17 yıl iktidarda kalıp da herkesi memnun etmek güç. Çünkü ne yaparsanız yapın insanı memnun edemezsiniz. Zira insanoğlu çabuk unutur ve hep daha fazlasına tamah eder.
Öte yandan zamanımız, makamlara gelmek için can atanların devri. Bir kişi bir makama gelebilmek için izzetli insana yakışmayacak her türlü hâle tevessül eder de, o makama geldikten sonra mazisini unutarak efendilik taslamaya kalkar, kalkıyor da!
Partilerden bağımsız olarak belediye başkanları ve bürokratları düşünün! Ne kadarı makamı hazmedebiliyor, yüklendiği görevin hakkını verebiliyor? Bir üst makama tırmanmak için başkalarının ve milletin hukukunu çiğnemiyor? Kaçı ‘ben bu işe layık değilim’ diyebilmiştir? Ne kadarı milletin emanetini hak edecek evsafta ve gayrettedir?
Bütün bu suâllerin cevaplarını bulmadan hiçbir meseleyi değerlendirmemiz mümkün değil.
Öte yandan kabul edelim ki, zenginleştik, makam-mevki, mal-mülk sahibi olduk. Ancak helâl-haram, hak-hukuk, ehliyet-liyâkat, ahlâk ve şükür bahsinde sınıfta kaldık.
Artık ne sabrediyor, ne de şükrediyoruz. Bitmek tükenmez arzu, israf ve kibir denizinde yüzen insanlara döndük. İnsanlar kibir âbidesi binalara, saray gibi evlere, lüks araçlara, kabarık banka hesaplarına sahipler. Ama hâlâ tatminsizler…
Bugüne nasıl geldik?
10 yılda 15 milyon genç yarattıklarını iddia ettiler. Kabul etmeliyiz ki, bu doğruydu. Onlar yani çift kimliklilerin yüzünden, Müslüman olmanın suç sayıldığı uzun bir dönem yaşandı bu ülkede. Necmettin Erbakan hoca merhumun 1969’da Konya’dan çıktığı siyasi yolculuk, İslam’ın kamuda görünmesini, konuşulmasını sağladı. Kaç rey alırsa alsın bir rey bile olsa Hoca, hep ‘biz kazandık’ derdi.
İktidar nimetlerinin içinde kaybolana dek, MNP, MSP, Refah, Fazilet, AK Parti çizgisinde seçim herkesçe ciddiye alınır, sandığa namus gibi sahip çıkılırdı. Ne zaman ki çoğaldık, ter yerine parfüm kokar olduk, ne zaman ki herkes değil sadece lider çalışır hâle geldi, işte o gün kaybettik.
31 Mart’ın doğru ve yanlışları
AK Parti iktidarı sadece dindarlar için değil, Türkiye ve Ümmet için de bir şans ve imtihandı. Erdoğan liderliğindeki AK Parti iktidarı, pek çok sahada olmaz denilenleri oldurdu, yapılamaz denilenleri yaptı, başarılamaz denilenleri başardı.
İktisaden hayli yol aldık, köylerimiz şehre döndü, savunma sanayiimiz düşmanı kıskandırır bir hâl aldı. Özgürlükler konusunda ve devletin Müslümanlara bakışında büyük dağlar aşıldı. Dünyanın en çok yardım yapan ve en çok mülteci barındıran ülkesi olduk. Yönetim sistemini bile değiştirdik.
Bütün bunları yapanlar devlete öyle alıştılar ki, sandıklarına sahip çık(a)madılar. Bunca büyük işi başaranlar, nasıl olur da sandığa sahip çıkamaz?
MİT, İçişleri Bakanlığı, Emniyet İstihbaratı olup biteni neden izlemekle yetinir?
Yüksek Seçim Kurulu (YSK), Türkiye’nin seçiminde hile yapılmasına neden göz yumar?
FETÖ’cü oldukları bilinen kişilerce yapılan YSK’nın yazılımı neden değiştirilmez?
