Bankanın gölgesinde durmanın cezası

Bize hep şu nasihat edilirdi, “Bankalar gibi haram işlenen mekânlara girmeyin. Girmek zorunda kalırsanız, helaya girer gibi sol ayağınızla girip, sağ ayağınızla çıkın. O mekânda ruhunuz kabz olunacak olursa bedeniniz dışarıya düşsün…”

Nereden nereye değil mi?

Artık bankasız hiçbir işlem yap(a)mıyoruz. Mazeretimizden bol bir şey de yok.

Biz haramlara daldıkça, meşru alternatifler üretmek yerine, gayrimeşruları meşrulaştırmaya gayret ettikçe başımıza taş yağsa haktır.

TATLI TOKAT

83 veya 84 yılıydı. Konya İmam Hatip Lisesinde talebeydim. Bir arkadaşla bir pazar günü … bankasının önünde buluşmak üzere sözleştik.

Arkadaşımdan önce gelmiş ve bankanın gölgesinde beklemekteydim.

Yolun karşısından geçmekte olan yaşlı, muhtemel Osmanlı bakiyesi, beyaz sakallı bir amca bana eliyle işaret ederek yanına çağırdı. Yaklaşınca aramızda şu konuşma cereyan etti.

– Evladım ne bekliyorsun?

– Arkadaşımı

– Buranın neresi olduğunu biliyor musun?

– ‘… bankası’

– Sen talebe misin, çırak mı?

‘İmam Hatip’te talebeyim’ deyince, yüzüme hafifçe bir sevgi tokadı attı. Sonra da yanağımdan çekerek “güzel yavrum, kastım seni incitmek değil, kulağına küpe olsun, sende bir hatıra, iz bıraksın istedim. Zira hem İmam Hatip mektebinde okuyor, hem de haram bir işle iştigal eden bankanın gölgesinde bekliyorsun. Güzel evladım, bir bankanın gölgesinde durmak bile insana günah olarak yeter. Burada köşede bekle, oraya doğru bak, arkadaşın gelince yanına çağır” dedi ve alnımdan öperek, hakkımı helâl etmemi istedi.

‘Ne demek dedeciğim’ demeye kalmadan aynını tekrarladı. “Aman evladım, faizden, haramdan uzak dur, uzak dur. Haram ateştir, haram ateştir…”

Sonra da mahcup bir ses tonuyla “helâl ettin değil mi?” diye sordu. Elini öptüm ve “elbette dedeciğim elbette” dedim.

Ne daha önce, ne de bir daha hiç görmediğim bir ihtiyardı o. Hayatımın en güzel, en tatlı tokadını atıyor, hediye olarak da dersini verip kayboluyordu.

‘O HELÂYA GİRİLMEZ…’

Akrabalarımdan bir çocuk/genç 1980 yılında devletin Piyango biletinden alır. Kendisine en büyük çeyrek ikramiye çıkar. Durumdan yani daha ortaokul 2. sınıf talebesi olan oğlunun yediği herzeden haberdar olan baba, soluğu Dereli Mustafa Efendi namıyla bilinen Mustafa Parlaktürk hocaefendinin yanında alır.

– Hocam bunun haram olduğunu biliyorum. Parayı alıp da fakirlere versek olur mu?’

– Hayır!

– Peki, alıp hayır işlerinde kullansak, mesela su hayrı yapsak?

– Hayır, o sudan Mü’min içemez!

– Dağa-taşa su hayratı yapsak hayvanlar istifade etse?

– Hayır, ondan içen hayvanların eti yenmez! cevabının üstüne, hoca efendi ekler, “helâ bile yapsan bir Müslüman oraya girip abdestini bozamaz!” Bunun üzerine amcam bileti yırtıp çöpe atar.

Bu hadiselere bugünden bakınca, özellikle de artık bankalardan çıkmayan Müslümanları hatırlayınca, yaşamakta olduğuma inanamıyorum. Ya o insanların dini farklıydı, yahut da bugünkülerin… Bir de faize farklı kılıflar giydirip, adım adım meşrulaşmasına izin veren günümüz âlimlerini gördükçe, küçük dilinizi yutuyorsunuz.

Çocukluğumu geçirdiğim dağ köyünde, o günlerde bir köylüye “banka nedir” desek, yüzde 95’i asla bilemezdi. Ama bugün kredi borcu olmayan, cebinde çiftçi kartı/kredi kartı bulunmayan pek kimse kalmamış aynı köyde…

Bugün ben, kiramı elden ödeyemiyorum. Birileri bankadan ödemeye mecbur bırakıyor. İmtihanı bol, sorumluluğu ağır, vebali çok, kısaca zor bir çağdayız.

Bu halden mutsuz pek çok insan olduğundan şüphe yok. Ama pek çoğu bir değişim istiyor mu, bundan da pek emin değiliz.

Fıkhî meselede hiçbir hususta taviz vermeyerek en omurgalı müessese olması gereken Din İşleri Yüksek Kurulu’nun İslam’ı bilmeyen ve hassasiyeti olmayan bürokratlara yol göstermek, meşru usulleri tarif etmek yerine, kaybolan faiz hassasiyetimizi dibe çeken uygulamaya cevaz vermesine şaşmalı mı? Hayır!

Sebebi belli, faiz belası ve diğer haramlar hepimizi ve her yerimizi kuşatmış durumda. Mücadele etmesi gerekenlerin hâli, biz fanilerden farklı değil. Makam, mevki hırsı, gelecek endişesi, mideler ve dolayısıyla hücreleri istila etmiş şüpheliler/haramlar zamanın ağır imtihanlarından. Virüs bir kere girmeye görsün çıkarmak büyük maharet ister. Ne yazık ki o virüs girmiş.

Allah hepimizi ıslah etsin!