AK Parti, 23 Haziran seçimlerini nasıl alır?

Siyasette özellikle de Türkiye siyasetinde 24 saat oldukça uzundur. 23 Haziran’a kadar çok şey değişebilir. Ümitsizliğe mahal yok. Aksine her doğru adım Binali beyin şansını daha da artıracak. Zira inancımıza göre hile yapılmamış olsaydı, 31 Mart’ın kazananı kendisiydi.

Ancak İstanbullu ne yapıp edip bu seçimin kazanını olmanın yollarını aramak zorunda. Bu da sandığa gitmek ve doğru tercih de bulunmakla mümkün.

Çeşitli çevreler, 31 Martta farklı saiklerle tercihlerini değiştirmiş gözükse de, meselenin hâlâ doğru analiz edilmediği ve kavranmadığı ortada. Bunun Ak Parti, muhalefet, medya, algı yönetimleri gibi farklı yönleri var elbet.

Algı yönetiminde muhalefet oldukça başarılı. Bunun farklı nedenleri var. İlk olarak, tavan ve tabanındaki 17 yıllık iktidar rehaveti nedenli gevşeme… Bu gevşemenin hem AK Parti’den, hem psikolojik operasyonlardan, hem de halkın kendinden kaynaklanan yönleri var.

Kabul edelim ki, ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İsrail, Rusya, Körfez ülkeleri Erdoğan’ı net bir şekilde istemiyor. Bunun temel nedeni, Erdoğan siyasette pişti ve istedikleri şeyleri kabul ettiremiyorlar. Onlar her zaman Türkiye’nin başında zayıf ve her dediklerine ‘eyvallah’ çeken birini isterler. Bu hususta onlara kızmamak lazım, zira sırtlanın görevi leş aramaktır.

PUTİN, SPUTNİK’TEN SALDIRIYOR

Son günlerde Türkiye’nin dostu gözüken Rusya’nın Sputnik haber sitesi ve Radyo Sputnik (RS FM) üzerinden Türkiye ve AK Parti’ye yönelik saldırıları diğer batı medyasıyla yarışır, ya da eş değer bir düzeyde. Recep Tayyip Erdoğan’ın bundan haberi var mı, ya da haberdar ediliyor mu bilmiyoruz.

Edilmiyorsa yazık ediliyor. Ediliyor da bu mesele Rusya ile masaya yatırılmıyorsa, AK Parti’yi büyük bir tehlike bekliyor demektir. Çünkü Rusya bizim hem ezeli düşmanımız, hem de en büyük rakibimiz. Son günlerde İdlip’te yaptığı şeytanlığın faturası tek başına rejime kesilemez. Esed’in ipinin Putin’in elinde olduğunu dağdaki çoban da bilir.

Zayıf bir Türkiye ve zor durumdaki bir Erdoğan, Putin’in en çok arzu ettiği şeydir.

Irak’ın işgalinden sonra NATO Dergisinde 2003 yılında Avrupa Müttefik Kuvvetler Karargâhı’nın Operasyonlar Bölümü (PSİKOP) başkanı Yarbay Steven Collins, ‘Zekâ Oyunları’ başlıklı bir yazı kaleme alır. Yazıda ilginç itiraflara yer verir.

Şöyle diyor: “Amerika’nın kamu diplomasisi faaliyetleri İslam dünyasında bugüne kadar bir sonuç vermemiştir. Arab American News’ın yayıncısı Osama Sibliani’nin belirttiği gibi, “Amerika Birleşik Devletleri halkla ilişkiler görevini Hazreti Muhammed’e bile verse yakın gelecekte bir sonuç alınamaz.”

Bu tespit önemli! Bunu bilen düşman elbette farklı kanallar kullanacak, özellikle de beyaz pirinç içine beyaz taşlar yerleştirerek…

Yarbay, Irak işgali sürecinde uygulanan psikolojik harbi,
● Kamu Diplomasisi,
● Psikolojik Operasyonlar (PSYOPS/PSİKOP),

● Kamu Bilgilendirmeleri,
● Aldatma ve
● Gizli Eylem şeklinde sıralıyor.

Bunların nasıl yapıldığını da örnekliyor. Psikolojik operasyon aracı olarak da radyo yayınlarının etkileri üzerinde duruyor. Sputnik ve RS FM’in yayınlarını bu kapsamda değerlendirmek zorundayız.

