Uğur’un babasını tanıyordum. Üsküdar’da yaşayan bir manavdı. Aydın abi. Aydın Kantar. Aslında Uğur’un babası olduğunu her gün önünden geçtiğim ve ara sıra alışveriş yaptığım manavın bir süredir neden kapalı olduğunu sorunca öğrenmiştim. Tek oğluydu Uğur. Henüz 20’sindeydi. 2011 yılında vatani görevini yaptığı Lefkoşe’de komutanının verdiği ‘disko’ cezasını çekerken kendisi gibi asker olan iki gardiyanın ağır işkenceleri sonucunda hayatını kaybetmişti. Uğur Kantar, bu ülkenin unutulan -evet maalesef unutulan- tarifsiz acılarındandır. Babası Aydın abiyi çok sonra gördüğümde çökmüştü. Biricik oğlunu, 80 gün süren yaşam savaşından sonra toprağa koyan bir babaydı artık. O çökmesin de kim çöksündü.
Geçtiğimiz hafta Safranbolu Jandarma Eğitim Alayı’nda usta ve acemi askerler arasında çıkan kavga haberini okurken aklıma bir anda Aydın abi geldi. Onun yüzündeki keder çöktü üzerime. Safranbolu’daki kavgada biri ağır 10 asker yaralanmıştı. Asker kavgasında bir ağır yaralı asker! Uğur…
Safranbolu’daki asker kavgasını bu yazıya konu etmek için hem çok acı gerçeklerimiz hem de yaşanmaya devam eden bir takım garip uygulamalar var elimizde. Bu yüzden de basit bir asker kavgası olarak kestirip atmamak, geçiştirmemek gerekiyor. En başta, kahraman ordumuz Suriye topraklarında tarihimizin en önemli operasyonlarından birine imza atarken “ne gerek var böyle bir yazıya” eleştirisini yaparak başlamayalım işe. 15 Temmuz’da önünde durduğu tankların şimdi olması gereken yerinde yani arkasında olan bu milletin erkek nüfusunun yakinen bildiği, yaşadığı ama hiç konuşulmayan bir mesele bu.
Safranbolu’daki kavgayı Karabük Valisi’nin açıklamasından yola çıkarak aktaralım önce, “İzinden Alay’a alkollü dönen bir askerin acemi erlerle tartışması üzerine…”
İzinden alkollü dönen asker, aynı zamanda “usta asker…” Üç günlük erlerin eğitim gördüğü acemi birliğinin “kadrolusu” o, kışla jargonuyla da gizli paşası! Ordumuzdaki kronik bir sorunun ta kendisi aslında…
Kavgayı anlatan haber cümlesi de kışlada o akşam neler yaşandığını ortaya koyuyor: “Acemi ve üst dönem olmak üzere iki gruba ayrılan toplam 30 asker, tekme tokat birbirine girdi.”
Muhtemelen bu usta asker, alkolün de etkisiyle acemi askerlere yapılan insanlık dışı muamelenin dozunu kaçırmıştır. Tepki görünce de “devreleri” devreye girmiştir. Zaten bilen bilir, ‘devrecilik’ denilen bu yapı garip bir aidiyet duygusu katar askerlere.
Burada ufak bir ayrıntı var. Aslında teknik bir detay… Usta ve acemi asker arasındaki hiyerarşi ile devrecilik-tertipçilik biraz farklıdır. Yine bilen bilir, ‘devrecilik’ usta birliklerinde ve daha çok batı illerindeki kışlalarda uygulanan ve iç hizmet kanununda olmayan bir ‘yönetim’ biçimidir. Tertipçilik-devrecilik, usta askerler arasında olur. Kimi usta askerlerin acemiler üzerinde uygulayabildiği zorbalık ise er eğitim birliklerinin bir gerçeğidir.
