Mektup kardeşliğimiz bir yaşında

Üsküp Mektupları köşesi Gerçek Hayat’ta bir yılını doldurdu. İlginçtir, dergiye yazı yazmaya başlamam çok güzel bir tevafukun sonucuydu. Kaderde bazen öyle anlar vardır, tarifi mümkün değildir. Nasibinde bir şey varsa Allah (cc) bir şekilde seni bir adım atmaya yönlendirir.

Bugüne kadar dile getirmedim hiç ama dergiye yazı yazmaya başlamama bir “mektup” (e-mail) vesile oldu. Tam bir yıl önce, Ali Ayçil beye yeni görevini tebrik etmek için bir mail atmıştım. Kendisiyle Kırgızistan’da tanışmıştık, ben Makedonya’yı temsilen katılmıştım. Türkiye Yazarlar Birliği’nden birçok şair ve yazarla tanışma fırsatım olmuştu orada; daha önceden tanışıklığımız olan yazarlar da vardı. Şiir şölenleri, geniş bir coğrafyada yazı yazan, edebiyatla uğraşan yazarların tanışmasına ve birbirlerinin varlığından haberdar olmasına neden oluyor şüphesiz. Oradayken Gezi Parkı olayları vuku bulmuştu, hepimiz tedirgindik. Farklı ülkelerde yaşıyorduk ama bunun bir oyun olduğunun farkındaydık. Velhasıl, herkes yine kendi evine, kendi şehrine döndü. Aradan üç yıl geçtikten sonra Dergâh Dergisinin başına Ali Ayçil’in getirildiğine dair bir haber okudum. Üsküp’ten, Yahya Kemal’in doğduğu şehirden bir selam ve tebrik yakışır diye düşündüm. Dergâh, hem Yahya Kemal Beyatlı açısından bizim için, hem de Ezel Erverdi ağabey sebebiyle benim için önemliydi. Kendisiyle 2007’de Üsküp’te tanışmış, daha sonra İstanbul’da da uzun uzun muhabbet etme imkânı bulmuştum. Üsküp’te Türk edebiyatını ayakta tutma çalışmaları konusunda çok yardım etti bizlere. Bugün Üsküp’te canlanan bir edebiyat varsa, bize bu yolun sırlarını açan Ezel ağabeyin de epey katkısı vardır.

Evet, bir tebrik mektubundan sonra Üsküp Mektupları teklifiyle karşılaştım. Ancak her hafta yazı yazmak başta zor gibi görünmüştü, en önemlisi de konu seçmekti. “Yaparsın, günler günleri, haftalar haftaları kovalar ve bakmışsın bir yıl olmuş” dediler. Ve bugün gerçekten de bir yıl oldu.

Yıllardır yazı yazıyorum, Üsküp’te kendi sesimizi duyurmaya çalıştık hep beraber. Ama Gerçek Hayat Dergisi, sesimizi bir şekilde Üsküp dışına çıkarmaya, Türkiye’de duyurmaya vesile oldu. Meğer anlatacak ne çok konumuz varmış, meğer sevinçlerimizi ve hüzünlerimizi beraber paylaşmaya ne kadar da açmışız. Aradan kocaman yıllar geçmişken yeniden birbirimizle tanışmaya çalışırken buluyorum kendimi. Yazıyı yazdığım şu anda Ankara Beştepe’de Rumeli-Balkan Buluşması gerçekleşiyor. Türkiye’de okuyan, Rumeli’nin farklı ülkelerinden misafir olan öğrenciler var; onlara kendilerini öz vatanda hissettiren bir Türkiye var karşımızda; koruyan ve kollayan bir Türkiye var, çizilmiş sınırlara aldırmayan bir Türkiye var. Nereden nereye gelindiğini bu bir yıl içinde yazdığım yazılardan görmek mümkün. Özlediğimiz bir Türkiye bu, inşallah hep beraber daha da güzel günlerimiz olacak.

