Alt emperyal bir güç olarak FETÖ

Türkiye’de farklı kesimden insanlar FETÖ hakkında çeşitli yorumlarıyla öne çıkmaya başladı. Özellikle İlahiyat camiası genel başlığı altında toplayabileceğimiz kişilerin FETÖ konusunu ehl-i sünnet geleneği ya da İslâm’ın klasik tarihinde ortaya çıkan meseleler bağlamında ele aldıklarını söyleyebiliriz. Aynı camiadan saçları kırlaşacak kadar tecrübe sahibi olan bazı yorumcuların Batılı kavramlarla güya arka plan yorumcusu şeklinde kendilerini öne sürdüklerini de görüyoruz. Şahit olduğumuz konuşmaların, konunun anlaşılmasına hizmet etmediğini, bilakis bir karartmaya yol açtığını söyleyebiliriz. Özellikle ilahiyat fakülteleri çevrelerinden yükselen bu seslerin FETÖ’yü izah etmek açısından çok zayıf kaldığı açıkça görülmektedir. Bu bir yönüyle üzüntü verecek bir durum olmakla birlikte neredeyse elli yıllık bir tarihe sahip olan bu örgüt hakkında şimdiye kadar aynı çevrelerden herhangi bir sesin yükselmemiş olması bugünkü zayıflığın sebebini gösterir. İlahiyat fakültelerinin geneli, FETÖ hakkında bir fikir sahibi değildir. Bunların yanı sıra İslâmî camiadan öne çıkmış birçok fikir adamının da FETÖ hakkında bir fikir sahibi olmadığı anlaşılıyor. Bugün nedamet bağlamında dile getirilen sözleri çok anlamlı bulmamalıyız. Çünkü bu cenahtan da FETÖ’nün analizine dair dikkate alınacak fikirlerle karşılaşmamız mümkün görünmüyor. Böylesine olumsuz bir tablonun ortaya çıkmasında bu çevrelerin FETÖ ile yıllar boyunca iç içe olmalarının etkisi ne düzeydedir, bunu bilemiyoruz. Geldiğimiz yer gayet açıktır; FETÖ, vatana, millete, ümmete ve dine ihanet etmiştir fakat bu ihanetin şifreleri hakkında bir fikir yoktur.

FETÖ’nün analiz edilmesinde ortaya çıkan muazzam zaaflar hâlâ örgüt karşısında bir tavır geliştirilememiş olmasından anlaşılmaktadır. Hâlbuki FETÖ, mevcut ortamı çok kıvrak manevralarla değerlendirme konusunda son derece başarılı davranmaktadır. Bugün devlet mekanizması FETÖ konusunda şu veya bu şekilde hızla bir tavır geliştirirken farklı kesimlerin yeni durum karşısında şaşkınlığını üzerinden atamadığı acı bir şekilde görülmektedir. Bu kesimlerin genel manzarasını sadece bir öfke duymak şeklinde tanımlayabiliriz. Oysa FETÖ, en azından 1990’ların başından bu tarafa birçok kez kendini açık etti. Özellikle Gezi kalkışmasından bu tarafa da düşmanlığını alenileştirmekte bir sakınca görmedi. Dershane tartışmalarından sonra FETÖ’nün kendine yeni bir yol haritası belirlediği ve daha önceden kurduğu bağlantılar üzerinden bazı cemaatlerin içine hızla sızdığını sadece bir iddia olarak dile getirmiyoruz. Bugün FETÖ’nün önemli bir darbe yemiş olduğunu kabul etmiş olsak da farklı cemaatlerin içine sızmış olan kripto cemaatçilerin gelecekte ne türden sıkıntıların doğmasına yol açabileceğini görmemiz gerekiyor. Farklı cemaatlerin, kendi bünyelerinde yaşanılan, özellikle 28 Şubat’tan sonraki olağan dışı hadiseleri tekrar tekrar gözden geçirmeleri bir zorunluluktur. Bu çerçevede onların Gezi kalkışmasından sonra kendi cemaatlerinin iç dengelerinde meydana gelen değişimleri farklı bir gözle ele almaları gerekir. Çünkü FETÖ, örgütlü ve ajandalı bir şekilde hareket ettiği için farklı cemaatleri hareketsiz hâle getirme gücüne sahiptir.