HAÇLI 90 KANALI

Sadece Rus yayın organları mı? Elbette hayır! Youtube’da kurulan Alman DW’nin elebaşılık ettiği ‘Haçlı 90’da, satanist baron Rothschild’in Financial Times’ın da, Yahudi NewsWeek ve Bloomberg de, küreselci Yahudi New York Times’da, Yahudi tilkisi Fox’da, Körfez’deki batı kuklası hannasın Türkiye’ye uzanan yayınlarında da, Alman Vakıflarının finanse ettiği muhalif görünümlü Türkiye kiniyle yatıp kalkan eski tüfek solcu veya liberallerin de yaptığı şey aynı. Kin aynı, hedef aynı, piyonlar farklı…

‘Yürütülen politika, amaç ve eylemlerin içeriği ve haklılığı konusunda dış dünyayı ikna etmek için bilinçli şekilde yürütülen çabalar olan ve ‘Kamu Diplomasisi’ adı verilen faaliyet ile dış dünyayı etkilemek ve fikirlerini değiştirmek için yürütülen faaliyetler ve özellikle medyanın bu yönde kullanımı olan ‘Psikolojik Operasyonlar (PSYOPS/PSİKOP)’ın yoğun ve yaygın biçimde kullanıldığını Yarbay Collins yazısında itiraf ediyor.

Bu yöntemler ve daha fazlası, Türk seçmenine yönelik şiddetli bir biçimde uygulanıyor. 31 Mart seçimleri öncesinde uygulandı ve 23 Haziran’a kadar da dozu artmış bir şekilde devam edecek. Çünkü batı, İstanbul belediyesinin alınmasını Erdoğan’ın iktidardan edilmesine eş değer görüyor.

Steven Collins, ‘PSİKOP’un, NATO’nun yapması gereken bir faaliyet olduğunu ve ABD’den daha iyi yapabildiğini de şöyle itiraf ediyor: “NATO’nun Bosna ve Hersek ile Kosova’daki deneyimleri, örgüte savaş sonrası PSİKOP konusunda uzmanlık sağlamıştır. Ayrıca SFOR ve KFOR karargâhlarında bulunan PSİKOP şubelerinde bu alanda beceri sahibi kişiler görev yapmaktadır.”

Amerikan politikası ve savunma faaliyetleri konusunda olumlu bir izlenim meydana getirmek için tasarlanan çalışmaları, Beyaz Saray’ın Global İletişim Dairesi’nin yönlendirdiğini belirten Yarbay, ABD’nin bunun için milyarlarca dolar harcadığını kayda geçiriyor. ABD, sadece Irak’ın işgal edildiği birkaç aylık sürede bu iş için yani Irak halkı ve İslam dünyası üzerine odaklanmış psikolojik harp için 750 milyon dolarlık bir fon ayrıldığını dile getiriyor.

Söz konusu psikolojik harbin, Amerika’nın 1980’lerden sonraki en iyi koordine edilmiş, en iyi kaynaklara sahip olan stratejik algı yönetimi yapısının;
● Beyaz Saray,
● Dışişleri Bakanlığı Kamu Diplomasisi Dairesi ve
● Pentagon tarafından geliştirilen politikalar ile yayılması gereken mesajların “ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Politika Grubu”nca yapıldığını yazıyor. Nerede? NATO’nun dergisinde.

Irak işgali için seçilen iki argüman var. İlki, Saddam’ın elinde bölgeyi yok edecek düzeyde nükleer silah olduğu, ikincisinin ise bu yapılan savaşın işgal olmayıp, Irak’ın Özgürleştirilmesi olarak takdimi.

Netice olarak da, Irak’ta gönülleri ve düşünceleri fethetmeye yönelik algı yönetimi ve psikolojik harbin aralıksız sürdüğü ve bunun daha yıllarca da devam edeceği itiraf ediliyor.

Siz bunu bir de, “Beyaz PSİKOP” diye tarif ettikleri açık harp, “Siyah PSİKOP” olarak adlandırdıkları gizli harp yönünü, dünyanın en stratejik ülkesi Türkiye üzerinde yaptıkları düzeyini düşünün!