Elimden geldiğince, Balkanların soğuk rüzgârına aldırmadan sıcakkanlı insanlarından bahsetmeye çalıştım. Konu bazen bir cami oldu, bazen bir dergi, bazen bir âlim, bazen bir nehir, bir yemeğin tadı, bir bayrağın hikayesi, Türkiye, nöbetler, türkülerimiz, köprüler, hanlar, çarşılar, sizler ve bizler. Ancak bir insan yazı yazınca okunup okunmadığını bilmek de istiyor haliyle. Sosyal medyadan olsun, arayan insanlardan olsun, bugüne kadar elhamdülillah hep olumlu tepkiler aldım. Bu da beni cesaretlendirdi tabi. Bizi size daha nasıl anlatabilirimin yollarını arattı. Daha çok sorular sordum, daha çok araştırdım, daha çok okudum, büyüklerimizle daha çok muhabbet ettim, eski hikâyeler aradım ve derken bu bir yıl içinde kendimi daha da geliştirdim. İstikrarlı yazı yazmak insanı daha da disipline ediyor ve daha çok yenilikler öğrenmeye yönlendiriyormuş. Ben hayatımda ilk kez köşe yazısı yazıyordum çünkü, heyecanımın olması doğaldı. Genelde deneme ve şiirler yazarken bir konu seçmiyor, sadece hissettiklerimi yazıyordum. Belirli bir zamanı yoktu onun, adı ilhamdı, benim köşemdi, farklı bir şeydi. Gerçek Hayat Dergisinin bana kazandırdığı birçok şey oldu, iyi ki yazmışım, iyi ki sizinle tanışmışım.

Yayınlanan neredeyse her yazıdan sonra güzel tevafuklar yine peşimi bırakmadı tabi. Küçük bir olaydan bahsetmek istiyorum size. Bir akşam evde çay içerken, eşimin telefonu çaldı. Arayan yaşlı bir amcaydı, alo sesinden sonra bir dörtlük okumaya başladı. Ben ne olup bittiğini anlamamıştım, ancak eşim “Hocam nasıl buldunuz numaramı, sesinizi duymayalı neredeyse 20 yıl olmuş” dediğinde, onun Fatih İstanbul İmam Hatip Lisesi’nden tarih hocası olduğunu anladım. Meğerse değerli hocamız yazdığım yazıları okuyormuş, bir şekilde bize ulaşmış, Dükkâncık Camii ile ilgili yazımın üzerine notlar yazmış, bazı bölümleri çevrelemiş, derginin resmini çekip internet üzerinden bize yolladı. Bu küçücük hadise bile bana apayrı bir mutluluk kattı. Yurt dışından yazan biri için bu gibi şeylerin değeri çok fazla. Özellikle de bu toprakları bırakıp göç etmek zorunda kalan Rumeli Türkleri Vakfının gönüllü üyelerinin, her perşembe toplanıp bazen de Üsküp Mektuplarını okumaları beni çok duygulandırmıştı.

Bir diğer olay ise, Yücelciler konusunda yazdığım ilk yazıdan sonra TVNET aracılığıyla gerçekleştirdiğim ilk canlı bağlantı. Onun da heyecanı apayrıydı, bazı önemli konularda sesimizi sadece kalemle değil de görsel medyadan da daha geniş bir kesime ulaştırabilme heyecanı. Yıllardır kendi yağımızla kavrulup oluşturmaya çalıştıklarımız vardı hep buralarda, ama kendimiz söylüyor kendimiz işitiyorduk, sesimiz sınırları aşıp geçmiyordu. Göç etmeyip bu topraklarda kalanlar olarak, bir şekilde sesimizi duyurmaya çalıştık. Bazen canı burnuna gelen insanlar oldu, “alıp başımı gideceğim ben de” dediler. Türkiye’den ise “siz bize orada lazımsınız sabredin” denildi hep. Bizler dışardan, sizler içerden inşallah güzel yarınlar için hep beraber Türkiye’nin yanında olacağız. Üsküp Mektuplarına karşılık gelen mektuplar da oldu. Hepsinin değeri benim için apayrı.

Bu bir yıl süresince karşılıklı olarak yaşadığımız güzel duygulara sebep olan Gerçek Hayat Dergisine buradan teşekkür ediyorum. Ve bu vesileyle, geçen yıl Nisan ayında yayınlanan ilk yazımın ilk paragrafını tekrar paylaşmak istiyorum:

“Balkanlar hep soğuk rüzgâr mı gönderir sanıyorsunuz? Bazen oradan bir kardeş mektubu da kapınızı çalabilir. Bu benim Gerçek Hayat’taki ilk yazım, dergiye Üsküp’ten her hafta bir yazı ile katkıda bulunacağım. Bunu, kadim bir Osmanlı şehrinden gönderilmiş bir selam olarak da kabul edebilirsiniz.”

Benzer konular