24 Haziran seçimleri için son haftaya girdik. 2019’da yapılması gereken bu seçimin acilen öne alınması önemli bir karardı. Bu acil değişiklikte, yaklaşmakta olan küresel ölçekteki krizler ve bu krizlerin Türkiye’ye muhtemel etkilerini bertaraf etme düşüncesinin rol oynadığı anlaşılıyor. Küresel ölçekte büyük krizler ve gerilimler birçok sahada belirgin bir şekilde gün yüzüne çıksa da Türkiye’de bu konuların çok sınırlı bir çevre tarafından tartışılıyor olması hakikaten bir talihsizliktir. Hâlbuki Türkiye, bu krizlerin ve gerilimlerin birçoğunu etkileyen önemli bir aktör konumundadır. Ne yazık ki seçim sürecinde şu ana kadar sergilenen yaklaşımlar, belirli çevrelerin küresel ölçekteki krizleri ve bu krizlerin Türkiye’ye etkilerini gündemden uzak tutmaya çalıştıklarının açık göstergesidir. Salt bu örnek dahi 2013’te Gezi Parkı eylemleriyle başlayan Türkiye’yi işgal girişiminin farklı kimliklerle devam ettiğini gösterir. O zamandan bu tarafa işgal girişiminin aktörleri farklı mecralardan geliyor gibi gözükse de zaman bu yüzeysel farklılığı çok hızlı bir şekilde eritti.
Gezi Parkı eylemlerinin aktörleriyle FETÖ’cü unsurların kaynaşması çok kısa bir zamanda gerçekleşti. Geçmişten bu tarafa farklı nitelikleriyle öne çıkan unsurların kısa bir zaman içinde birbiri içine girmesinin sonuçlarını sağ ve sol siyaset (!) içinde görmek mümkündür. Söylemsel benzerlik çok çarpıcıdır. Bu da Türkiye’nin muhatap olduğu işgal girişimlerinin gücünü gösteren önemli bir örnektir.
Belirli çevrelerin küresel ölçekteki gelişmeleri görünmez kılma çabalarına karşın Erdoğan’ın konuşmaları, Türkiye’nin içeride ve dışarıda bir fikir doğrultusunda eksen oluşturduğunun açık göstergesidir. Orucun zorluklarına rağmen meydanlarda ortaya çıkan hareketli manzaralar, yeni eksenin derinliğini göstermeye yeterlidir. Bu da Erdoğan’ın 2009 “one minute” çıkışından sonra Türkiye’nin aldığı mesafeyi gözler önüne serer. Erdoğan etrafında oluşan bu hareketli manzara, küresel emperyalizm ve Türkiye arasında yaşanan gerilim ve çatışmaya sahada cevap verme isteğinden doğmaktadır.
Esasen “one minute” hadisesinden sonra karşılaştığımız hadiseler, Türkiye’nin kararlı tutumu ile küresel güç merkezleri arasındaki ayrışmaya ışık tutacaktır. Her iki tarafın birbirini dönüştürdüğünü söylememiz gerekir. Türkiye’de geleceğe yönelik atılan her bir bağımsızlıkçı, antiemperyalist adım mutlaka karşı cephenin müdahalesine sebep oluyor. Karşı cepheden yapılan her bir müdahalenin savuşturulmasıyla Türkiye’nin bağımsızlıkçı tavrı biraz daha pekişiyor. Türkiye’nin siyasî alanda gösterdiği irade beyanı karşısında küresel güç merkezleri tarafından yapılan müdahalelerin niteliği değişiyor ve içerideki unsurların kendilerini açık etme süreci başlıyor. Gezi Parkı eylemlerine açık kimlikleriyle katılan farklı çevrelerden unsurların ve FETÖ’cülerin açık kimlikleriyle ile ortaya çıkmak zorunda kalması, Türkiye’nin kararlı tutumunun bir neticesidir. Türkiye’nin birçok geleneksel tartışma konuları birden hükmünü yitiriverdi. Her bir küresel müdahale ile birlikte Türkiye bir kez daha kurumsal yenilenme ve değişim arayışlarına sahne oluyor. Bütün bu karmaşık süreç, Türkiye’nin, küresel emperyalizm karşısında “yerli ve millî” siyaset üretme iradesinden doğmaktadır. 24 Haziran seçimlerinin erkene alınması bu iradenin bir yansımasıdır.
24 Haziran seçimleri Türkiye içinde çok önemli değişimleri beraberinde getirecektir. Özellikle kurumsal yenilenme ve yeniden yapılanma süreçlerinin 24 Haziran seçimiyle doğrudan ilişkili olduğu açıktır. Fakat bu seçimlerin yakın coğrafyamızın antiemperyalist hareketleri üzerinde meydana getireceği değişimleri izlemek çok daha heyecan verici olacaktır. Zira emperyalist güç merkezleriyle bağımlılık ilişkisinde olan yeni dinî hareketlerin ve ideolojik grupların iktidar alanları ciddî ölçüde zayıflayacaktır. Suudi Arabistan’da secter selefî yapıların ve zihniyet biçimlerinin varlığına yönelik Amerikancı sorgulamalar Türkiye’de meydana gelmekte olan değişimin gücü hakkında bir fikir verebilir. Türkiye’de “one minute” hadisesinden sonra iyice şekillenen “millî ve yerli” kavramları söylemsel bir atraksiyon değildir. 19. yüzyılda İslam dünyasında şekillenen antiemperyalist hareketlerin ve özellikle de İslamcı düşüncenin önemli temsilcilerinin millî dile önem vermeleriyle günümüzde “millî ve yerli” kavramlarının öne çıkması tesadüf ile izah edilemez. Biz, yakın ve uzak coğrafyamızdaki bu muhtemel değişimleri de elbette 15 Temmuz’da yüzyıllık sistemleri bir gecede devirme başarısını gösteren millî ve yerli iradeye borçlu olacağız.
Türkiye’de belli kesimlerin Türk ordusunun Kandil operasyonu gibi hayatî faaliyetlerini 24 Haziran 2018’de, yapılacak seçimlerle ilişkilendirmek istedikleri, bununla da Erdoğan’a yönelik fırsatçılık suçlamasında bulundukları açıktır. Hâlbuki her iki kararın taşıdığı riskler, karar vericilerin göğüslemek zorunda kaldığı zorlukların derecesini gösterir. Fakat yine de Kandil operasyonu ile 24 Haziran seçimleri arasında bir ilişki kurulacaksa her ikisinin küresel emperyalizme karşı bir irade beyanı olmasına odaklanmak gerekir.
Erdoğan, bir fikri temsil ediyor ve bu fikir güçlenerek yoluna devam edecektir.