Usta asker; komutandan fırça yer acemiyi süründürür, devresine hava olsun diye içtima alır, “koğuş kalk” yapar, nöbete kızar istikamet verir…
Usta asker; bot boyatır, çayını aldırır, bulaşığını kaldırtır, silahını taşıtır ve bol bol “komutanım” çektirir.
Sivilde iki kelam etmeyeceğin ilginç tipler senden 3-4 ay önce askere geldikleri için kraldırlar. Acemiler ise adeta vasıfsız insanlar sürüsü.
Tüm bunlar yasaktır oysa ve hiçbir rütbeli bilmez olanları. Aslında bilirler! Ama belki vukuat istemedikleri için göz yumarlar.
Bir virüstür aslında. Onuruyla oynanan o acemiler askerler var ya… Bilen bilir; o acemiler, 3 ay sonra usta asker oldular mı tüm öfkelerini yine acemilerden çıkarırlar. Bu hep böyledir ve sürer gider. 1980’de askerlik yapanlar da bunu yaşamıştır, 2000’de, 2015’te terhis olanlar da.
Toparlarsak, zaman zaman askerlerin tertipçilik kavgaları haber oluyor ve TSK’daki bu işleyiş gündeme geliyor. Safranbolu’da yaşanan son olayla ilgili haberlerin altındaki yorumlara ve sosyal medyada yazılanlara bakmak yeterli olayın boyutunu anlamak için. Binlerce erkek, askerlik günlerindeki tertipçiliği ve acemi birliklerinde gördükleri kötü muameleleri yazmış.
Bunlar hep yazılıyor yazılmasına da hem unutuluyor hem de bir askeri ya da siyasi yetkili çıkıp çözüm getirmiyor.
2011’de Uğur Kantar’a “disko” denilen ceza koğuşunda işkence yapan Fırat Keser ve Ayhan Aslan müebbet hapse mahkum edildi. İddianameye göre Uğur tuvalet ve su ihtiyacına imkan tanımayan bu iki askerle tartıştığı için işkenceye maruz kaldı. Onlar da Uğur gibi 15 ay üzerine askerlik yapan vatan evlatlarıydı oysa. İşkence yaptıkları Uğur’un terhisine 15 gün vardı ve onlar da günü gelince tezkerelerini alıp evlerine gidecekti. Şimdi işkence ile adam öldürmekten aldıkları ömür boyu hapis cezasını çekiyorlar. Onların babalarını da düşünüyorum. Büyütüp, vatana hizmet için yolladıkları evlatları birer katil oldu. Acı üstüne acı.
15 Temmuz’dan sonra gündeme gelen askeri okullardaki “şok mangaları”nda yapılanlar, dinleyen herkesin kalbine ok gibi saplanmıştı. FETÖ’nün kendinden olmayanlara, kendilerine biat etmeyenlere yaptığı zulümleri öğrendikçe, darbe gecesi sivilleri taramaları ve tanklar ile üzerlerinden geçmelerinin aslında onlar için normal olduğunu gördük.
TSK “disko” denilen ceza uygulamasını daha iki sene önce kaldırdı. Fakat Safranbolu’da görüldüğü gibi askerin kendi iç kuralları bir şekilde devam ediyor. 15 Temmuz sonrası TSK yeniden yapılanırken, gencecik insanları askerden soğutan işleyişler de ortadan kaldırılmalı. Şok mangaları, devrecilik, usta – acemi asker ilişkileri, komutanların 20 yaşındaki gençlere yaklaşımları…
Hepsi ele alınmalı. Bu sosyoloji değiştirilmeli, cinnete, travmaya ve Uğur Kantarcı olayında olduğu gibi vahşete dönüşebilen bu ihmaller ortadan kaldırılmalı.
15 Temmuz akşamı bir kez daha, kadını ile erkeği ile “Her Türk asker doğar” gerçeğini yaşadık. Ancak kimsenin bu duyguyu lekelemeye hakkı yoktur, olmamalıdır.