Bütün bunların hepsi tek tek analiz edilmesi gereken hususlar.
Buradaki sorumluluk müşterek ve kimse mesuliyetten kaçamaz. Erdoğan, bunların hepsine tek tek hesap sormalı… Sormalı ki, bir daha zafiyet yaşanmasın! Bu talebimiz, sadece AK Parti’nin kazanması veya kaybetmesi ile ilgili değil, Türkiye’nin itibar, güven ve hepsinden de önemlisi huzuru için şart.
Sandıklarda FETÖ ve PKK eli
Bu seçimi şaibeli kılan unsurların başında FETÖ ve PKK geliyor. İblislikte şeytana staj yaptıracak kadar kabiliyetli olan FETÖ’cü ve PKK’lılar, HDP, CHP, İyi Parti başta olmak üzere tüm partiler adına sandıkların başına gittiler mi? Evet gittiler! Onlar bunu yaparken devlet ne yaptı?
Devlet, PKK’lı olduğu için açığa aldığı 9 bin 474 öğretmeni, ‘çocukları yetiştirsin’ ve ‘seçimlerde sandıklara müdahale etsin’ diye göreve iade etti. Üç kamu görevlisinden birini çalıştıran MEB’de tepeden tırnağa FETÖ temizliği yapmak yerine, pek çoğunu sandıkta görevlendirdi.
3 YSK üyesi, 9 il seçim kurulu başkanı, 45 il seçim kurulu üyesi, 143 ilçe seçim kurulu başkanı hâkim, FETÖ’den ihraç edildi. Peki, YSK’daki FETÖ’cü sayısı sadece bunlardan mı ibaretti? Yazılımcı ve diğer memurlar arasında başka FETÖ’cü yok muydu?
Netice itibariyle, devlet FETÖ ile değil, FETÖ devlet ile mücadele ediyor. Üstelik hiç korkmadan, yılmadan, çekinmeden… Bu şartlarda özellikle iktidar partisi açısından seçim güvenliğinden söz etmek mümkün mü?
Mesela devlet özellikle doğu illerinde “korkma ben devletim” diyor, ama adamı PKK’nın şerrinden koruyamıyorsa, seçmenin ne yapmasını beklersiniz? Demek ki, terörist görevini bihakkın yaparken, devlet yapamamıştır.
AK Parti’ye Yusuf ruhu
Bazı kırgın ve küsküne, ekonomik nedenle tepki gösterenlere rağmen, AK Parti’nin İstanbul gibi bir şehirde zorlanmasında şüphesiz ki, yukarıda sayılan şeytanlıkların önemli bir payı var. Lakin fatura tümüyle bunlara kesilemez, kesilmemeli.
Kurulduğu günden bu yana 15 seçim ve referandumdan başarı ile çıkmış bir partinin, 25 yıldır hizmet ettiği İstanbul’da Binali Yıldırım gibi bilinen ve etkili bir isimle bile sıradan bir kişi karşısında düştüğü durumun sebeplerini samimiyetle analiz etmek zarureti var. Bir liste yapmak gerekirse…
■ Eski başkanlar
Yeniden aday olsun veya olmasınlar, AK Parti’nin uzun süredir başkanlık yapan adayları ve bürokrasiye karşı halkta büyük bir tepki var. Burunlarından kıl aldırmayan, devleti veya belediyeyi babasının çiftliği sananlar, AK Parti’ye büyük zarar verdi ve vermeye devam ediyorlar.
■ Yeni adaylar
İster doğru olsun, isterse de olmasın seçmende adaylarla ilgili güven unsuru zayıflamış. Beğenilen ve takdir gören azalmış. Aday belirleme süreçlerinden ve hemşehricilik veya bölgecilikten cemiyet memnun değil.
■ Medya
AK Partiyi destekleyen medyanın önemli bir bölümü, habercilikten ziyade yaranmak için her meseleyi en uca taşıyarak, AK Parti’ye zarar verdi. AK Parti seçmeni bile kendi medyasını eleştirdi. İtibar gören bazı kişiler hadlerini çok aştı, ama kimse bunlara ses çıkarmadı.
