Geçen hafta, TVNET’in akşam haberlerine canlı olarak bağlanıp Üsküp’ü konuştuk. Yücelciler konusundan başlayan muhabbet birkaç dakikada Üsküp ve bu bölgenin önemine dönüştü. O dakikalara her şeyi sığdırmak elbette mümkün değildi. Velhasıl, Faruk Aksoy konuşmanın sonunda “Balkanlar’da yaşanılan acılar elbette çoktur ama bize güzel bir şey söyleyin” deyince, son dakikada ancak bir çeşmeden bahsedebildim. “Bir çeşme düşünün, musluğunu kapatırsınız ama her zaman ucunda duran bir damla su bütün inadıyla o çeşmeyi terk etmez” diyebildim. Bu konuyu biraz açmam lazım sanırım…
Biz, bütün olumsuzluklara rağmen bir şekilde varlığımızı sürdürmeye devam ettik bu topraklarda. Peki, Balkanlarda “var olmak” ve bunu sürdürmek nasıl başarıldı? Veda vakti gelince vedalaşmıştık. Ancak farklı sınırlar içine girmemiz, farklı olduğumuzu göstermiyordu; coğrafi olarak ayrı yerlerdeydik sadece. Bir millet kendi özüne veda etmediği sürece yaşadığı topraklarda her zaman varoluş kavgası verir, insanın fıtratında vardır bu. Bunun en görünür ispatıysa insanların mücadelelerini gösteren dergi ve gazetelerdir.
Balkan şehirlerinde, Osmanlı’nın çekilişinden sonra da bir dönem basım ve yayın hayatı devam etti. Bu bakımdan Üsküp ve Kosova’da Yeni Mektep, Envâ-ı Hürriyet, Şar, Yıldız, Rehber, Uhuvvet, Hak (1920), Hak Yolu (1924), Mücahede (1925), Yeni Vakit (1925), Birlik (1925), Sosyalist Fecri (1920), Sadâ-yı Millet (1927), Işık (1927) ve Doğru Yol (1937) gibi dergiler ve gazeteler çıktı. 1929’da, Sırp Krallığı döneminde Türkçe yasaklandığı için II. Dünya Savaşı’na yakın zamanlarda sadece Doğru Yol gazetesi yayınlanabildi. 1944 yılında Birlik gazetesi çıkmaya başladı.
Makedonya’da (Eski Yugoslavya) yayınlanan eserlerin çoğunluğunun (özellikle ilk devrede yayınlananların) devlet desteği ve devlet kontrolünden çıktığını unutmamak gerekiyor. Bu yüzden bu yayınlar büyük oranda resmi ideolojinin propagandasını da yaptılar. Daha doğrusu, bu niteliği taşıyan eserlere daha çok basılma imkânı sağlandı. O dönemde gizlice yazılmış ancak hiçbir zaman yayınlanmamış eserlere de günümüzde rastlayabiliyoruz (daha doğrusu yeni yeni açığa çıkarabiliyoruz).
Balkanlar’da en çok Türkçe eser Makedonya’da basıldı. Türkçenin bir yazı dili olarak bölgede hayatını sürdürmesini Birlik gazetesi ve etrafında yayınlanan dergiler sağladı. Ancak diğer yandan, kapatılan Meddah Medresesi etrafında toplanan yazar ve fikir adamları kendi yayınlarını yayınlayabilecek bir ortam bulamadılar. Çoğu yargılandı; hatta günümüzde Köprü Dergisi’nde şiirlerini yayınladığımız Fettah Rauf gibi âlimler Bosna’nın Doboy kasabasına taş kırmaya bile gönderildiler.
Sonraları Üsküp’te Birlik gazetesiyle birlikte Sesler Dergisi, çocuklar için de Tomurcuk ve Sevinç gibi dergiler yayın hayatına başladı. Bunların yanında edebiyatçılar ve yazarlar, çocuklar için birçok yardımcı ders kitabı yayınladı. Çocuk edebiyatının Balkanlardaki en verimli dönemi bu dönemdi diyebilirim. Ancak Yugoslavya parçalandığında ve her ülke kendi derdiyle kavrulurken bir süre daha çıkmayı başaran bu yayınlar, 2000’li yıllarda birer ikişer kapandılar. Edebiyat, serbest kalmadığı sürece bu kaderi hep yaşıyor maalesef. 2001 yılında Sesler Dergisi yayın hayatını bitirdi. 2005’te Birlik Gazetesi aynı kaderi yaşadı.
