Alman silgisi!

Çok partili sisteme geçilmesiyle tek başına iktidara gelen Demokrat Parti, Adnan Menderes önderliğinde Türkiye’nin geri kalmışlığına, biçareliğine ve yoksulluğuna dur diyecek icraatlar gerçekleştirmişti. Arapçası 18 yıl boyunca CHP tarafından yasaklanan Ezân-ı Muhammedî’yi aslına döndürerek Müslüman Anadolu halkı ile devlet arasındaki o büyük kırgınlığı gideren Demokratlar, diğer yandan da tarımda traktörün kullanılmasını sağlayıp, ekim alanlarını genişletmişti. Ülke nüfusunun yarısından fazlasını oluşturan çiftçi rahat bir nefes almıştı. Halkın refah seviyesinin yükselmesi, Demokrat Parti’ye olan güveni daha da artırmıştı.

Bu güven ve memnuniyet 2 Mayıs 1954’te yapılan seçimlere fazlasıyla yansımış ve sandıktan kırılamaz bir rekor çıkmıştı. Demokrat Parti, oyların yüzde 58’ini alarak 490 milletvekili ile yeniden iktidardı. Henüz 30 yıllık bir ülke olan ve II. Cihan Harbi’nin ağır sonuçlarının ardından gelişen dünyanın bir hayli gerisinde kalan Türkiye’de kalkınma adına hayaller kuruluyordu artık.

Genç mühendis, tam da bugünlerde gitmişti askere. İstanbul Teknik Üniversitesi Makine Fakültesi’nden 1948 yılında mezun olmuştu. Çok parlak bir öğrenciydi. Parmakla gösteriliyordu. Mezuniyetten sonra hemen başlayan öğretim üyeliğinde de hocaları tarafından el üstünde tutulmuştu. İTÜ’nün ‘Motorlar Kürsüsü’nde dönemin önemli profesörleri ile birlikte motor dersi vermişti.

Motor düzeneği üzerine yaptığı kendine has araştırmaları, elde ettiği sonuçlar, parlak zekâsı ve idealleri ile sınırları zorlayan biriydi o. Nihayet 1951 yılında üniversite tarafından doktorasını yapması için Almanya’ya gönderilmişti.
Deutz AG motor fabrikasına davet edilmişti önce, sonra da Alman Ordusu için araştırma yapan DVL’de Prof. Dr. Schmidt ile çalışmalar yaparak doktorasını da vermişti. 1953’te doçentlik sınavını vermek üzere Türkiye’ye dönerek 1954’te, henüz 27 yaşındayken İTÜ’de doçent olmuştu. 2 Mayıs’ta yapılan ve Demokrat Parti’nin tarihi zaferi ile sonuçlanan seçimlerin ardından da askerlik görevini yapmak için İstanbul’daki birliğine teslim olmuştu. 16 ay sürecek olan askerlik hizmeti için İstihkâm Bölüğü’nde görevlendirilmişti. Genç mühendis, aynı zamanda artık bir teğmendi. Makinaların bakım ve tamiratları kısmında görevliydi. Hayallerini ve idealleri sivilde bırakmamıştı. Bırakamazdı da.

Her yıl Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Amerikan ordusundan istediği teçhizatın listesini hazırlamakla vazifelendirilmişti. O liste Amerikan ordusu yardım heyetinin dikkatini çekmişti. Bir Amerikalı Albay, TSK yetkilileri ile görüşüp bu listeyi hazırlayan kişiyle görüşmek istediğini bildirdi. Okul Komutanı da Albayı alıp Teğmen Necmettin Erbakan’ın yanına getirdi. Pentagon Subayı, “Siz bugüne kadar Amerika’dan yardım olarak; gizleme ağı, arpacık muhafazası, kürek ve kazma sapı gibi malzemeleri isterken bu sene iş makinalarının yedek parçalarının üretimi için torna tezgâhları istemişsiniz. Nasıl olurda bu tezgâhları talep edersiniz” şeklinde biraz da çıkıştı. Teğmen Erbakan, Amerikan ordusu kuruluş talimatnamesini açtı hemen ve “Bizim yaptığımız askeri görevi yapan Amerika’daki aynı birliklerde bu tezgâhlar var. Bizde niçin olmasın” diye karşılık verdi. Türkiye’nin kısa süre önce NATO’ya üye olduğunu da hatırlattı. Pentagon Subayı söyleyecek söz bulamadı ve o tezgâhlar ABD’den geldi. Kazma sapını Amerika’dan isteyecek kadar geri kalmışlığı yaşayan Türkiye, makine mühendisi Erbakan’ın girişimi ile TSK’da bile olsa yedek parça üretmeye başlamıştı artık.

