Bahar gelmeden, çiçekler açmadan önce tabiat da insanlar da tuhaf sancılar yaşar. Özellikle Şubat ayı bende her zaman tuhaf çağrışımlar yapar. Savaşta da barışta da Şubat sanki olumsuzluklarla anılır hep. Baharlar yemyeşil ve cıvıl cıvıl bir ortamda çiçek açma şansı verirken, kardelenler kışın ortasında karların arasında büyürler.
Bizler Balkanlarda Türkçe bir kitabın gün yüzüne çıkması için uğraşırken, tıpkı o kardelenler gibi önce soğuk hava şartlarına karşı direnç kazanmayı öğreniriz. “Eğitiliriz” dersem yalan olur; kimse kimseyi bu konuda eğitmez çünkü burada, kendin öğreneceksin her şeyi, usta çırak ilişkisi yok denecek kadar azdır, nasibinde varsa çiçek açarsın. Kardelen çiçeği, Mart ayında açsa da Ocak veya Şubat ayında biraz güneş görse karı delip gün yüzüne çıkar. Her zaman bana “bizi” hatırlatır onun mücadelesi.
Bundan tam on beş yıl önce Makedonya iç savaşın eşiğine gelmiş ve bu kara günleri küçük hasarlarla atlatmış bir ülkeydi. Kış mevsimi gelmiş ve bizler biraz da olsa güneşi görmüştük Ocak ayında. Bir kardelen misali, bütün olumsuzluklara rağmen ya çiçek açmalıydık, ya da sesimiz tamamen kesilecekti. 25 Ocak 2002 tarihinde dergimizin tanıtımını Üsküp’ün en eski okullarından olan Tefeyyüz İlkokulu’nda yaptık. Ve bugün on beş yaşındayız. Bu on beş yıl içinde bu Köprü’den nice gençler geldi geçti, birçoğu kendi yolunu çizdi. Akademiye devam edenler üniversitelerde hoca oldu, eğitime gönül verenler bugün öğrenci yetiştiriyor okullarda. Yazmayı bırakmayanlar, şiire tutunanlar, edebiyata gönül verenler ise yeniden farklı bir dalda çiçek açıyor.
Müjdeler olsun, bu haber dünyanın dört yanına yayılsın bugünden sonra, yeniden dirilişe uyanan bir akım geliyor Balkanlardan. Şüphesiz ki Yugoslavya döneminde çok güçlü bir Türk Edebiyatı gelişmişti buralarda, o kadar çok kitap yayını vardı ki bizler okulda onların ders kitaplarını okuyarak büyüdük. Devlet hem kitap yayınlarına çok önem veriyor hem de destekliyordu. Bizim dönemde ise ne yazık ki her şey çok farklı. “Başının çaresine bakacaksın” cevabı ile karşılaştık hep. Dergi konusunda birkaç kez Makedonya Kültür Bakanlığına başvursak da aldığımız cevap bizimle dalga geçer gibiydi. Dergi süreli bir yayındır, “Bir yılınızı destekleriz” deselerdi öpüp alnımıza koyacaktık, “İki sayınızı destekleriz” cevabı ise belli ki sadece “destekledik” demek içindi. Ama bunlar bizi yolumuzdan ayrı koymadı, tam aksine cesaretlendirdi. Yanımızda çok güçlü bir vatan vardı, Türkçemizin nöbetine duranlara en güçlü desteği ana vatanımız Türkiye’den gördük hep. Balkanlardaki Türk kurumlarını birkaç kez yeni dönemin akıncıları diye tabir etmem tesadüf değil.
