15 Temmuz’dan üç yıl önce Batı’nın o çok inandığı demokrasiyi nasıl sahiplendiğini Mısır’da yaşanan darbe girişimiyle görmüştük. Mısır’ın ilk kez seçimle iş başına gelen ve yüzde 52 oy alan Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, kanlı bir şekilde ve yine sivil halk katledilerek koltuğundan indirilirken, Batı kılını bile kıpırdamamıştı.
15 Temmuz’da, Türkiye’de de benzer bir süreç planlamışlardı. Darbe başarıyla sonuçlanacak, ölenler ölmüş, kalanlar kalmış olacaktı. Batı, darbecileri hızlıca demokrasiye geçilmesi hususunda uyarıp, halkın iradesine, seçilmiş liderine ve katliamların üzerine sünger çekecekti. Batı’nın siyasetçileri de medyası da 15 Temmuz’da gerçekleştirilmek istenen darbeye ve sonrasına hazırdılar. Türkiye’yi tıpkı Mısır’da olduğu gibi siyaseten de işgal edeceklerdi. Fakat Mısır’daki süreci hem sosyolojik ve hem de siyasi sonuçlar açısından iyi okuyan Türk halkını hesaba katmamışlardı. Bu yüzden de kaybettiler.
MISIR BİZE OKUL OLDU
Mısır’da darbe yaşanırken ve sonrasındaki direniş günlerinde bir ay boyunca sokaklardaki eylemlere katılmıştım. Binlerce insan çok uzaklardan Mısır direnişine katılım sağlamıştı. Saraçhane Parkı’nda başlayan Adeviyye Nöbetleri 81 ile yayıldı. Bu bir eğlence değildi. Dualar ediliyor, namazlar kılınıyor, yeni marşlar yazılıyordu. Mısır’da Batı destekli Sisi darbesine kanımızın son damlasına kadar olmasa da terimizin son damlasına kadar benimseyerek direndik. Mesela, Nahda’daki katliamda sahuru bırakıp sokaklara çıkmıştık…
Darbe, bu yüzden özellikle İslamcı gençlere hiç de yabancı gelmedi. Ölüme yürümek bu yüzden hiç de zor olmadı. Askere ne kadar erken direnir ve karşılık verirsen o darbeyi o kadar güçlü püskürtürsün sistematiği ile hareket edildi. Ne acıdır ki Mısır bize okul oldu.
15 Temmuz gecesi yaşananlar ülkemiz için ilk değildi. Yakın geçmişimiz bir darbeler tarihi aynı zamanda. Ancak ilk kez halkına seslenip darbeye direnen bir cumhurbaşkanı gördük. Recep Tayyip Erdoğan, hayati tehlike altındayken yaptığı kısa görüşmenin ve söylediği ‘halkımı darbeye karşı sokaklara davet ediyorum’ cümlesinin böyle bir karşılık bulacağından emindi. Emin olmasa bu riski alamazdı. Bu davet üzerine ‘Başkomutan emir verdi’ diyerek havaalanlarına, meydanlara, karakollara, kışlalara hatta televizyon binalarına koşan halk, çıplak elleriyle darbeyi bir gecede etkisiz hale getirdi.
TERTEMİZ DİRENİŞİ EZDİLER
“Mısır bize okul oldu” cümlesinden kastımı burada biraz daha açmak gerekirse, Rabia Meydanı’nda, ramazan günü o sıcağın altında süresiz eylem yapan Mısır halkı, tamamen sivil olarak, hiçbir taşkınlık olmaksızın sadece seçilmiş başkanlarına destek vermek için bulunuyordu.
Günler uzadıkça meydanda çadırlar kurulmaya, halk oruçlarını burada tutmaya, burada yatıp kalkmaya başlamıştı. Canlı yayınlar yapılıyor, teravihler cemaatle kılınıyor, sosyal medyaya bu demokrasi direnişi alanından çok güzel kardeşlik görüntüleri düşüyordu. Demokrasi adına, Mısır adına, tüm Müslümanlar adına şanlı ve tertemiz bir direnişin güzelliğini görüyorduk. Ta ki silahlar patlayana, tanklar halkın üzerine yürüyene, sabah namazındaki cemaate ateş açılana, içinde insanlar varken çadırlar ateşe verilene ve Esma gibi İhvan yöneticilerinin çocukları keskin nişancılarla şehit edilene kadar…
Tüm dünya şunu görmüştü, sivil olmanız, demokrasiye ve temel hakkınız olan oyunuza sahip çıkıyor olmanız, hiçbir taşkınlıkta bulunmadan sivil bir direniş gösteriyor olmanız yetmemişti. Darbeciler bu dilden anlamıyordu. Canlı yayında, dünyanın gözleri önünde ordu kendi halkını, savunmasız insanları tanklarla eziyordu. İçimizde kalmayı başarabilen son umut kırıntısıyla Amerika’ya, çok medeni Batı’ya(!) baktık dehşetle. Sonuçta Mısır büyük ve önemli bir ülkeydi, yaşananlar medyada sürekli gündemdeydi ve ortada bir seçim ve seçilmiş bir Başkan vardı. En azından zevahiri kurtarmak açısından sivil ölümler ve haksız tutuklamalar kınanabilirdi? Gözdağı verilebilirdi? Belki yaptırım tehdidi darbecileri sindirirdi?
MISIR TECRÜBESİ ÜZERİNE 15 TEMMUZ
Bunların hiçbiri olmadı. Dünya darbeci ve katil Sisi’ye, ölen yüzlerce masum sivile ve hapishanelerdeki binlerce gence rağmen kırmızı halı sermiş ve ekonomik destek sağlamıştı. Bu neyi gösteriyordu? Demokrasi dedikleri bir tiyatrodan ibaretti. Oyuncuları sadece onların seçmesi gerekiyordu. Sizin seçiminiz önemsizdi ve onların seçimlerine uymadığı anda gerekirse kanla değişecekti…
Türk halkı bu tecrübenin üzerine yaşadı 15 Temmuz gecesini. Eğer darbecilere direnmezlerse kimsenin onların seçimine, iradesine saygı duymayacağını, kimsenin çıkıp da darbeye darbe demeyeceğini, darbenin bütün faturasını kendilerinin ödeyeceğini biliyorlardı. O gece meydanlara koşan birçok kişi ‘Mısır mı olacağız, burayı Mısır mı yapacaksınız’ diyordu.
Hayır, Türkiye Mısır’da yaşananları tekrar yaşamamalıydı. 15 Temmuz darbecileri de sivil halkı otomatik silahlarla taradılar, tanklarla üzerlerinden geçtiler, yüzlerce şehit, yüzlerce gazi ve büyük acılar bıraktılar. Darbecilerin hiçbiri mâsum olamaz.
Darbecilerin ‘bizim işimiz halkla değil, siz evinize gidin’ söyleminin nasıl bir yalan olduğunu çok acı tecrübelerle biliyoruz artık. Şundan eminiz ki, o gece sokaklara koşanlara “bu ülkenin askeri, polisi var, size mi düştü, oturun evinizde” diyenleri dinlemiş olsaydık bugün başımızda bir Sisi, hatta çok daha azılısı olacaktı. Allah bizi korudu!