Ne çok günler ve tarihler biriktirdik takvim sayfalarından. Hepsi için “unutmayacağız, unutturmayacağız” dedik. O tarihler ki kimileri için kıyametin ta kendisi, kimileri için bir ağız alışkanlığı, kimileri için zafer, kimileri için kayıptı. Geçen hafta ne çok acı vardı her yerde, 11 Temmuz ve 15 Temmuz birbirine ne kadar da yakındı. Öyle tarih yakınlığından bahsetmiyorum, başka bir yakınlık var aralarında. Balkanların, daha doğrusu Bosna’nın Srebrenitsa’sı 11 Temmuz’da bu yıl da yeni kurbanları taze mezarlara kavuşturdu. Acının en üst seviyesi, daha kötüsü olabilir mi diye düşünüyor insan. Mezarına 22 yıl sonra kavuşuyor bedenin, taze mezarının başında yakınların sana kavuşmuş gibi 22 yıl sonra yeniden tazeleniyor tüm yaşananlar. Bütün acılar dipdiri, insan ölüyor ama acısı ölmüyormuş. Bizler unutmayacağız dediğimizde, bütün acılar da sanki bir ağızdan “unutturmayacağız” diyor bize.
Srebrenitsa acılarını tekrar diriltirken her Temmuz 11’inde, 15 Temmuz gecesi ona eşlik ediyor, şehitler komşu oluyor birbirine. Tarihte birbirine en sadık iki farklı millet, ortak bir tarihte aynı hedefe doğru koşan milletler, aynı dava için can vermiş şehitler… Bir gecede kurşunlarla taranan bedenler, karşılarında acımasız askerler, çatık kaşlı subaylar. Şimdi soruyorum, öldüren askerlerin üniforması farklı olsa da senelerce lanetlenen askerlerden ne farkı kalıyor 15 Temmuz hainlerinin? Aslında onları asker ya da subay olarak adlandırmak istemiyorum. 16 Temmuz sabahında üzerlerinden çıkartılan üniformaları hiçbir zaman hak etmemişler, içlerinde vatanına karşı hainlik yatarken, robotlaşmış beyinleriyle sadece birer cansız bedenmişler aslında.
O gece halkın sokağa korkusuzca çıkmasının bir nedeni de bir Türk askerinin onlara asla ateş açmayacağı inancıydı. Bu yüzden terlik fırlattı, taş attı ama hiç kimse evinden silah alıp çıkmadı. En büyük mucize de bu değil miydi; 15 Temmuz’u destanlaştıran ağır silahlara karşı bedenleriyle ve yürekleriyle savaşan bir halk! Bu milleti canından vuranlar elbet bunun cezasını her iki cihanda çekecektir. Türk ordusunu itibarsızlaştırmaya çalışanlar bu sefer çok büyük bir hata yaptı, o orduyu basmaya çalıştığı yerden diriltti. Ezdiği yerden yeniden filizler fışkırttı, bundan böyle hiçbir şey öyle kolay olmayacak. Rüzgâra tükürenler o rüzgârın gazabına uğradı ve 15 Temmuz tarihin sayfalarına “destansı bir zaferin tarihi” olarak kaydedildi.
11 Temmuz’a bakarsak, burada ne yazık ki bir zaferden bahsedemeyiz, “Srebrenitsa Soykırımı” gibi bir gerçek çıkar karşımıza. Dört yıl süren bir savaşın içinde en acı gün olarak geçer. Dört yıl süren savaşta yüz binlerce can kaybı yaşandı oysa. Tarihler birbirine bu kadar yakın olunca sosyal medyada hem Srebrenitsa hem de 15 Temmuz gecesi anma programları birbirine eşlik etti. Türk halkı 11 Temmuz’u en çok sahiplenen halk olarak kaydedildi. Balkan ülkeleri dışında konuyla alakalı paneller, konferanslar, anma programları ve sergilerde yine Türkiye öncü ülke oldu. Bunun yanında 15 Temmuz’la ilgili paneller, konferanslar ve anma geceleri de Balkanlar’da yoğun bir şekilde gerçekleştirildi.
Şu bir gerçek, sizin zaferiniz bizim de zaferimiz, bizim acımız sizin de acınızdır. Bu yüzden şu tez bir kez daha doğruluk kazanıyor: Türkiye sadece Türkiye’den ibaret değildir. Siz kaybederseniz bizler de kaybederiz, siz kazanırsanız biz de kazanırız, siz devletinize sıkıca sarılın ki bu geniş coğrafyada böyle acılar yaşamayalım. Aliya’nın çok güzel bir sözünü hatırlatmak istiyorum burada: “Bir kelimeyi hiç aklınızdan çıkarmayın: Devlet! Devletin ne kadar önemli olduğunu hepimiz idrak etmeliyiz. Devletsiz bir millet boşluğa düşer, rüzgârda savrulup gider.”