Bir dergi neler doğurur diye soracak olursanız, bu on beş yılda neler kattığını bir bir açıklayayım en iyisi. Bir mutfak vardır, o mutfakta ne pişerse etrafa da o kokular yayılır. Dergi sestir şüphesiz, dergi bir derneği doğurur. Dernek artık bir harekettir, faaliyetler ve yeni fikirler çoğalır bu mutfakta. Dernek kurulunca kocaman bir eksiklik sezilir, Makedonya’da ilk özel kütüphane kurulur, adı da “Şair Âşık Çelebi” kütüphanesi olur. Kütüphaneye koli koli kitap taşıyanlar bir eksikliğin daha farkına varırlar. Bu kütüphanede “bizim” kitaplarımız yoktur. Kütüphaneden yayılan kokular Divan Yayıncılık’ı doğurur. En önemlisi, geleceğe emin adımlar atmak için çocuklara bir mekân oluşturmaktır. Ardından Kardelen Çocuk Kulübü kurulur, ondan önce de bu mücadeleyi sembolize eden “Kardelen” ismini taşıyan bir çocuk dergisi ulaştırılır çocukların eline. “Kardelen” dergisi ile kuşaklara “Köprü” olmaya çalışır dergiler Üsküp’te. Yahya Kemal Beyatlı Kültür Birimi faaliyetlerine devam eder, diğer yandan Fettah Efendi Eğitim Birimi ile kitap okuma saatleri eşlik eder bütün faaliyetlere. Yeter mi? Yetmez elbette, Timebalkan.com ile en doğru haberleri Balkanlar’dan dünyaya duyurmak gerek. Sonra da güzel insanlara kapılar açılır, bu yıl da taze olsa da geleceğimiz için çok önemli bir birim daha kurulur; TAM, yani Turkuaz Araştırma Merkezi. Bu merkezde yüksek lisansını tamamlamış veya doktorasını bitirmiş gençler yeni projelerle topluma katkı sağlamak ister. En önemlisi de bütün bunların hepsi gönüllü, herkes yerli, hepsi yürekten ve herkesin samimi olduğudur. Derneğin mekânı içinde 3 oda var aslında, bir de kocaman bir salona yerleşmiş bir kütüphane. Uzun zamandır hayalimizi süsleyen bir ev var aslında. Hem Yahya Kemal Beyatlı’nın evinin aynısını inşa etmek, hem de bu evi bir kültür merkezi haline dönüştürmek istiyoruz. Dar gelen mekânların içine sığamıyoruz artık, hayalimizi süsleyen bu ev ile de şairimizin Kaybolan Şehir şiirinde zikrettiği “Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene, biz sende olmazsak bile sen bizdesin gene” mısralarındaki hasreti gidermek istiyoruz artık.
Bir dergi on beş sene içinde neler yapabilir, bir dergi neyi değiştirebilir ki diye sorulan sorulara elbette tek bir yazıyla cevap vermek mümkün değil; uzun bir filmin küçücük bir fragmanı kadar bu anlattıklarım. Bir de yapmak istediklerimiz var sırada bekleyen, kocaman bir de umudumuz var. Belki bütün bu zikrettiklerimi Türkiye’de yapmak daha kolaydır, belki de aynı şekilde zordur orada da bu ivmeyi yakalamak. Burada önemle vurgulamak istediğim, Balkanların soğuk rüzgârı etkisinde “kardelen” gibi çiçek açmaya çalışmaktır. Türkçeyi yaşatmak bu denli zor buralarda. Buna rağmen edebiyatımızı ve Türkçemizi yeni çiçek açan iki kitapla selamlamak istiyorum. Seyhan Yakubi’nin “Giden Üç Adam” ve Mehmed Arif’in “Divanını Yakan Şair” isimli şiir kitapları. Kitap yayınlarına devam ettiğimiz bu süreçte cesaretlenen gençlerimiz yanımıza gelerek, “romanım var”, “şiirlerim var”, “hikâyelerim var” diyerek bizleri hem duygulandırdı, hem de iyi bir yolda olduğumuzu bir kez daha hatırlattı.
Son olarak, Makedonya Türk Edebiyatının klasiği olan, yaşı seksen olsa da faaliyetlerimize katılan, Birlik gazetesi, Sesler Dergisi gibi yayınların başında olmuş, o dönemin edebiyatına hizmet etmiş şair-yazar Fahri Kaya’nın cümleleriyle bitirmek istiyorum yazımı:
“İyi ki meydana çıktılar. İyi ki kültür tarihimizde boş sayfa bırakmadılar. Rumeli’nin bu diyarında Osmanlı-Türk uygarlığının ne denli zengin olduğunu göstermeye çalışırken, Makedonya’da Türklüğün hala ayakta olduğunu ispat ettiler. Bu işi başlatanları, bu işi sürdürenleri kutlarım. Tarih yazdılar.
Bu satırları yazarken biliyor musunuz aklıma ne geldi? Köprü neden Balkan Türklerinin dergisi olmasın? Neden sayfalarını komşu ülkelerde Türkçe yazan kalem erlerine sonuna kadar açmasın? Bugünkü kadrosuyla Köprü bunu yapabilir. Haydi çocuklar!
Biz yaşlı yazarlar, kimi kez şu veya bu nedenden ötürü duygularımıza dizgin vurmak zorundaydık. Siz duygularınıza asla dizgin vurmayın.
Yolunuz açık olsun Köprücüler.”