Afrin zaferinin anlamı ve coğrafyanın hafızası

Türk Ordusu ve ÖSO, Afrin’de PKK-PYD terör yapılanması ve onların arkasındaki güçlere karşı destansı bir mücadele verdi. İki aya yakın bir zaman diliminde ancak kahramanlara yakışan bir asaletle mücadele eden Mehmetçiğimiz ve ÖSO, Afrin’de güvenliği sağladıktan sonra Türkiye devletinin en başta ifade ettiği gibi şehir sakinleri evlerine dönmeye başladı. Şehir merkezinden bize yansıyan ilk görüntüler, özellikle kadınların yüzlerine yansıyan mutluluğa tanıklık etmemize imkân sağladı. Şu ana kadar Afrin şehir merkezinden, kasabalardan ve köylerden ayrılmak zorunda kalanların en kısa zamanda dönüş yoluna girmesi ve evlerine ulaşması umut ediliyor. Bu, üzerinde durulmayı hak eden bir vakadır. Çünkü burada yerleşik kanaatleri geçersiz kılan birçok farklılık bulunmaktadır.

Türk askerinin ÖSO ile birlikte Afrin’de verdiği mücadele dışarıdan bakan bir göz için çok karmaşık gözükebilir. Çünkü Batılı ülkelerin, Türk askerinin ve ÖSO’nun Afrin’deki varlığını Kürt karşıtlığı üzerine bina etmeye çalıştığını gözlemliyoruz. Buradan yeni bir Türk ve Kürt karşıtlığı üretmeye çalıştıkları aşikâr. Suriye meselesini bir bütün olarak Arap ve Türk karşıtlığı üzerine bina edemedikleri için daha dar ölçekte Afrin ve Suriye’nin kuzeyinde böyle bir çatışma varmış gibi göstermeye çalışmaları oldukça anlamlıdır.

Batı basınında, FETÖ-PKK ortaklığı ile Türk askerini karalamaya yönelik bunca girişimlere rağmen ÖSO’nun Arap, Türk ve Kürtlerden oluşan askerî bir yapı olduğu gözlerden uzak tutuluyor. Oysa bu durum siyasî, sosyolojik ve kültürel birçok kanaati altüst edecek bir gelişmedir. Oluşum hâlindeki ÖSO’nun Türk askeri ile birlikte ortaya koyduğu mücadele yeni bir coğrafya bilincine karşılık gelmektedir. Bu durumu izah edebilmek için Afrin’inde olan şeye daha yakından bakalım.

Suriye nüfusunun büyük çoğunluğu Arap’tı. Arap nüfusun çoğunlukta olduğu bir ülkenin yönetim mekanizması da çoğunlukla Araplardan oluşmaktaydı. Nüfusunun çoğunluğu Kürtlerden ve Araplardan oluşan Afrin’i de Kürt siyasî hakları için mücadele ettiği iddiasıyla yola çıkan PKK-PYD yönetmekteydi. Bu örgütün dünya görüşü bakımından Marksist ideolojiyi benimsediği bilinmektedir. Marksist PKK-PYD Afrin’de Amerika, İngiltere, Almanya ve Fransa gibi kapitalizmin ve emperyalizmin ağababası devletlerin güdümünde hareket etti. Burada FETÖ’nün de her ne suretle olursa olsun kapitalizmin ve emperyalizmin ağababası devletlerle birlikte olduğu ve PKK-PYD’nin başarısı için “dua” ettiği biliniyor.

Arap, Türk ve Kürtlerden oluşan askerî bir yapı olarak ÖSO’nun Türk askeri ile birlikte mücadele vermesi yerleşik kanaatlere uygun görünmemektedir. Bu uygunsuzluk bir algıdır ve bize yirminci yüzyılın kötü bir mirasıdır.

Tasvir etmeye çalıştığımız şey bir karşıtlıktır ve farklı açılardan analiz edilmesi gereklidir. Çünkü Afrin’de iyice belirgin hâle gelen karşıtlığın coğrafyamızın geleceğini şekillendireceği anlaşılıyor. Afrin’de coğrafyamızın yirminci yüzyılı ile yirmi birinci yüzyılının savaştığını söyleyebiliriz. Batılı emperyalist devletler ve onların güdümündeki terör yapıları açısından Afrin’deki mağlubiyetleri mutlak bir dönüm noktası değildir. Ama Türkiye’nin etrafında şekillenen coğrafya bilinci açısından Afrin zaferi mutlak bir dönüm noktasıdır.

Türkiye’nin ve Erdoğan’ın coğrafyayı şekillendiren iddiaları, 15 Temmuz’a kadar söylem düzeyindeydi. Bu, her ne kadar güçlü bir söylem de olsa gerçeklik düzeyindeki karşılığı zayıftı. Türkiye’nin 15 Temmuz’dan sonraki her bir adımı söylem düzeyindeki iddialarını sahaya taşıyor ve farklı düzeylerde karşılık buluyor. Afrin’de Türk askerinin etrafında Arap, Türk ve Kürtlerden oluşan ÖSO ve bu birliktelikten doğan zafer bir modeldir ve açık söylemek gerekirse coğrafyanın yüzlerce yıllık hafızasının canlanmasıdır.

Türk ordusu Afrin’de sadece PKK-PYD terör örgütünü mağlup etmemiş; bilakis ABD, İsrail, İngiltere, Fransa, Almanya ve onların işbirlikçisi devletçikleri mağlup etmiştir. Esasen bu zafer yirminci yüzyılın coğrafyamıza miras bıraktığı kalıplaşmış kanaatleri de yıkmaktadır. Biz bu zaferin sonuçlarını zihniyet biçimleri üzerindeki değişimlerde göreceğiz.

Batılı emperyalist güçler coğrafyamızı işgal ettikten sonra esas değişim zihinlerde yaşanmıştı. Bu coğrafyanın başkentleri Paris, Londra, New York gibi şehirlerdi. Batının merkez şehirleriyle kurulan ilişkiler coğrafyamızı, tarihimizi ve elbette Batı’yı, Batı’nın gözüyle görmemize yol açtı. Bu, bir bakıma kendimizi inkâr manasına geliyordu. Coğrafyamıza, tarihimize, insanımıza Batı’nın gözüyle bakanların egemen olduğu bir dünya kuruldu. Tuhaftır buna karşı olduğunu iddia edenler de egemen zihniyete teslim oldu. Batı karşısında herhangi bir güç kalmamıştı.

Oysa şimdi coğrafyanın merkez şehirleri Ankara’dır, İstanbul’dur. İstanbul ve Ankara bir Saraybosnalı için ne kadar önemliyse Bakû, Kudüs ve Halep’te yaşayanlar için de o derece önemlidir. Bakû, Kudüs, Halep, Saraybosna ve Musul’u İstanbul’un etrafında kendini yeniden şekillendiren merkezler olarak hayal etmek romantik bir düşünce değildir.

Yaşadığımız coğrafyanın tarihinde biz bunları gördük. Afrin’de kazanılan zafer bu hayalin gerçekliğe dönüşmeye aday olduğunu gösterdi. Coğrafyamızın hafızası budur.