■ Ekonomi
Döviz kurunun yüksekliği, yazın yenmesi geren ama kışın pazarlanan bazı sebze meyvenin fiyatlarının artışı ve bunun sessiz sedasız çözülmek yerine, yüksek sesle ve tanzim satışlarla çözmek gibi yanlış bir fikirle ortaya çıkılması. Devletin seçim öncesi ödemeleri yapmadığı için piyasaların büyük sıkıntıya girmesi.
■ İttifaklar
On kere yazdık, yüz kere de olsa yazacağız. AK Parti-MHP ittifakının kazananı MHP, kaybedeni AK Parti. MHP çalışmadan kazanmış, AK Parti çalışarak kaybetmiştir. Bunun en belirgin örneği İstanbul’dur. Bu ittifak karşı tarafın da saflarını sıklaştırmasına, dış ve terör desteği almasına neden olmuştur.
■ Algı yönetimi
Türkiye’deki son seçim ve referandumlarda, Amerikalı ve İngiliz seçim yönetimi şirket ve/veya uzmanları, muhalefete ciddi destek sağlamıştır. AK Parti bunları ifşâ etmemiştir. Sosyal medya doğru kullanılmamıştır. İktidar trol iddiasına kurban gitmiştir.
■ Seçim stratejisi
Her yerde farklı renk ve değerleri kullanan ve bu hususta en becerikli parti olan AK Parti, bu kez MHP’nin bekâ söylemine teslim olmuştur. (Bu bekâ endişesi olmadığına yorulmamalı). Mahallî unsurları yeterince kullanılamamış, lider 102 miting yaparken, -az sayıdaki istisna dışında- teşkilatlar meclis üyesi pazarlığının küskünlüğü ile evlerine dağılıp yatmıştır.
■ Teşkilatlar ve tabanla zayıflayan irtibat
Uzun zamandır iktidarda kalan AK Parti teşkilatları ve AK Parti sayesinde devlet kademelerinde görev alanlar, aile, kadın, gençlik, tarım gibi politikalardaki büyük yanlışlıklar, köylerin şehir varoşlarına taşınması, belediyelerin yanlış kentsel dönüşüm politikaları, teşkilatlardaki adam kayırmacılık, oluşan AK Parti beyaz yakalıları gibi gerçek veya dedikodular tabanı incitmiş ve küstürmüştür.
■ Ayasofya’nın ihyâsı
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ayasofya’ya yönelik çıkışı, zamanın geldiği ümidini yeşertti. Pek çok kimse bu ümitle sandığa gitti. Bu kez sandığa gitmeyeceğini söyleyen bazı kişiler bile bu hatırla AK Parti’ye rey verdi. Ancak parti bunu açıklamakta geç kaldığı gibi yeterince de üzerinde durmadı. Ayasofya’nın dışında benzer pek çok çözüm bekleyen mesele var ve millet bunlar için adım atılmasını bekliyor.
■ Yusufların küstürülmesi
Bayburtlu Yusuf Özoğul’un İP’li bir kadın tarafından gizli çekilmiş videosundaki samimiyeti göstermiştir ki, 1980-90’larda ve AK Parti’nin 2010’lara kadar ki dönemlerinde yoğun olan bu ruh azalmış ve hatta neredeyse kaybolmuştur. Kötü paranın iyi parayı kovduğu gibi, kötülerin de iyileri uzaklaştırdığı siyasi hareketlerin geleceği olmaz. Zira menfaatperestler işleri bitince gemiyi terk ederler. Fakat davanın samimi savunucuları iyi günde itibar görmezken, kötü günde aranır olur. Çünkü yükü samimiler çeker, nimetten çıkarcılar istifade eder. Bu yüzden AK Parti’nin ilk yapması gereken şey, ilk ruha, 80-90’ların ruhuna geri dönmesidir. AK Parti’ye Yusuf ruhu lazımdır!