb)ilen bir ülke değiliz. Bu bahis açılınca bazıları dudak bükerek ‘illa üretmek şart mı’ diyor. Elbette şart. Çünkü Türkiye sıradan ve köksüz bir devlet değil. Söyleyin Allah’ın aşkına bizden daha köklü, mazisi bizim kadar berrak kaç ülke var?
Kendi memleketini küçümseyenler bilmelidirler ki sadece etrafımızdaki Müslümanların değil, bütün Müslümanların ve insanlığın bize bakışı ve beklentisi çok büyük.
İşte bu mesuliyetimizi büyütüyor. Kaldı ki, kimsenin beklentisi olmasa da bize yakışan budur!
Mükellefiyetlerimizi zamanında yerine getirmezsek, tarih affetmez, tarih affetse ecdat affetmez. Ecdat affetse insanlık affetmez, insanlık affetse Allah-ü Teâlâ Hazretleri affetmez.
Çin ve ABD arasında gözüken ancak, Avrupa’yı, Türkiye’yi, İran’ı da içine alan bu teknoloji savaşı ya da ambargosu, arsız Trump’ın para hırsına bağlanıp geçilecek bir durum değil…
İnternete bağlı araç ve gereçler sadece bizi bağımlı kılmıyor, aynı zamanda irademizi ipotek altına alıyor, mahremimize tecavüz ediyor, geleceğimizi işgal ediyor. Ne devlet, ne millet, ne aileler, ne de şahıslar güvende değil artık.
Herkesin ağzında sakız ve klavyesinde vazgeçilmez olan Google’dan evvel ya da aynı zamanlarda yola çıkmış aramamotoru.com’u kurmuş biri olarak elbette herkese sitem etme hakkımı bu savaş sebebiyle yapmak ve tarihe not düşmek isterim.
Yıl 1998. Zaman Altavista ve Yahoo gibi beceriksiz arama motorları devri. Bunlardan daha iyisini yapmak için yola koyulduk ve mezkûr domainin yazılımını yaptık. Üstelik adı geçen zamanın şirketlerinden çok başarılı neticeler elde ettik. Daha iyisini yapmak gibi bir fikrimiz vardı ve başardık da!
Ancak burası Türkiye!
Fikrin ve emeğin kıymetinin bilinmediği memleket burası!
Yani körler ve sağırlar ülkesi!
Henüz Google’ı bile duymamışız. Öyle bir yazılım yaptık ki, dünyanın tüm domainlerinde yapılan her işlem en geç bir dakikada işliyor ve aramalarda gösteriyor. Algoritması bugüne göre basit ise de 20 yıl evveline göre son derece güçlü…
Microsoft’un hotmail’i var ve henüz gmail çıkmamış bile. Benzer bir servisi de aktif etmişiz.
Gelin görün ki, bunu büyütmek için sermayemiz yetersiz. Büyük sunucular, güçlü trafik ve insanlara ihtiyacımız var.
Bazılarınız hatırlayacaktır, o tarihte Yeni Şafak, Milli Gazete, Vakit gibi gazetelerin köşe yazarlarının -Akif Emre merhum hariç- tamamına yakınında ve başka mecralarda bizim eposta adresimiz kullanılıyor. Daha bu gazetelerin siteleri bile yok. Bırakın bunları, sadece 3 haber sitesi var memleketimizde…
İşi büyütmemiz lazım ama sermaye yetersiz. Aklı başında olduğunu düşündüğümüz holdinglerin kapılarını çaldık. “1 milyon dolar koyun ortak olalım, 5 yıl sabrederseniz milyar dolarlarımız olur” dedik. Gülüp geçtiler. 75 bin dolar teklif ederek güya bize iltifat etmeye kalkışmıştı biri.
O gün anladık ki, doğru işi, doğru yerde, doğru zamanda yapmak şart.
İşimiz ve zamanımız doğruydu ama bulunduğumuz yer doğru değildi.
Bugün google’ın servislerinin pek çoğunu planlamıştık. Ama olmadı, yapmamıza izin vermediler.
2000 yılında müzik.com domainimiz müzayedede satışa çıkarıldı. 250 bin dolara anlaştık ama o gece hacklendi. Polise gittik yardım için, o da ne, domain de neymiş, hack mi…?
Muzik.com adresi çalanlara da yar olmadı. Amerikalı avukatlar kurtarmak için 20 bin dolar istedi ama paramız yoktu.
Bütün bunları neden anlattığımı aslında siz de biliyorsunuz.
Nüfusunun yüzde 60’ı genç ve üretken olan bir ülkede hâlâ çaplı projeler çıkmıyor. Çünkü hem zamanı, hem bilgiyi çok hoyratça harcıyoruz. TÜBİTAK, KOSGEB muhtemelen bu alanda azımsanmayacak destekler sağlıyor. Peki, neticesi nedir?
Elde var sıfır!
O vakit soralım Sayıştay ne iş yapar?
Neden bizden proje ve ürün çıkmaz?
Çok mu beceriksiziz?
Neyimiz eksik?
Galiba çok tembeliz,
Bizden olanı aşağılıyoruz,
Geleceği okumayı beceremiyoruz,
Bu işleri kellerine merhem süremeyen bazı bürokratlarla çözmeye kalkıyoruz,
Devletin bu sahadaki ufku yetersiz,
Kolaycı sermaye faizi, inşaatı, yabancılara distribütörlük yapmayı daha çok seviyor.
Hepsi veya bazılarını kabul etseniz de netice değişmiyor. Başarmanın değil kolayın peşindeyiz!
On yılda yüz kat büyüyen, büyücü Apple’ı yenen ve bu yüzden ABD’yi tedirgin eden, bunu da “Ben yarının ABD teknolojilerini çaldım, ABD’de bunlar yok bile. ABD’nin önündeyim. Eğer geride olsaydım Trump’ın bana şiddetle saldırmasına gerek olmazdı” diyerek ifşa eden Huawei’den ya da Çin’den neyimiz eksik?
Tekrarlayarak kimseyi yormayalım. Kabiliyetimizi de, eksiğimizi de hepimiz biliyoruz.
İçimizdeki düşmanın toplamı dünyada hiçbir ülkede yoktur. Onlar olduğu müddetçe dışarıdaki düşman bize ne yapabilir ki?
Tarihi, milleti, geleneği ve inancına düşman bunca ahmak ve hain başka nerede yetişebilir ki?
Elbette bunun tarihî, siyasî, iktisadî ve başkaca sebepleri var.
Üniversitelerimiz başta olmak üzere batıya körü körüne intisap etmiş, yeniliğe kapalı, iyiye düşman, üretmeyen, üreteni engelleyen, zehir gibi çocukları budayıp körelten bir sisteme, makamından başka bir şey düşünmeyen bürokrasi, ideolojik saplantılarla kendini kahreden yapılar, batıya öykünmeyi gelişmişlik ve medeniyet sanan hokkabazlara gel de derdini anlat!
Netice-i kelam yapılacak şey belli. Yani ruhumuza, özüne dönmesini telkin! Zor ama imkânsız değil!
Ne pahasına olursa olsun başarmak zorundayız.
Mikroçipi de, motoru da, arama motorunu da, sosyal medya uygulamalarını da yapmaya mecburuz.
Bu vesileyle belirtelim ki, Rusya kendi güvenliği için kendi internetini kurmaya başladı bile. Ankara uyumamalı ve kendi internetimizi kurmalıyız. Bu savaşı da kaybedersek, ardımızdan ağlayanımız bile olmaz!