2013’te Mısır ve Türkiye’ye aynı anda müdahale ne anlama geliyor?

2013’te aynı anda yapılan müdahale sonunda Mısır, geçici bir süre sustu fakat Türkiye’de başaramadılar. Bunun aynı merkezden yönetilmiş bir müdahale olduğu konusunda şüphe duymamak gerekir. Türkiye düşmediği için müdahaleler devam etti. Fakat her bir müdahale ile kurumların millî kimliğine zarar veren unsurlar da bertaraf edildi.

İhvan-ı Müslimîn ilk başta Arap Baharı ile ortaya çıkan yönetim boşluğuna soğuk bakmıştı. Protestolara destek vermelerine rağmen Mısır’da sorumluluk mevkiinde olmak istememişlerdi. İhvan’ın ihtiyatlı bir davranış sergilemesi Mısır tarihinin temel meselelerinin çözülmemiş olmasından kaynaklanıyordu. Sadece 20. yüzyılda yaşanılanlar bile İhvan için yeterli bir tecrübeydi fakat süreç onları zorladı ve 2012’de Mısır’da yeni bir sayfa açıldı.

Arap Baharı’nın kitleleri sokağa çağırdığı günlerde Mısır’da da asırları aşan sistemleri değiştirecek bir süreç yaşanıyordu. Osmanlı sonrasında kurulan yapıya rengini veren İngiliz emperyalizmiydi. İngiltere, Fransa ve Osmanlı arasında yaşanan rekabette kazançlı çıkan Büyük Britanya idi.

2. Dünya Savaşı’ndan sonra da Amerika etkisi belirgin bir hâl aldı. Ama İngiltere’nin Ortadoğu coğrafyasından hiçbir zaman çekilmediğini söyleyenler, önemsenmesi gerekli bir gözlemi dile getiriyorlardı. Dolayısıyla Mısır’da İhvan’ın çekimserliğini, Mısır’ın yönetim mekanizmasını elinde tutanlar karşısında içselleştirilmiş bir davranış şeklinde yorumlamamak gerekirdi.

Aynı şekilde o dönemde İhvan eliyle Mısır’ın sekülerleştirileceği, kapitalist sömürüye açık hâle getirileceği gibi yüzeysel yorumlar da tarihî olayların büyüklüğünü tanımlamaktan çok uzaktı. İhvan, I. Dünya Savaşı’ndan sonra İngilizler eliyle kurulan düzene karşı Mısır’da doğan yeni bir hareketti, köklerinden uzaklaşması mümkün değildi.

Arap Baharı, Mısır’ın çehresini değiştirebilecek ve ona yeni kimlik kazandırabilecek bir dönemi başlatabilirdi. İhvan’ın 2013’te iktidara gelmesi sadece Mısır’ı değiştirmekle kalmayabilir, Afrika’da ve Arap yarımadasında sarsıcı sonuçlar ortaya çıkarabilirdi. Mısır’ın coğrafyadaki ağırlığını göz önünde bulundurduğumuzda bu değişim makul bir sonuç olarak görülür. Batı’nın Mısır’daki muhtemel değişim karşında yıkıcı bir pozisyona bürünmesini de bu çerçevede ele almak gerekir.

O dönemde Erdoğan’ın Mısır’a gitmesi ve Mursi yönetimine Batı’nın yıkıcı siyasetine karşı atılacak adımlar konusunda fikir beyan etmesi sürecin kırılganlığını gözler önüne seriyordu. Gezi Parkı Kalkışması ile aynı günlerde Mısır’da da toplumsal gösteriler başladı. Mursi iktidarının yani İhvan’ın devrilmesini istiyorlardı. Hem Türkiye’de hem de Mısır’da millîlik karakteri ile öne çıkan siyasî hareketler devrilerek gayr-i millî dinî grupların hâkimiyeti başlayacaktı. Mısır’da, Türkiye’de ve İslam dünyasında değişim taleplerini bu şekilde yönlendirmek istediler.

