Balkanlarda direnmek ve teslimiyet

İnsan bir olayı ya da duyguyu yazarken çok şey öğreniyor. Uzun zamandır yazıyorsan eski yazılarınla yenileri karşılaştırırsın bazen, ne kadar yol aldığını görebilirsin. Bütün bu dönemde öğrendiğim çok şey oldu, ama çoğu zaman dikkat etmeye çalıştığım, yazıya başlarken içimdeki öfkenin boyutu oldu. Eğer bir konu canımı sıkmışsa hemen kaleme almamayı öğrendim. Biraz zaman geçmesi gerekiyor, sıcak kafayla yazmak gerçekleri net olarak görmeyi engelliyor. Şiir öyle değil mesela, bazen öfke ilhamı tetikler ve gelince de oturup yazmazsan uçup gider. Yazdıktan sonra ise demlenmeye bırakırsın çay gibi. Bir süre sonra okursun, tadı hâlâ güzelse olmuştur o. Öfke öyle bir şey ki ya onunla direnirsin ya da teslim olursun.

Direnmek ve teslimiyet iki zıt kelime. İçimde bir öfke yumağı belirdi ve tam da bunun ortasında Mehmed Arif kardeşim, “Direniş ve teslimiyet, birbirine her ne kadar zıt gibi dursalar da hayata bu çift camlı gözlükten bakınca her şey yerli yerine oturuyor, olumsuz toplumsal olaylarda ve negatif hayat şartlarında şairin duruşu direniştir. Direniş ve teslimiyetle insanın dirilişi mümkündür” dedi. Güzel söyledi, dertlendik çünkü, dertleşmek başka bir şey. Biz geçen günlerde aynı konuda yüreği vatan için atan ne kadar insan varsa, bayrağı namus bilen, bu uğurda elinden küçücük bir şey de olsa yapmaya çalışanlar, Makedonya’da yaşayıp burada varlığını, kültürünü, dinini ve inancını herkes gibi rahat yaşatmaya çalışanlar olarak bir konuda aynı zaman diliminde topluca “dertlendik”.

Kendini bilmez biri Kalkandelen şehrinde belli ki önceden kurgulanmış, hazırlanmış, kamera kaydını da hazırlamış bir görüntüyle sosyal medyada gündeme oturdu. Biliyordu ki bizim öfkemiz onu gündem edecek. Yenilir yutulur bir şey de değildi. Her ne kadar soğukkanlı olmaya çalışsam da o görüntünün üstüne yazdıklarını hatırlayınca soğumuyor kanım. Provokasyon evet. Kollarını açmış bizi karşılıyordu provokasyon. Açık ve net, hepimiz onun bir provokasyon olduğunu biliyorduk. Sinir sistemimiz ve bazı hücrelerimizle içimizde bir savaş başladı; ya direneceğiz ya teslim olacağız ona.

Çok tanıdık bir olay, özellikle Balkanlar için. Burada yaşayanlar bu gibi olaylara çok önceden alışkın, bu ve buna benzer tahrikler kanlı savaşların başlangıcı olmuştur hep. Bu haftaki yazımla ben o provokasyon olayını gündeme taşımaya hiç niyetli değilim. Amacım bu gibi tahrik edici olaylar karşısında nasıl hareket edeceğimizdir. Bize yakışan neyse öyle hareket edeceğiz.

Olay “bayrak” olayı. Çok kritik bir dönemden geçiyoruz, ister iç siyasette ister dış siyasette, tam da böyle bir dönemde biri kalkıp terk edilmiş, kimsenin yaşamadığı bir evin kapısına Türk Bayrağı asmış, hem de herkesin kolayca ulaşabileceği bir yükseklikte. Evin önünde de çöp konteyneri var, bayrağı oradan çekip çöpe atıyor, tam da o esnada biri güya uzaktan bunu kameraya çekiyor, ertesi günü de bunu sosyal medyada paylaşıp  “Birleşmiş Arnavutluk topraklarından Türk-Osmanlı artıklarını temizlemeye devam ediyoruz” diyor. Birkaç saat sonra da Makedonya Cumhuriyeti bayrağının yakıldığı resimler paylaşıyor, “Slav-Bulgarları da temizlemeye devam ediyoruz” diyor. Etrafıma bakıyorum, iş yerimde olsun, komşular olsun, arkadaşlar olsun, hepimiz farklı farklı milletlerdeniz, Arnavut, Türk, Makedon. Bu olay karşısında biz Türkler elbette ki öfkeleniyoruz, ayrıca böyle bir provokasyon başta Arnavutların işine gelmez onu da biliyoruz. Onlar da daha refah bir hayat istiyor, bir karışıklık işlerine gelmez şu noktada. Makedonya çift dil yasa tasarısı oy birliğiyle kabul edildi ancak resmi gazetede yayınlanması için Cumhurbaşkanın imzası gerekiyor, o imza atılmadı ve şimdi farklı bir yol aranıyor. Ayrıca ülke olarak isim sorunumuz da var, sınırımızdaki komşularla iyi bir tablomuz olması gerekiyor. İsim sorununa odaklanmış yeni bir hükümet var karşımızda, birileri “bu işi çözün tüm kapıları açalım” diyor, diğer taraftan birileri milliyetçiliği kullanarak küçük küçük olaylarla gündemi değiştirmeye çalışıyor. Ayrıca Türkiye’nin, Balkanlardan FETÖ’nün temizlenmesi girişimleri de var. Daha bu gün Kosova’da, MİT’in Kosova istihbaratıyla etkin işbirliği içinde gerçekleştirdiği operasyonla Türkiye’de aranan FETÖ/PDY’nin 6 üst düzey mensubu yakalandı haberi geldi. Bu sadece başlangıç, devamı gelecektir bunun.