Necmettin Erbakan, terhis olunca hayalleri ve büyük ideallerini de yanına alarak tekrar üniversiteye döndü. Askerde bulunduğu birliğe torna tezgâhları kurduran Erbakan’ın uzmanlık alanı motordu ve Almanya’da elde ettiği birikimi ülkesine taşıması gerekiyordu. 1956’da ilk yerli motoru üretecek olan Gümüş Motor’u kurdu. Genel Müdür Necmettin Erbakan’dı. Şirket, tarımda ve teknelerde kullanılacak küçük motorları memleketimizde ilk kez üretmeye başlamıştı. Daha sonra 1964 yılında özelleştirme ile şirketin yönetimi Pancar Kooperatiflerine ve Şeker Fabrikalarına geçerken adı da Pancar Motor oldu. Pancar Motor tam 56 yıl faaliyet gösterdi. Çiftçinin ve sanayicinin eli ayağı, gücü dermanı oldu. Henüz su gitmeyen yerleşim yerlerinde ve çeşmelerinden günlerce tek damla düşmeyen İstanbul’da açılan kuyularından çıkan suları Gümüş Motor’un ürettiği pompalar yeryüzüne çıkarırdı. 1965’te profesör olan ve siyasete atılan Erbakan, yerli ve milli sanayide adeta motor vazifesi görmeye başlamıştı. 1975’te Başbakan Yardımcısı iken kuruluşuna öncülük ettiği Türkiye’nin ilk traktör ve dizel motor üreticisi TÜMOSAN’ın şimdilerde yerli tank projesi Altay’a dizel motor geliştiriyor olması da o büyük hayali bir parçası zaten.

Türkiye’nin 2002’den sonra başlattığı yerli ve milli üretim hamlesinde de Erbakan’ın izleri var. Zaman, şartlar ve imkanlar ne getirirse getirsin, en olmaz denilen anda taşın altına elini koyan biri çıkıyor. Ve sonra büyük bir potansiyel olduğu gerçeği de kendini gösteriyor. Türkiye’nin böyle bir kaderi var. Bugün göklere dikerek iç ve dış düşmanlara korku saldığımız Bayraktar İHA’ları bütün bu hikayelerden bağımsız düşünemeyiz mesela.

Düşünemeyiz, çünkü Bayraktar ailesinin gökyüzüne attığı imzanın sahibi olan Özdemir Bayraktar aynı zamanda İTÜ Makine Mühendisliği’nden Necmettin Erbakan’ın öğrencisi oluyor. Düşünemeyiz, çünkü bu büyük ideali Erbakan’ın siyasetteki öğrencisi Recep Tayyip Erdoğan’ın iradesi destekliyor. Yerli ve milli sanayi için, yerli ve milli duyguları olan, yerli ve milli unsurlardan beslenen nesiller yetiştirmeliyiz. Fakat bu gelişimin, üniversite sınavına giren 2 milyondan fazla öğrenciye Alman malı silgi dağıtarak olmayacağını da bilmeliyiz. Bu silgiler, sanayide kendi çapında üretim yapan küçük işletmelere de bu ülkenin geleceğine de hakarettir, milli duygularımıza ezadır. Bu Alman malı silgiler Necmettin Erbakan’ın geleceğe taşınan hayallerini silemez fakat leke bırakır…

Türkiye’nin bayrak direği ipini dahi üretemeyip dışa bağımlı olduğu günleri dişiyle tırnağıyla aştığını artık fark etmeli birileri. Buna inanmaya da ‘yerli silgi’den başlayabiliriz belki? Neden olmasın.