Ve şimdi güzel bir şey söyleme sırası geldi: 60 yıllık gazete ve dergilerin arşiv ve nüshaları şu anda Köprü Derneği’nde! Birkaç yazıda Köprü Dergisi’ni andım ama (bu hafta Sirkeci Garı’ndaki dergi fuarına da katılacak olan) Üsküp’teki bu sese bu sayıda yer vermeyi uygun gördüm.
“Her mezar başında bir beşik sallanır” demişti Üsküplü bir yazar bizim için. Köprü Dergisi, yaşanılan tüm olumsuzluklara karşı yeni bir ses, yeni bir nefes olarak 2002 yılının 25 Ocak tarihinde başladı yayın hayatına. Bir grup üniversite öğrencisinin temelini attığı dergi halen çıkmaya devam ediyor. Adı gibi o da öncüllerinin izinde kollarını geniş geniş açmaya çalışıyor.
Peki, Köprü nasıl doğdu? Birkaç arkadaşımla beraber, bir anda “bir dergi çıkarmalıyız” fikrine kapılmıştık. Ancak bunun ne kadar zor olduğunu bilmiyorduk. Yazılarımızı bir yerde yayınlamak istiyorduk ve Sesler dergisi ne yazık ki kapanmıştı. Yahya Kemal’in “Kaybolan Şehir” dediği Üsküp’ün kaybolmadığını ispat etmeliydik. Bir yorgunluğu üstünden atmış, silkelenmiş ve bu topraklarda milli-manevi değerlerimizi yazarak varlığımızı sürdürebileceğimiz bir mekân arıyorduk. Öğrenciydik; amatör bir ruhla başladık ama samimiydik. Makedonya’nın hemen hemen her şehrinden arkadaşlarımızla üniversitede buluşuyorduk. Maddi külfetini hiç düşünmeden kollarımızı sıvadık. Ancak ilk sayıdan sonra ortada kaldık. Çünkü önümüze bir şart koydular ve biz dayatılan bütün şartlardan bunalan bir toplum olduğumuz için “Paranız sizin olsun” dedik. Ardından başka bir yol bulduk; birkaç sayı çıktıktan sonra da bu konudaki istikrarımızı gören TİKA bize yardımcı oldu. Peşinden o görevi Başbakanlık Yurt Dışı Türkler ve Akraba Toplulukları birimine devretti.
Derginin içeriğine, yazacağımız yazılara kimse karışmadı, siz sadece işinizi yapın, biz destekleriz denildi. Köprü, hem genç kalemlerin yetişebileceği bir ortam, hem eski kuşağın yazabileceği bir dergi oldu. (Genel Yayın Yönetmeni olarak dergiyi övmek bana düşmez elbette; sadece nedenlerimizi ve var olma çabamızı yazabilirim.)
Dergi yetmedi tabii, Köprü Derneği’ni kurduk daha sonra. İlk özel Türk kütüphanesine sahibiz şimdi de: “Şair Âşık Çelebi Kütüphanesi”. Türkiye’de okuyan arkadaşlarımız oradan getirdikleri ilk kitaplarla bir kütüphane kurma fikrini ortaya atmıştı. Devamında seminerler, konferanslar, eğitim kampları derken güzel işler yapmaya çalıştık. 2009 yılında Kardelen Çocuk dergisini çıkarmaya başladık. Şu anda derneğimizde yüzü aşkın aktif üyemiz var. Mekânımız Üsküp Türk Çarşısındaki Murat Paşa Camii’nin hemen karşısında.
Bir dergiyi ayakta tutmak elbette çok zor bir iş; yanlışlarımız olsa da doğrularımız bu hataları örter dedik. Ama istikrarlı bir şekilde yolumuza devam ediyoruz çok şükür, “Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır” diyebiliyoruz.