İÇ VE DIŞ İTTİFAKLAR

Şu an itibariyle CHP, HDP, İP, DSP, TKP, ÖDP, DP, FETÖ ve diğer irili ufaklı partiler açıktan ittifak etmiş durumdalar. Kandil’den gelen destek açıklamalarını sanırız eklemeye gerek yok. Bu ittifaka, düne kadar AK Parti iktidarından nemalanan ancak bu kanalları daralan yapılar, bukalemun liberaller, DHKP-C türü örgütler gibi yapıları da eklemek gerekiyor.

Ömrü üniversitelerin çeşitli kademelerinde geçmiş bir profesör, (keşke AK Parti’nin halkla ilişkilerini o yürütse, Türkiye’de daha iyi yapabilecek biri olduğunu sanmıyorum) üniversitelerin yüzde 70’inin –üstelik de Erdoğan devrinde akademiye dâhil olanların neredeyse tamamına yakınının– AK Parti’nin aleyhine çalıştığını, 6 ila 15 bin lira aralığında maaş alan bu kitlenin hem yattığı, hem niteliksiz talebe yetiştirdiği, hem de bol kese maaşa bile nankörlük ettiğini kaydediyor.

İSTANBUL SEÇİMLERİ VE AK PARTİ

Seçimin kırgın ve küskünleri, sandığa gitmeyenleri, batının tavrı, Suriyelilerin durumu, Saadet ve HDP tabanı gibi yönlerine gelince…

Öncelikle Erdoğan’ın Avrupa’ya bir ders vermesi vacip olmuştur. Şartsız şurtsuz, Türkiye’nin Suriyelilerin Avrupa’ya geçişine izin vermesi gerekiyor.

● Bakın o zaman batı masaya nasıl oturur.
● Bu hamle ile “Haçlı 90 ittifakı” 9 dakikada nasıl tuz buz olur!
● Merkel, Macron ve diğerleri nasıl kuyruğa girer.
● Türkiye’ye aynı günde on milyarlarca avro nasıl gelir.
● Kur oyunları anında nasıl durur.
● Akdeniz nasıl birden huzur adasına çevrilir.

Zor mu? Asla!

Bu kararla, haklı veya haksız hem ‘Suriyelileri besliyoruz’, ‘Suriyeliler yüzünden ev kiraları aşırı yükseldi, geçinemiyoruz’ diyerek AK Partiden uzaklaşan seçmenin gönlü kazanılır, hem de buradan gitmekte ısrar edip -tabiri caizse- bizim engel olduğumuz Suriyelileri rahatlatmaz mı?

Bu hamlenin AK Partiye ciddi ve hatta hesap edilenden daha fazla puan kazandıracağına halkın önemli bir bölümü inanıyor. Bırakınız sonrasını FETÖ’cü ve PKK’cı Avrupa düşünsün!

ALTYAPI SÖYLEMİNDEN ÇIKMAYI DENEMEK

● Halkın bir bölümü özellikle de AK Partiye rey veren / vermeyenler, ‘Yeter! Yol, köprü, baraj, tren, hava limanı yaptıysanız yaptınız, bunu biliyoruz. Evet, yaptınız ve parasını da biz ödedik. Bunun karşılığında 15 seçimde sizi destekledik. Ama yeter başka şeylerle gel bana’ diyor.

● ‘Aile meselesiyle gel, boşanmaya çözümle, nafakayla gel, yaşı küçükken evlendi diye hapse atılanların serbest kaldığı mesajıyla, çocuklarımız elimizden gidiyor buna çareyle gel’ diyor.

● Seçmen 20 yıl öncesinin ekonomik şartlarından çıkmış, refah düzeyi yükseldiği için konforunu korumak ve artırmak istiyor.

● Kamu kurum ve kuruluşlarındaki alacağını alamadığı için zora düşen ve propaganda yapanların ödemelerinin derhal yapılması gerekiyor.

● ‘Çocukları okutun dedik, okuttuk ama okumuş çocuklar işsiz ve bu giderek artıyor. Buna çare üret, ya da üretebileceğine inandır’ diyor.