Tam bu esnada bayrak olayıyla sosyal medyada gündeme gelen kişi de Erdoğan’a hakaret ediyor. Hiçbir şey tesadüf olmayacak kadar açık ve net. Son çırpınışları onları saldırganlaştırıyor. Geçenlerde Sırp bir diplomatın yasa dışı yollarla Kosova’ya girdiği ve tutuklandığı haberini okumuştum, bu olay Sırbistan ve Kosova arasında gerginliğe neden olmuştu, aslında her iki ülke de barıştan yana olduklarını vurguluyorlardı. Diğer yandan Makedonya’nın tutuklanan eski İçişleri Bakanı bir anda cezaevinde açlık grevine başlıyor. İngiltere’de yaşanan Rus diplomatın zehirlenmesi krizinden sonra tepki olarak birçok ülke elçiliklerdeki Rus diplomatlarını sınır dışı etmişti, geçenlerde Makedonya hükümeti de bu tepkiyi vererek sınır dışı etme kararı aldı. Bu olay karşısında tepki olarak zarar görür müyüz bilemem ama Rus Büyükelçiliğinden yapılan açıklamada bu kararın iyi olmadığı haberi geldi. Bu ve buna benzer olayların yaşandığı şu dönemde bu ülkede birileri belli ki rahatlığı istemiyor. Şu noktada önemli olan halkın ne istediğidir. İnsanoğlu etten ve kemikten ibaret değil; duyguları, sinirleri olan bir varlık. Aklıselim nasıl olmalı, bizler nasıl hareket edip bütün bu krizlerin çözülmesine yardım edebiliriz diye düşünüyor insan.

Aslında herkes çok yorgun, herkes savaşlardan bunalmış, ekonomik kriz içinde yıllardır boğuşan halk artık her şeye razı olup sadece rahat bir hayat istiyor. Gençlerin çoğu batı ülkelerine göç edip kurtulmaya çalışıyor. Gençlerini ihmal eden ülkeler bilirler ki bu en çok kendilerine zarar verir. Tüm bunların üstüne gençlerin delikanlılığı üzerinden onları tahrik edenler bayrak krizleri çıkararak kendilerine prim yapmaya çalışıyor.

Öfkeye direnmek tek başına yetmez biliyoruz, bu ülkede bu gibi olaylarla gençleri ateşe de atamayız. Elhamdülillah bütün Türk kurumları bu olay karşısında gereken açıklamayı yaptı. En belirgin cümle de “provokasyona gelmeyin” oldu. Karşı taraf durmayacak, daha da çamurlaşacaktır biliyoruz. Gençler ise farklı bir şey yaptı, aynı evin kapısına hem Türk hem de Arnavut bayrağını astı. Fitne ve fesat tohumlarına karşılık bayraklarla cevap verdi. Geçenlerde buna benzer olaylar Kosova’da da olmuştu. Biliyoruz ki son çırpınışlar bunlar, barışa ve insanlığa teslim olup öfkemize direnerek belki de dirilişimize uyanacağız. Kuyruk acısı olanlar kendi öfkelerinde boğulup gidecekler, bu topraklara huzur ancak ve ancak el birliğiyle gelir. Tedbiri elden bırakmayalım yeter ki, aman ha gözümüzü açık tutalım. Buraları farklıdır işte, çok kültürlü çok milletli der renkliliğine kanar özünü unutursun ya da özüne tutunarak bütün bu “çoklar” içinde var olmaya devam edersin.