Ne Türkiye’de ne de Mısır’da istedikleri hedefe ulaşabildiler. Türkiye’de Gezi Parkı Kalkışması çok büyük bir saldırı olsa da güçlü bir toplumsal destekle Erdoğan tarafından püskürtüldü. Bunun emperyalist müdahaleler zincirinin ilk halkası olduğu kısa zamanda anlaşıldı. 2013’te başlayan emperyalist müdahaleler şiddetini artırarak devam etti. Fakat Türkiye, her bir müdahaleden biraz daha güçlenerek çıkmayı başardı. Bu başarının da çok kapsamlı bir şekilde tahlil edilmesi gerekir. Mısır’da ise geçici bir başarıya ulaştılar. İhvan’ın sert bir direniş göstereceğini düşünmemiş olmalılar.

Mısır’da dönemsel bir gerileme yaşandığını kabul etmek gerekir fakat bu, İngilizler tarafından kurulan emperyalist sisteme karşı itirazın susturulduğu anlamına gelmez. Amerika ve İsrail’in mutlak üstünlüğüne dayalı, Arap şeyhlerinin paralarıyla yürütülen bir sistemin kabalığına uzun vadeli bir ömür biçmemek gerekir. Türkiye’de kurumsal düzeyde millîlik hiçbir zaman kaybedilmemişti. Bireysel olarak gayr-i millî unsurlar öne çıkmayı başarmış olsalar da kurumsal bağımsızlığa zarar gelmemişti. Mısır’da bundan sonra çok daha dinamik bir değişim sürecinin yaşanacağını söylersek abartmış olmayız.

Mursi’nin devrilmesini, demokrasi dışı bir müdahale şeklinde yorumlamanın yeterli bir açıklama çerçevesi sunmayacağı açıktır. Bu tarz bir yaklaşım Mısır’da yaşanan büyük olayı zaman ve mekân bakımından sınırlandırır. Seçilmiş bir lideri ölüme kadar götüren süreci Mısır’ın yerel dinamikleriyle izah etmek ulusları yeni bir hesaplaşmaya doğru sevk eden küresel çatışmayı görmemek anlamına gelir. Batı Avrupa ülkelerinin, Amerika’nın ve İsrail’in darbeci Sisi yönetimine alelacele destek sunması Batılı değerlerin üstünlüğü iddiasının terk edildiğini gösterdi. Değer üstünlüğü üzerinden oluşturulmuş Batı imajı çöktü. Bu, basit bir çöküş değildir. Klasikleşmiş Batı sahneyi terk etti, 19. yy. emperyalizmine dönüş yapıldı.

2013’te aynı anda yapılan müdahale sonunda Mısır, geçici bir süre sustu fakat Türkiye’de başaramadılar. Bunun aynı merkezden yönetilmiş bir müdahale olduğu konusunda şüphe duymamak gerekir. Türkiye düşmediği için müdahaleler devam etti. Fakat her bir müdahale ile kurumların millî kimliğine zarar veren unsurlar da bertaraf edildi. Süreç geldi ve Doğu Akdeniz’e dayandı ama meselenin Doğu Akdeniz’in maddî zenginliklerine el koymakla sınırlı olmadığını bilmek gerekiyor. İslam dünyasında güçlü devlet istemiyorlar. Devletleri parçalamak istemeleri üzerinde düşünmek gerekiyor. Devlet kavramına bile tahammül göstermediklerini söyleyebiliriz.

Doğu ve Batı arasındaki tarihî hesaplaşmada yeni bir dönem yaşanıyor. Amerika ve İngiltere’nin başını çektiği Batı Avrupa merkezli dünya kendini yenilemek bakımından acizlik yaşıyor. Onlar da her açıdan İslam coğrafyasını kuşatıyor. Bu, coğrafyamızın yabancısı olmadığı bir gerilim ve mücadeledir. Petrol uğruna yapılan savaşlar, Doğu Akdeniz’deki askerî yığınakların manasını açıklar. Bu da 1. Dünya Savaşı şartlarının yeniden gündeme geldiğini gösterir.

Türkiye’de her bir gelişmeyi liberal demokrasinin kavramlarıyla izah eden bir kesim var. Bunlar Mursi’yi ölüme götüren süreci de aynı kavramlarla izah etti. Muhafazakâr muhaliflerin de aynı kavramlarla konuşması anlamlıdır. Amerika’nın coğrafyamıza müdahalesini önemsemek gerekiyor. 