FETÖ’nün en azından 1970’lerin başından itibaren dinimizin temel kaynakları üzerinde yaptığı tahrifat kadar önemli olan husus kendine intisap eden kişileri toplumun diğer kesimlerinden yalıtmasıdır. Yıllar boyunca cemaat üyeleri farklı toplum kesimleri ile herhangi bir şekilde temas kurmamıştır. Bunun sonucu olarak sadece kendilerinin var olduğu bir dünyada yetişen nesiller, farklı toplum kesimlerini ötekileştirme işinde zorlanmamıştır. Toplumun farklı kesimlerinden yalıtılmış kişilerin sun’î bir ortamda, adeta bir fanus içerisinde kendine mahsus bir gündemle varlığını sürdürmesi ötekileştirdikleri karşısında mutlak bir yabancılaşmaya yol açtı. Bu durumun düşmanlık şeklindeki tezahürleri yadırganmamalıdır. Bugün FETÖ’nün, bütün toplum kesimleri tarafından görülen bu düşmanlık gösterileri karşısında öfkelenmenin fazla bir anlamı kalmadı. Artık temel mesele örgütün bundan sonraki muhtemel adımlarını öngörebilmektir.

FETÖ hızla yurt dışına çıkmaktadır. Bu durumun çok önemsenmesi gerekiyor. Cemaatin adımları bu zamana kadar takip edilmedi ve dinî bir cemaat olarak bilinen bu grup FETÖ olarak karşımıza çıktı. Bu sayfalarda yazmış olduğumuz makalelerde FETÖ’nün yurt dışına çıkma sürecini farklı açılardan ele almaya çalıştık. FETÖ, yeni emperyalist dönemin en önemli araçlarından biridir. Bu yapı, Türk ve İslâm dünyası karşısında bir alt emperyal güç olarak kurgulanmıştır. Eğer Türkiye’yi ele geçirme sürecinde başarıya ulaşmış olsalardı coğrafyamız adına bütün ümitlerimiz suya düşecekti, bu alt emperyal güç Batı adına ülkemizi ve bütün coğrafyamızı yönetme gücüne ulaşmış olacaktı. Ne yazık ki bu tehlike tam olarak bertaraf edilmedi. Onların yurt dışına çıkışlarının önceden hesap edilmiş bir gelişme olma ihtimali ürkütücüdür. Çünkü Batı emperyalizmi coğrafyamıza yönelik yeni ve çok yönlü bir saldırı içindedir. Bu da bir sır değildir.

FETÖ’nün 1990’lı yıllardan sonraki bağlantıları onları küresel bir güç hâline getirdi. FETÖ ve onun başı olan kişinin çalışmaları cemaat üyelerinin İslâm milletleriyle alakasını koparmıştı. Özellikle Arap, Kürt ve Şia (Türk ve Fars unsurlar) karşısında takınılan olumsuz tutumlarıyla saydığımız milletlere karşı düşmanlık göstermekte ileri bir seviyeye gelmişlerdi. Son yıllarda Türkiye’ye karşı gösterdikleri tutumla Türkiye’ye ve Türklere karşı da düşmanlık göstererek Türklükle olan bağlantılarını da kopardılar. Artık FETÖ, vatanı ve milleti olmayan bir topluluktur. Aidiyetleri kalmamıştır. İslâmiyet ile olan alakaları da tahrif edilmiş bir din algısı üzerinden kurgulandığı için her türlü kimliğe bürünmeleri zor olmayacaktır. Muhtemel gelişmelerle dördüncü emperyalist dönemin en önemli aracı olarak kısa bir zaman içinde bize ait değerlerle irtibatları tamamen biteceği için düşman bir kimlik dahi inşa edilecektir. Bizim bu gelişmeyi durdurmamız çok zordur. Asıl olarak dikkatimizi kendi coğrafyamızdan sürekli olarak yeni adamlar devşirmelerini önlemeye yöneltmeliyiz. FETÖ’nün mevcut kadrolarında sınırlı düzeyde bir çözülme yaşanabilir, bunu imkânsız görmemek lazım fakat asıl olarak onların insan devşirme kanallarını ortadan kaldırmak daha anlamlıdır.