17-25 Aralık ve MİT tırları baskınlarının tartışılmayan sonuçları

17-25 Aralık ve MİT tırları baskınları Fethullahçı yapının tarihinde bir dönüm noktasıdır. Çünkü bu yapı ilk defa bu kadar açık bir şekilde siyasî bir tavır aldı ve doğrudan Türkiye karşıtlığı üzerinden hareket etti. Yapının tarihinde bu şekilde açık bir tavır hiç görülmedi. Geçmişte Cemaat tarafından yapılan ‘örtülü işler’in kendilerine büyük bir maliyeti olmadı, çünkü açık bir imza sahibi değildiler. Fakat ilk defa Cemaat tarafından açık imzalı ve adresi belli bir siyasî suç işlendi. Bunun elbette Cemaat açısından bir karşılığı olacaktır. Artık kim isterse istesin bu süreç herhangi bir noktada durdurulamaz, geriye döndürülemez. Bundan dolayı Türkiye’de Fethullahçı yapı uzun bir zaman gündemde olacaktır ve konu olarak farklı açılardan ele alınacaktır.

Fethullahçı yapı Gezi Parkı eylemlerinde yer almış olmasına rağmen varlığını saklamayı başardı. Fakat devleti yönetenlerin Gezi Parkı eylemleri hakkında önemli bilgilere sahip oldukları ve ona göre tavır aldıkları görülüyordu. Tayyip Erdoğan’ın dershanelerin kapatılması yönündeki ısrarı, Fethullahçı yapı ile Gezi Parkı eylemleri arasındaki ilişkiyi gördüğünü gösteriyordu. Tayyip Erdoğan’ın bu tavrı Cemaatin 17-25 Aralık ve MİT tırları baskınları ile sahneye çıkmalarında etkili oldu.

Gezi Parkı eylemlerini darbe girişimi, sonrakileri de baskın olarak nitelememiz bilinçli bir tercihtir. Çünkü 17-25 Aralık ve MİT tırları baskınları kurumsal yürütücüler, kullanılan araçlar ve hedefler bakımından klasik darbelerden farklıdır. O zaman bu baskınların önceki darbelerden farkı nedir? Hükûmeti etkisizleştirmek, Türkiye’nin yakın coğrafyasında hareket kabiliyetini kırmak ve Türkiye’yi terör kıskacına almak amacıyla yapılan bu baskınlar, aynı zamanda baskını gerçekleştirenleri de hedeflemiştir. Süreci yönetenler, baskınları, Cemaatin büyük dönüşümüne başlangıç noktası tayin etmişlerdir. Temel fark buradadır. Çünkü Gezi Parkı eylemlerinin Türkiye’deki baş aktörü olan Fethullahçı yapı başarısız oldu.

Gezi Parkı eylemleri, Türkiye’nin siyasî tarihinde çok önemli sonuçları olan bir hadisedir. Tayyip Erdoğan karşıtlığının birleştirdiği birçok farklı grubun katılımıyla gerçekleşen eylemler, eylemleri düzenleyenlerin beklentilerini karşılayamadı. Fakat bu eylemleri düzenleyenler, hedeflerinden vazgeçmediler. Bugün Türkiye’nin gerek kendi içinde ve gerekse yakın coğrafyasında yaşadığı sorunlar, Gezi Parkı eylemlerinin devam ettiğinin bir göstergesidir. Fethullahçı yapıda açık bir şekilde görülen değişim de Gezi Parkı eylemlerindeki başarısızlığın bir neticesidir.

17-25 Aralık ve MİT tırları baskınlarından sonra Cemaat üyeleri hızla yurt dışına taşınıyor. Bu kopuş olarak tanımlanacak bir taşınmadır. Çünkü Türkiye’de ciddî bir meşruiyet krizi yaşıyorlar. Emniyet ve yargıda başlayan tasfiye, Cemaat için büyük bir darbeydi ve yapının meşruiyetini kaybettiğini gösteriyordu. Şimdi basın ve sermaye alanı da emniyet ve yargıda yaşanılan sürece ilave edildi. Buna askerî ve sivil bürokrasi alanlarıyla özellikle üniversitelerin de dâhil olması beklenilebilir. Saydığımız her bir alandan birçok Cemaat mensubunun soluğu yurt dışında alıyor olması sürecin önceden tasarlanmış olduğu fikrini kuvvetlendiriyor. Fethullah Gülen’in yaptığı her yeni konuşma ile bu kopuşu hızlandırması ve büyük dönüşüme manevî bir içerik kazandırması da önemle not edilmelidir.

17-25 Aralık ve MİT tırları baskınlarından sonra İslamî cemaatlerle Fethullahçı yapı arasındaki bağların çok zayıf olduğunun anlaşılması, tasarlanmış büyük dönüşümün derinliğini gösterir. İslamî cemaatler, herhangi bir şekilde bu yapıyı ve iddialarını sahiplenmedi. Bu durum, İslamî cemaatlerin Fethullahçı yapıya karşı ciddî şüpheler beslediğini gösterir. Büyük dönüşümü tasarlayanların da bahsettiğimiz şüphe hakkında bilgisiz olmadıkları anlaşılıyor.
Yine baskınlardan sonra Cemaat üyelerinin sekter bir anlayışa sahip sol yapılarla içli dışlı olmaları ve siyasal nitelikli eylemlerin içinde yer almaları yeni dönemin ipuçlarını vermektedir. Cemaat üyeleri 1970’lerin ortalarından itibaren herhangi bir siyasî eylemde boy göstermemişti. Bugünkü siyasî tavırları ve sekter anlayışa sahip yapılarla olan yakınlıkları onlara yabancıdır. Sıradan bir Cemaat mensubunun bugünkü durumu kabullenmesi mümkün değildir. Dolayısıyla Türkiye’de belirli bir süre kendi oluşturdukları bir zemin üzerinde hükûmetle yaşayacakları çatışma onların yeni bir kimliği benimsemelerinde önemli etkiye sahip olacaktır. Yeni dönemde onların dönüşüm geçirmesi gerekiyor. Bu, tasarlanmış bir durumdur ve Cemaat mensuplarının yeni bir kimliği içselleştirmesi, süreci tasarlayanlar açısından hayatî bir öneme sahiptir. Yeni dönem emperyalizmin İslam dünyasında ve diğer coğrafyalarda temsil görevini bu türden yapılar üslenecektir.

Fethullahçı yapı, İslamî cemaatlerle derin bir ayrışma yaşıyor. Türkiye devleti ve hükûmetiyle büyük bir kavganın içinde yer alıyorlar. Türkiye’de sekter bir anlayışa sahip sol yapılarla sıkı bir temas hâlindeler. Hızla yurt dışına çıkıyorlar. Kendi ifadeleriyle farklı ülkelerin istihbarat birimleri ile görüşüyorlar. Süreç bu şekilde işlediği takdirde kısa bir zaman içinde Fethullahçı yapının farklı ülkelerde yeni güç merkezleri oluşturmaları imkân dâhilindedir. Bu güç merkezleri oluşturulduktan sonra Türkiye’de başlatılan çatışma buralarda devam ettirilecektir. Çünkü süreç içinde takip etmiş oldukları politikalarla kendi içinde büyük bir dönüşüm yaşamış olacaklar. Bu durumun Türkiye’yi çok daha karmaşık sorunlarla boğuşmak zorunda bırakacağı açıktır.