Amerikan siyasetinden bahsederken sıklıkla kullandığımız bir tabir var, “kumarhanede ‘ev sahibi’ daima kazanır” diye. Niyetimiz, Amerikan siyasetinin aslında “yuları başkalarının elinde olan” bir ticari işletme gibi yönetildiğini vurgulamak. Siz, diplomasi üzerinden hangi mevkide olursa olsun, bir Amerikalı siyasetçi veya bürokrat ile bu “ticari işletme” kuralları üzerinden iletişim kurabilirsiniz ancak bunun dışında bir “diyalog” söz konusu olamaz.
İş İngiltere’ye geldiğinde ise durum tamamen değişiyor. Ticari işletme benzetmesi, 1215’de ki meşhur Magna Carta’dan beri siyasi ilmiklerini belirli bir sistematiğe oturtmuş bu soğuk ada halkı için amiyane kalır. Zira İngiltere’de hep kumarhane değil, “sistem” kazanır, liderler değişse bile.
Bu sistem o kadar grift örülmüştür ki, cidden bu sistemin derin dehlizlerini anlamak için yüzyıllar öncesine, Magna Carta antlaşmalarına, 6 hanımlı 8. Henri’nin krallığı döneminde temelleri atılan, 1. Elizabet döneminde İngiltere’nin yüzyıllar boyu sürecek “özerkliği” ile bütünleşecek Anglikan kilisenin kuruluşuna uzanmak gerek.
CHURCHİLL’İ BİLE HARCAMIŞLARDI
İngiltere siyaseti, siyasileri acımasızca harcar.
Theresa May’i ağlata ağlata gönderdiler.
O da bir şey mi? 2.Dünya savaşından galip çıkan Churchill bile harcanmıştı.
Zira İngiltere’de her daim “sistem” hâkimdir, her zaman “sistem” kazanır, aksi sorgulanamaz, teklif dahi edilemez.
Olur da halkın seçtiği “temsilciler” halkın istekleri doğrultusunda kanun manun yapmasın diye, İngiltere’nin bir anayasası bile yoktur, inanması güç te olsa.
Nev-i şahsına münhasır bir şövalye olan Tony Blair dışında son yıllarda ki İngiliz başbakanlarının çoğunun böyle silik tipler olması tesadüf değildir. Zira İngiliz siyaseti kendi sistemlerine kafa tutacak kimseye zaten “siyaset yapabilme” belgesi vermez.
Daha da tuhafı, İngiliz siyasi partilerin mitinglerine, parti içi yapılanmalara bakın, dıştan bakıldığında aşırı mütevazi bir oluşum görürsünüz.
Mesela İşçi partisinin “il başkanlık” binaları bizim ülkemizdeki muadilleri ile kıyaslanmaz bile.
10 NUMARADA KİMİN OLDUĞU PEK DE ÖNEMLİ DEĞİL
Başbakanın o meşhur 10 numaralı “apartman dairesi” ise, cidden “Başbakanlık” merkezidir.
Elbette bu mütevazı duruş takdire şayan gibi gözükür ama asıl mesele “sisteme” kimsenin yaklaşabilmesinin mümkün olmayışıdır.
Sadece ve sadece derin devletin dediği olur, sistem hep kazanır.
Tüm dünya ve ülkemiz çalkalanırken son 15 yılda, Gordon Brown, David Cameron gibi isimler “liderlik” ettiler İngiltere’ye, isimlerini bile çoktan unuttunuz değil mi?
Şimdilerde ise Boris Johnson gibi renkli bir “kişilik” ile bu siyasi “müsamere” devam edecek.
İngiliz halkı, Avrupa Birliği’ni istemiyor, yapılan referandumda “ayrılma” kararı çıktı.
Halk bu yönde oy kullanmış olabilir de, “sisteme” sordular mı?
Sistem buna izin verir mi?
Elbette vermedi, Tıpkı May gibi, Boris Johnson’da ağlaya ağlaya o koltuktan kalkmak zorunda kalırsa hiç şaşırmayız.
Frankfurtlu “Euro” kalpazanları, İngiltere halkı gibi sisteme karşı en ufak bir başkaldırıda bulanamayan milleti sömürmek varken, bırakırlar mı?
Sembolik olarak Euro para birime katılmazlar ama sistem onları Avrupa’nın finans göbeğine bağlar.
Sembolik olarak kendi “kiliseleri” vardır ama sistem onları diplomasi üzerinden Vatikan’a bağlar.
Semnbolik olarak Schengen vizesinde ayrıdırlar ama işte gel gör ki, referandumda geçse bile Avrupa birliğinden bu “adayı” söküp atamazsınız.
ATANMIŞ LİDER BORİS JOHNSON
Bu yüzden zerre miskal önemi, değeri yoktur Boris Johnson’ın “böyük böyük” dedesi Çorumlu mu, Yozgatlı mı, nereli diye…
Boris Johnson da şu an “atanmış” olarak o “10 numaralı dairede” ikamet edecek.
Belki Trump’a özenip bazı komiklikler yapacak.
Türkiye’ye gelip Boğaz’da şiş kebap masalarından şirin şirin pozlar verecek.
Biz de bütün bu magazin olaylar ile gereksiz yere meşgul olacağız.
Gerçek mânâda İngiliz siyasi aklı, PYD, PKK ve FETÖ konularında ne düşünüyor, asla ser verip sır vermediklerinden anlamayacağız.
MUHATAP SİYASİLER DEĞİL SİSTEM
Zira İngiltere ile “iş yapmak” için “siyasileri” pek de muhatap almak gerekli değil, sistemi muhatap almak lazım.
Sistemin karşısına ise ancak “sistemle” çıkarsanız bir anlamı olur, öyle ya, her şey dengi dengine…
Adamlar, anayasa yapmaya gerek görmemişler, kendilerini dünyanın demokrasi beşiği olarak tanıtırlar.
Yüzbinlerce Afrikalıyı, Hintliyi, Arabı kurşuna dizmişlerdir, gidin o ülkelere şimdi hepsi derinden hâlâ tutku ile İngiltere’ye bağlıdır…
Biz de ise “algı operasyonu” denildiğinde aklımıza twitterda şaklabanlık yapmak gelsin, “takipçi kasmak” gelsin.
Bu yüzden İngiltere ile diplomasi alanında “aşık atmak” için önce sistemlerini anlamak gerekiyor, anayasa olmadan nasıl demokrasi beşiği olunuyormuş, bunu anlayan varsa anlatsın bizlere…
Ve asla Boris Johnson gibi, Trump’a biraderlik yapacak tiplerin “renkli tabloid” kişiliklerine aldanmamak gerekiyor…