Bu güçlü bir bağdır, bu bağı hiçbir şeyin bozmasına izin vermemeliyiz. Balkanlar biraz çetrefillidir aslında, uzun zamandır yazdığım yazılarda ortak bir kültüre hepimizin sahip olduğunun altını çizdim kaç kez. Duygusal, biraz fevri, azıcık inatçı, yardımsever, konuşkan, meraklı, savaşçı, geleneklerine bağlı gibi ortak özelliklere sahip buradaki milletler, 500 yıl Türk halkıyla aynı çatı altında yaşamışlar sonuçta. Aynı geçmişe sahip olmak en güçlü bağlarımızdan biri. Bu yüzden Türkiye’nin güçlü olması, bağımsız olması ve bu topraklara etkisi elzemdir. Bu yüzden Balkanlar’ın da stabil olması Türkiye’nin yararınadır.
Çetrefil bir yapıya sahip dedim ya, o da bu bölgede birçok devletin etkisi olmasından kaynaklanıyor. Parçalanmış ülkeler haline geldiğimiz o noktadan sonra biz çok zor toparlanırız. Ancak bu noktada, bu bölgedeki her ülke zora düştüğünde çaldığı kapı Türkiye oluyor yine. Türkiye’nin bu topraklara olan hassasiyetini hiçbir ülke göstermez, çoğu diplomatik veya politiktir ama Türkiye’nin bakış açısı samimi, hassas ve dostanedir. En azından bunu burada yaşayan Türkler olarak açık ve net görüyoruz. Senlerdir herkesin görmesini istediğimiz için tüm çaba ve gayretlerimiz.
Bosna Savaşında olsun, Kosova Savaşında olsun, bu topraklardan Türkiye’ye sığınanlar çok oldu, hiçbir zaman sınırlarını kapamayan Türkiye bize her şekilde yardımcı olmaya çalıştı. 15 Temmuz gecesi bir tanıdığım, “Bize bir şey olursa Üsküp’e geliriz” dediğinde içim darmadağın oldu. Elbette başımızın üstünde yeri var herkesin, ancak Türkiye’ye “bir şey” olsaydı, buraları darmadağın olurdu. Yıllar önce kaybedilen Rumeli, Anadolu’nun parçalanmasına nasıl çare olabilirdi ki? Yıllar önce “son kale Çanakkale” demişti dedelerimiz, buralardan oralara koşup var gücüyle savaşmıştı. O “bir şey” olsaydı, yine “son kale Anadolu” der, yine de sizleri yalnız bırakmazdık.
Şunu unutmayın, siz nasıl ki bu bir yıl nöbetteydiniz, bizler Balkanlar’da yüz yıldır o nöbetteyiz. Çünkü bizler bu topraklarda asker gördüğümüz zaman hep korktuk, gece kapımızı çalan olur diye uykularımızı böldük, bayraklarımızı hep en derinlerde sakladık. Tabiri caizse vatansızlığın nöbetindeydik. Geçen bu bir hafta her şeyi yeniden tazelerken, aynı o gece olduğu gibi aynı yerde ve aynı saate biz de yine sizinle beraber nöbetteydik.
15 Temmuz gecesi birinci yılını tamamladı, o gece vatanınıza sahip çıktığınız için Allah sizden razı olsun. O geceden sonra provokatörlere fırsat vermediğiniz için, vatanınızı ne pahasına olursa olsun koruduğunuz için, Anadolu’yu teslim etmediğiniz için, birbirinize kenetlendiğiniz için, 15 Temmuz’u anma programlarının yanında Srebrenitsa’yı da unutmadığınız için, o bayrağın itibarını her şekilde koruduğunuz için, dünyaya “vatan” dersi verdiğiniz için, bir savaşı silahsız kazandığınız için, bunu mümkün kıldığınız için, destan yazdığınız için, o tankları durdurduğunuz için, jetlere karadan saldırdığınız için, hainlerin planlarını alt üst ettiğiniz için, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve askerin itibarını yeniden kazandırdığınız için, Türkiye’yi kimseye “yedirmediğiniz” için, herkesin ağzını açık bıraktığınız için, kıskanıldığınız için, Halisdemir’ler doğuran analarınızdan, kamyon kullanan kadınlarınızdan, silahın önüne atlayan gençlerinizden, tank sürmeyi birkaç dakikada öğrenen adamlarınızdan, jetlere depar atan delikanlılarınızdan, bayraklara sarılı uykuya dalan çocuklarınızdan, gencinden, yaşlısından Allah hepinizden razı olsun. Allah yâr ve yardımcınız olsun.