Diyor da diyor…

ÖCAL’IN MEKTUBU YA DA BİLDİRİSİ

Mâlum, geçtiğimiz günlerde yani İstanbul Belediye seçimlerinin iptal edileceğinin anlaşıldığı günlerde, İmralı sakini PKK’lı Öcalan ve koğuş arkadaşları, ortak bir metin yayınladı. Burada özetle şunlar söylendi:

İçinden geçtiğimiz tarihi süreçte derin bir toplumsal uzlaşmaya ihtiyaç vardır. Sorunların çözümünde her türlü kutuplaşma ve çatışma kültüründen uzak, demokratik müzakere yöntemine şiddetle ihtiyaç vardır. Türkiye’nin ve hatta bölgenin sorunlarını, başta savaş olmak üzere, fiziki şiddet araçlarıyla değil, yumuşak güçle yani akıl, politik ve kültürel güçle çözebiliriz.

İnanıyoruz ki, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kapsamında Suriye’deki sorunların çatışma kültüründen uzak durularak; içinde bulundukları konumun, durumun Suriye’nin bütünlüğü çerçevesinde Anayasal güvenceye kavuşturulmuş yerel demokrasi perspektifinde çözüme ulaştırılması amaçlanmalıdır. Bu bağlamda Türkiye’nin hassasiyetlerine de duyarlı olunmalıdır…

Elbette bu mektubun gerçek gayesini bilmiyoruz. Hariçten gazel okuyarak diyebiliriz ki, muhatabımız bir terör örgütü elebaşısı. Bu açıklamayı hangi sâikle yapmıştır şüphesiz devlet bilmektedir.

Fakat Öcalan’ın HDP tabanında etkili olduğu, öte yandan HDP’lilerin Öcalan karşısında bir hiç olduğu şüphe götürmez bir gerçektir. Dağda son kurşunu kullanan PKK’nın bittiğini herkes görüyor. Bir bir temizleniyorlar.

Erdoğan, yeni bir barış süreci olmayacağını açık ve net bir dille ifade etti. HDP ise Öcalan’ın bildirisinden sonra CHP’ye destek vereceğini açık bir şekilde ortaya koydu.

● HDP’ye rağmen HDP seçmeni ikna edilebilir.

● AK Parti’den pek çoğu haksız nedenlerle uzaklaşsa da “dindar” ancak milliyetçilik serabına kapılan Kürtlerin iknâsı da mümkün.

Bunu başarabilecek yegâne isim de yine Erdoğan!

KILIÇDAROĞLU VE BAHÇELİ’Yİ BEKLEYEN ÂKIBET

Demirel, Ecevit, Türkeş, Erbakan devri aşağı yukarı benzer zamanlarda bitti. Onları izleyen emanetçi Çiller ve Yılmaz devirleri de saman alevi gibi yandı ve söndü.

● Baykal artık hiçbir şey ifade etmiyor.

● Kılıçdaroğlu tabanın genel başkan yaptığı bir kimse değil, getiren irade götürmesini de bilir. Zaten de buna hazırlanıyor. Muharrem İnce’nin olmayacağı çok net.

● Kılıçdaroğlu’nun yerine Ekrem’in hazırlandığından artık kimse şüphe duymamalı.

● Kemal Kılıçdaroğlu’nun ömrünün en büyük hatası, Ekrem’in ardında bu şiddette durması. Ekrem ve Canan el ele verip, Kılıçdaroğlu’nu yiyecekler. Daha doğrusu bunlara yedirecekler.

● Artık Ekrem’in asıl hedefi; belediye değil CHP Genel Başkanlığı ve Cumhurbaşkanı adaylığı…

Kemal Kılıçdaroğlu’nun hırsı bunu görmeyi engelliyor olabilir ama gerçek bu.

● Bahçeli’ye gelince, psikolojik harpçiler Bahçeli’nin yerine Meral ya da başka bir namzeti çoktan planladılar. Ne Bahçeli, ne de MHP’liler bunu görebilmiş değil.

● Görselerdi 31 Martta sandığa gider ve Binali Yıldırım’a oy verirlerdi. Bahçeli’nin “23 Haziran’a kadar mitili (yastığı) İstanbul’a atacağım” sözü fark etmişliğin alameti olabilir ama tabanını ikna edebilecek argümanlarla çıkıp çıkmayacağını icraatları gösterecek.

Yoksa oyun kurucular sadece Kılıçdaroğlu ile beraber Bahçeli’yi de yiyecek. Zaten Erdoğan baş düşmanları!